Yaklaşık 1 yıl önceydi. "Laleler ülkesinde sonbahar "başlıklı bir yazıyı sizlerle bu sütunlarda paylaşırken, bir yaz randevusunu da ajandama kaydetmiştim. Zira öncelikle doğası,yeşili ve mimarisi ile beni büyüleyen hem Hollanda, hem Belçika'nın beni yeniden çağıracağından emindim... İzmir'den yaklaşık 3.5 saatlik bir uçak yolculuğu sonrası, Amsterdam'a indiğimizde saat 20.00 civarı idi. Puslu havası ve çiseleyen yağmura rağmen Amsterdam sokak ve caddeleri, adeta yürünmez haldeydi. Mesai sonrası evlerine bisikletleriyle dönmeyi bir yaşam biçimine dönüştürmüş olan Hollandalılar kadar kanallarda çeşit çeşit teknelerle turlayan turistler eşsiz bir armoni oluşturuyorlardı. Hollanda deyince akla ilk gelen laleler ve peynirler, hemen her cadde ve sokakta insanların gösterimine ve tadımına sunulmaktaydı. Kanal kenarlarındaki lale tezgahları bir renk cümbüşünü andırırken,peynir satan dükkanlardaki tadımlıklar insanın damağını çatlatmaktaydı. Amsterdam gezimizi ve gözlemlerimizi geride bırakıp başka güzelliklere yol almak için planlama yapmalıydık. Hollanda'ya bir tur ile gitmiyorsanız oralarda yaşayan birisinden destek almak en akılcı olanı. Geçen defa olduğu gibi Eindhoven'de yaşayan oğluma bıraktık planlamayı..Bir dünya gezgini olan oğlum Halim'in rehberliğinde, rotayı Belçika'nın eşsiz güzeli Gent'e çevirdik. Yol boyunca yeşilin her tonunu hayranlıkla izlerken,sayısız futbol altyapı okulları ve yemyeşil sahalar gözümüzden kaçmadı. Altyapıya çok önem veren Hollanda,genç yıldızları bu sahalardan bulup çıkarıyor. Keza yemyeşil çayırları,şirin çiftlik evleri ve sayısız küçük ve büyükbaş hayvanların otoyol kenarlarındaki yaşamları bir kartpostalı andırıyordu. Laleleri ile olduğu kadar peynirleri ile de ün salan Hollanda'nın bu arazileri çok verimli kullandığı bir gerçek.
KARDEŞ ŞEHİR GENT
Afyon ile kardeş şehir de olan Gent tarihini incelediğinizde, orta çağlarda Kuzey Avrupa'nın en zengin ülkesi olduğunu da görürsünüz..Kanallarla çevrilmiş olan bu şirin kent,fotoğraf çekenler için bulunmaz fırsatlar sunuyor.Kafelerde yaz güneşi ile tanışan insanların sevinçlerini yüzlerinden okumak mümkün.
BİR LİMAN KENTİ ANTWERP
Antwerp, bir liman kenti olsa da, gezilecek, görülecek sayısız mekanlarla süslenmiş.Bir başka deyişle hem sanayinin hem tarih ve doğanın birlikte yaşayabileceğinin en güzel kanıtı.Yöresel hatıra eşya satan dükkanların yanı sıra kafelerdeki kalabalıklar dikkatimizi çekiyor. Antwerp nehir müzesi ise 10 kat üzerinde yükselen eşsiz mimarisi ile şehrin panaromik manzarasını fotoğraflamak isteyenlerin akınına uğruyor.Yürüyen merdivenlerle 10'uncu kata ulaştığınızda ayaklarınızın altında, kanallarla çevrilmiş kentin tarihi dokusuna da tanıklık ediyorsunuz. Merdivenler insan selinden geçilmiyor. Zira bu kente gelen hemen her turist bu mimari dokuyu fotoğraflamak için birbirleriyle yarışıyorlar. Maastricht Maas nehri üzerinde kurulu olan kent Belçika sınırında olup Hollanda'nın en eski kentlerinden biri. Tarihi dokunun korunmasına büyük özen gösterildiği her halinden belli olan kent dar sokakları ile öne çıkarken, günübirlik ziyaretçileri ile canlılığını korumayı başarıyor. Ressam ve sanatseverlerin süsledikleri ağaçlar,fotoğrafçıların vazgeçilmezleri arasında..Öğlene doğru kentin her sokağından patates kızartması kokuları yükseliyor. Bol ketçap,mayonez ve çeşit çeşit baharatlar eşliğinde sunulan patetes kızartan dükkanlar önünde uzun kuyruklar oluşuyor. Arada, dönercilere rastlıyoruz. Ancak sadece Türkler değil,Yunanlar da dönere el atmışlar. Utrecht Amsterdam'dan gerek özel oto gerek trenle 30 dakikada ulaşabileceğiniz bu kanallar kenti büyük fuar alanı ile de ünlenmiş bir kent. Her yıl Kasım ve Nisan'da dünyanın en büyük plak ve CD fuarına da evsahipliği yapan bu şirin kentin her köşesinde özellikle hafta sonları amatör sanatçıların verdiği konserler hepimizin ilgisini çekiyor. Kentin kanallarında ise tekne trafiği oldukça yoğundu.