Bugün
23 Nisan. Her taraf
Türk bayraklarıyla dolu. Pırıl pırıl bir
Nisan sabahı, pırıl pırıl bir gün. Ama,
"Bugün 23 Nisan, neşe doluyor insan" diyebiliyor muyuz? Maalesef... Çünkü çocuklarımızın geleceğini bugünden yiyoruz. Ne onlara sağlıklı bir çevre, ne de sağlıklı ürünler bırakabiliyoruz. Günleri har vurup harman savurarak, geleceğimizi, çocuklarımızın, torunlarımızın geleceğini yiyoruz. Vurdum duymazlık ve vizyonsuzluk nedeniyle, denizlerimizde çocuklarımızın, torunlarımızın görebileceği balık sayısı hızla azalıyor.
Karadeniz'de
26 balığın nesli tükendi.
Marmara'da
143 balık cinsi yok oldu.
Karadeniz'de akya, çipura, avcı, fangri, dülger, granyöz, kırlangıç, ıskarmoz, hani, kolyoz, kepez, melanurya, sarıgöz, sarıağız, orkinos, mercan, mırmır, minekop, sarpa, sinarit, trança, lipsos ve zurna balıkları artık yok.
Marmara'da fangri, akya, gelincik ve hani gibi birçok balık artık yaşamıyor.
Marmara'da son
40 yılda barbunya
yüzde 73, çipura
yüzde 48, palamut
yüzde 90, uskumru
yüzde 95, lüfer
yüzde 58 oranında azaldı.
Ege'de ise eşkina
yüzde 77, kaya balığı
yüzde 81, kırlangıç
yüzde 84, minekop
yüzde 96, orfoz
yüzde 83 oranında azaldı. Akdeniz fokunun sayısı
400'e kadar geriledi.
***
"Dünya, bize atalarımızdan miras kalmadı, çocuklarımızdan ödünç aldık" diyen kızılderiliyi saygıyla anarken, bu gerçeği aklımızdan çıkarmayalım. Gerçekten bu dünyayı babalarımızdan, dedelerimizden miras olarak almadık, torunlarımızdan, torunlarımızın torunlarından ödünç aldık. Peki ne veriyoruz onlara? Globalleşen dünyada en ileri teknolojiyi önlerine kadar getiriyoruz. Çocuklarımız ne isterlerse önlerine koyuyoruz. Yetiyor mu? Benim oğlumun henüz çocukluk dönemleri olan
1970'li yılların başında bir
"atari" modası vardı. Atari, bilgisayarlarda basit proğramlarla düzenlenmiş bir oyun türüydü.
Atari'yi aldıktan sonra oğlum odasından çıkmaz oldu. Okula gidip geliyor, doğru atarinin başına. Yüzü gözü rengi soldu. Rahmetli annesi de çalışıyor ben de çalışıyorum ama çocuğu atarinin başından kaldırıp sokağa, gün yüzüne çıkarmak ne mümkün. İşte o zaman,
İstanbul'a yakın bir köyde bir köy evi satın alıp bizim oğlanın güneşle temasını sağlamıştım. Yani ne kadar ileri teknoloji olsa da sağlıklı bir çevre olmadı mı olmuyor. Geçenlerde de yazdım,
Ege'de birçok sanayi kuruluşu var ama,
"sanayi kuruluşlarının insan ve çevre sağlığını tehdit edecek düzeyde kirliliğe yol açtığı" iddiaları da had safhada.
Aliağa'da,
Gaziemir'de çevre kirliliği şikayetleri alıp başını gidiyor. Bugün
23 Nisan, çocuklarımızın içini neşe ile dolduracak adımları atalım. Onlara bol balıklı denizler, mis gibi havası olan ormanlar bırakalım. Çocuklarımız
"Cennet Türkiye'de yaşıyoruz" desinler. Hayatlarından memnun kalsınlar.