İnsanın kendi bahçesinde, kendi elleriyle diktiği fidelerden elde ettiği domatesleri, biberleri, patlıcanları yemesi bir başka keyif. İki yıldır yazları ben bu keyfi yaşıyorum. Bu zamanlarda, domates, biber, patlıcan, salatalık, kiraz, domates fidelerini alıp bahçemde açtığım yerlere dikiyorum. Zamanı geldikçe suluyorum ve meyve verdiklerinde "hormonlu mu" kuşkusu duymadan ağız tadıyla yiyorum. Önceki gün fide almak için Altınova'ya gittim. Diğer gelişlerimde dikkat etmemişim galiba, bu kez pazara doğru giderken, pazarın karşısında kocaman bir bina dikkatimi çekti. Yer yer dökülmüş bordo renkli bir boyası vardı. Merak ettim, otomobilimle çevresini dolaşmaya başladım. Önce karşıma, bahçe giriş kapısı çıktı. Demir kapının aylarca açılmadığı belliydi. Kapıdan karşıya doğru bakınca binanın giriş kapısı görülüyor. Üzerinde yer yer yazıları silinmiş kocaman bir tabela. TC Sağlık Bakanlığı Altınova Alaattin Suberoğlu Devlet Hastanesi. Hemen beride ayrı bir tabela daha dikilmiş. Onda da yazılar güçlükle okunuyor. "Altınova Hastane Yaptırma Derneği himayesinde 100 yataklı hastane inşaatı. 5.500 metrekare. İnşaat başlama tarihi 1.2.1996" yazıyor. Bu tabelalar var ama, binada en küçük bir "hayat" işareti yok. Binanın bahçesi de bakımsızlıktan kavrulmuş. Otomobilimle dolaşmaya devam ettim. Gerçekten "devasa" bir bina. Biraz sonra, bir başka kapı ve önünde bir 112 ambulans gördüm. Hemen o yöne gittim. Ambulans duran kapıda, beyaz önlüklü biri vardı ona sordum, "Bu bina ne binası?" "Hastane" dedi. "Hastane ama çalışmıyor, doktor yok." "Peki siz ne yapıyorsunuz burada?" "Hastanenin çamaşırlarını yıkıyoruz" cevabını aldım ve güldüm; "Olmayan bir hastanenin çamaşırları" diye düşündüm. Meğer Ayvalık Devlet Hastanesi'nin çamaşırları yıkanıyormuş. Biz de Balıkesir Valisi Ahmet Turhan ve Ayvalık Kaymakamı Nihat Nalbant'ın teşvik ve destekleri ile, Ayvalık yöresinde bulunan 190'ı aşkın "bakıma muhtaç, evsiz ve kimsesiz" yaşlılarımızı, "onları nasıl yuva sahibi yaparız, onlara nasıl bakarız, onlara nasıl insanca yaşama koşullarını sağlarız, nasıl bir huzur evi açabiliriz" diye yırtınıp duruyorduk. Hatta, Alibey Çocuk Yuvası'nda bulunan 38 ilköğretim çocuğunun, 10 tane, özel bakım gerektiren 0- 5 yaş çocuğunun da "daha iyi koşullarda" bakımının sağlanması için projeler hazırlıyorduk. İstiyorduk ki, Ayvalıklılar bu insanlara sahip çıksın. Belediyelerimiz onlara verdikleri hizmetleri "görev" olarak değil, gönülden yapsınlar. Öyle "koğuş" usulü değil, "apart otel" tarzında, az kişili odalara hizmetler götürülsün, tartışmalarında bulunuyorduk. Onlara, en modern bir şekilde huzur evi, çocuk yuvası yapalım. Hatta "Kadın sığınma evi" açalım diyorduk.
TRİLYONLAR ÇÜRÜYOR
Kadın sığınma evi dedim ya.. Akıl almaz bir "kadına şiddet" gerçeği ile karşı karşıyayız. O gazetelerde yer alan cinayet haberlerinden bahsetmiyorum.. Ayvalık ve yöresindeki "kadına şiddetten" söz ediyorum. Ayvalık gibi modern bir yerde "şiddet gördüğünü öne sürerek sığınma isteyen" kadın sayısı 5 ayda 40'a ulaşmış. Neredeyse her ay 10 kadın. Bunlar artık canına tak dediği için şikayeti göze alanlar. Ya aile korkusundan ağzını açamayanlar ve şiddet görmeye devam edenler. Onları da işin içine katarsak bir kadın sığınma evinin şart olduğu görülüyor. Biz, huzur evi, modern bir çocuk yuvası, kadın sığınma evi için yer ararken, hemen Ayvalık'a 12 kilometre uzaklıktaki, 15 bin nüfuslu Altınova beldesinde, koskoca bina boş duruyor. 4 yılda yapılıp 10 yıl sonra kapılarını halka açmasına rağmen bir türlü tam kapasite hizmet verilemeyen ve tamamen kapatılan, 5 bin 500 metre kare kapalı bulunan Altınova Devlet Hastanesi'nin ufak bir kısmı, "çamaşırhane" olarak kullanılıyor, büyük bir bölümü ise çürümeye terk ediliyor. Hastanenin adı Alaattin Suberoğlu Devlet Hastanesi. Suberoğlu, 1994- 1999 yılları arasında Altınova Belediye Başkanlığı yapmış ve kurdukları bir dernekle belde halkından topladıkları bağışlarla inşaatı gerçekleştirmişler. "Allah razı olsun" diyorum ama bina çürüyor.