Hoşgörü ayı Ramazan, hoşgörüye ne mesafede durduğumuzu, birbirimizi ne kadar sevebildiğimizi ölçmemize bu yıl daha çok vesile oldu. Farklılıklarımızın ayrılık unsuru gibi gösterilmek istendiği, hoşgörünün yerine
silahsız, sinsi oyunların dayatıldığı bir dönemin Ramazan'a denk gelmesinde de "Vardır bir hayır" diyenlerdenim. Ülkemizin ve çevremizdeki coğrafyanın içinde bulunduğu durum, insanımızı tedirgin edince aynı tartışmanın girdabına kapılmıştık bir süredir. "Nereye gidiyoruz?.." diye sorup,
Türkiyemizin geleceği için kaygılanıyoruz malumunuz. Bir yandan da "Bu ülkede artık kan akmasın" söyleminde
samimiyet aramaya kendimizi zorluyoruz. Barışın ve kardeşliğin gerçekten yüceltildiğini görmek istiyoruz.
HOŞ BİR ÜMİT
İşte bu minvalden bakıp, geçmişte yaşananlara sünger çekememenin sancısıyla geleceğe en azından nötr bakamamaktan beslenen korkularımızı muhasebe ederken, Ramazan adına güzel bir denklik oldu. Maneviyatın daha bir ağır bastığı, insan olmanın erdeminin arandığı ve meselelere dünya gözü yerine
gönül gözüyle de bakılabilmeye çalışıldığı kutsal ayın, en çok ihtiyaç duyduğumuz samimiyet ile hoşgörüye toplumumuzu yakınlaştırdığını düşünüyorum. Çünkü... Birkaç gün önce, İzmir'de bir iftar akşamında kurulan gönül sofrasının güzelliği, içimde hoş bir huzur ve ümit yeşertti. İzmir Kültürlerarası Diyalog Merkezi'nin daveti, farklı dinlerden, mezheplerden, etnik kökenlerden, kültürlerden ve siyasi görüşlerden onlarca kişiyi buluşturmuştu. Büyük Türkiye'nin güç aldığı,
bizi biz eden mozaik bir salona sığmıştı. Farklılıklarımızın korktuğumuz gibi birer ayrılık unsuru değil de, bizi bize daha da yaklaştıran zenginliğimiz olduğunun belgesiydi o akşam... Tarih boyunca ayrı kimliklerinin bir araya geldiği İzmir'de sergilenen manzara, tüm Türkiye'de de farksız değil. Birileri ayrılığı pompalamaya, Türkiye'yi güçsüzleştirmeye ve itibarsızlaştırmaya gayret etse de beyhude.
KORKULAR BOŞUNA
Dünya devleti Türkiye'den yayılan ışığın, çevremizde huzur arayan topraklara tarihte olduğu gibi gelecekte de aydınlık saçacağına benim şüphem yok. Bu düşüncemi doğrulayan bir örneği de yeri gelmişken paylaşayım... Doğu kökenli bir kaymakamımızla sohbet ettim bir süre önce. Konu dönüp dolaşıp, çözüm ve barış sürecine dayandı. "Biz ayrılamayız, bu korku boşuna" dedi Kaymakam Bey, nedenini de şöyle anlattı: "Ben Kürdüm, eşim değil. Çocuklarımız bu toprakların evlatları. Bizler gibi binlerce aile var.
Etle tırnaktan bile daha yakınız birbirimize. Hal böyleyken bizi kim, nasıl ayırabilir ki?.." Değerli okurlar, geleceğin daha güzel olacağı inancıyla iyi hafta sonları, güzel yarınlar diliyorum...