Son günlerde
Ayvalık'ta yeni bir durum ortaya çıktı. İlçenin daha güzel, daha temiz, daha yaşanır bir yer olması için yapılan bütün öneriler, uyarılar, nedense
"öfke ile" karşılanır oldu. Hatta
"dağdan gelmişler, bağdakini kovuyorlar" anlamına gelecek tavır da gösteriliyor ve
"Beğenmeyen çekip gitsin" deniyor, hem de açık ve seçik ve de yazılı yani kayda geçmiş olarak. Hatta, "Siz yazlıkçılar, dışarlıklılar! Siz gelmeden önce Ayvalık ne kadar güzel, ne kadar sakin ne kadar rahat bir yerdi. Herkes birbirini tanır ve sevgi, saygı gösterirdi. Sizler buraya kendi adetlerinizi de, kendi pisliklerinizi de, kendi geçimsizliklerinizi de getirdiniz ve
Ayvalık'ı bozdunuz" diyorlar. Belki de haklılar. Oysa
Ayvalık'ta bugün yaşayanların tümü, mübadele yoluyla dışarıdan gelmiş olanlar. Kiminin ailesi
Midilli'den kiminin
Girit'ten, kimi
Balkanlar'dan gelmiş. Zaten çoğu,
"Ben Midillili'yim",
"Giritli'yim" ya da
"Boşnakım" diye tanıtıyor kendisini. Onun için "Ayvalıklısın değilsin" tartışması yapay kalıyor.
İŞTE KUŞAK FARKI BU!
Daha önce de yazdım ben
28 yıl önce
Ayvalık'a geldim.
5 yıldır da yaz kış
Ayvalık'ta oturuyorum. Ailem ne
Midilli'den, ne
Girit'ten ne de
Balkanlar'dan gelme. Ailem,
Karadeniz'in
Ordu kenti eşrafından. Kuzenlerimin de
Ayvalık'ta evi var. Ben
İstanbul'da büyüdüm, orada çalıştım. Buraya da
İstanbul'dan geldim. Ama
Ayvalıklıyım. Ne istiyorsak, ne yazıyorsak,
Ayvalık'ın iyiliği için, daha da gelişmesi, daha uygar bir kent olması için. Geçenlerde
İstanbul'dan gelen konuklarım vardı. Onlarla
Yelken Cafe- Restaurant'ta akşam yemeği yedik. Biraz geç kaldığım masada
6 yetişkin,
3 de çocuk vardı. Benim yanıma
Sarp Soydan oturmuştu. Elinde bir
"akıllı telefon" vardı, durmadan oynuyordu. Sık sık da beni uyararak telefondaki oyunları gösteriyordu. Benim masa arkadaşım, elindeki akıllı telefonu rahat rahat kullanan ve oyundan oyuna geçen
Sarp Soydan henüz
2.5 yaşında bir çocuktu. Annesi
Sarp'ı
"Aman sizi rahat bırakmıyor" diyerek yanımdan kaldırmak istedi ama ben izin vermedim.
Sarp ve becerisi çok hoşuma girmişti. İşte o zaman kendi çocukluğumu hatırladım ve hepsi benden genç olan konuklarıma çocukluğumu ve çocukken nasıl oynadığımı anlattım. Size de anlatayım. Ben
Sarp Soydan'ın yaşlarındayken, içine taş konulmuş bir teneke kutu ile oynardım. Teneke kutuyu sallayınca ortaya çıkan çeşitli sesler bize keyif verirdi. Minicik avuçlarımızla kutuyu sıkı sıkı kavrar, kavradığımız ölçüde
"tiz" ses çıkmasına çalışırdık. Treni
12 yaşımda gördüm, uçağı da geç gördüm ve ancak yıllar sonra binebildim. Kimimizin
cicoz, kimimizin
bilye vardı benim çocukluğumda.
Ordu'da bizim
mile dediğimiz oyuncağı, taşları yontarak kendimiz yapardık. Taş milelerle oynardık. Ben rengarenk cicozları, cam bilyeleri ilk kez
Marshal Planı nedeniyle
Türkiye'ye gönderilen yardım paketlerinden çıkınca görmüştüm. Biliyorsunuzdur ama tekrarlayayım,
Marshall Planı 2. Dünya Savaşı sonrasında
1947 yılında önerilen ve
1948-1951 yılları arasında yürürlüğe konan
ABD kaynaklı bir ekonomik yardım paketidir.
Marshall Planı'nın
Türkiye'ye,
Türk sanayine ve özellikle,
"margarin modasını" Türkiye'ye sokarak
Türk zeytinyağına çok büyük zararları olmuştur.
HEPİMİZ AKILLI OLMALIYIZ
Eskiyi özleyenler de, bugünü huzur ve uygarlık içinde yaşamak isteyenler de, hepimiz aynı
Ayvalık'tayız.
Deniz Kalaklı diyor ki; "Havasıyla, deniziyle, suyuyla, insanıyla, kedisiyle, delisiyle, muhabbetiyle, kavgasıyla, dostluğuyla, mimarisiyle, dar sokaklarıyla,
Armutçuk'u
Cunda'sı
Yüzellievler'iyle,
Sakaryası, Macaronu, Sefası, Çamlık'ı ve
Küçükköy, Sarımsaklı ve Altınovası ile
Ayvalık anlatılmaz yaşanır." Bu sözleri okuyunca, "Eskiye özlemin ne yararı var!" sorusu akla takılıyor. Şimdi ben kendi çocukluğuma özlem duyarak
Sarp Soydan'ın çocukluğunu, çocukluktan, gelişmişlikten, uygarlıktan öteleyebilir miyim. Benim çocukluğumda oyuncak, benim için, içine taş konulmuş teneke kutu idi.
Sarp'ın oyuncağı ise
"akıllı telefon." Demek ki hepimiz akıllı olmalıyız. Günümüzü en iyi şekilde, karşılıklı sevgi ve hoşgörü içerisinde yaşamalıyız.