Komşunun söylediğidir: Süleyman kasap Muharrem efendinin oğlu. Babasının dükkanı İkiçeşmelik'teydi, bunlar Boşnak biliyor musun, babayiğit insanlar, boylu boslu, dilleri kıtçana işte, azıcık. Kasap, ama, şuncacıktan İfakat'a sevdalı. Ne bilir deme, sevdayı belki en güzel çocuklar bilir. E işi zor, meşakkatli, takar naylon önlüğünü, böler gövdeyi, kırar kemiği. En güzel o işlerdi, eti. Kokoreçi sarar, hazır eder, verir kokoreççiye. Önünden ardından dolanır kızın, İfakat yüz vermez buna.Niye vermezsin kız İfakat, gül gibi oğlana yüz?Kasap imiş, üstü başı kokarmış, elleri bıçak kayınca çizilmiş. Ne isterdin ya, gül kokulu iş mi bekler İkiçeşmelikli'yi? Sen nesin gülüm, haspaların güzeli, hadi o kasap, ya sen? Olamadın bir terzi, verirdiniz sırt sırta, gül gibi geçinirdiniz, kız insanı sahiden seven erkek bir ömürde ya çıkar, ya çıkmaz. İlk bahtın, altın tahtın idi, bilmedin. Aldı, kendilerinden bir kız, hiç değilse heybetli, sustu, yürüdü ardı sıra, yaptı ona beş çocuk.
***
Kasap Süleyman'ın söylediğidir:
Ne sevdiydim kız seni...Sevmekten daha mühim, sevildiğini bilmesi. Ufacık tefecikliğini sevdim, bileklerinin inceliğini, yüzünün çillerini, kalkık burnunun ucunu, inci gibi dişlerini, lüle lüle kara saçlarını, gülügülüvermeni...İlk mektepteydik, silgini kaybedince arayıp buldum, mendilini unuttun, benimkini verdim, kalemin yoksa kırdım kendi kurşun kalemimi, bölüştüm...Gittin sanatkar olucam diye tiyatroya yazıldın. Duyduğumda içim sızladı. Dedim gitmemiştir okuluna, gişede bilet keser, dediler ne var bunda?Namusuyla çalıştığını bilirdim, aferin kız derdim içten içe, bi varsan bana, her akşam külbastı hazırlasam sana ellerimle, pişirsem mangalda, elimle yedirsem, sen hiç sıkılmasan, yorulmasan, tek beni sevsen.Radyodan şarkı isterdim sana, hatırlar mısın?
Kırmızı gülün ali var'ı. Dudak büktün, yürüdün gittin. Sonra nikah haberin geldi, fotoğrafınızı gördüm, annengilin kurbanını kesmeye gittiğimde gördüm, yüzüne bencikli siyah tül indirdiğin kepinle, tayyörünle bizim mahallenin İfakat'ı değil, Gina gibiydin .Ne zaman yolun İzmir'e düşse, hep baharları gelirdiniz turneye, ekmek arası kokoreç kesip, getirdim. Tiyatronun kaldığı otele bıraktım, bi keresinde tiyatronun gişesine verdim, bilmem ulaşıyor muydu sana? Kokoreçi sevdiğini hiç unutmadım, seni de hiç unutmadım...Benim çocuklar her doğduğunda, babam takılırdı, İfakat de istersen, diye... Bilmem ki birlikte olaydık, sonumuz ne olurdu? Kavuşunca aşk bitermiş ya hani...Ben ki, eskinin kasabı, şimdinin kokoreççisi Süleyman, senin kokunu, yokluğunu, gölgeni bile sevmişim, nasıl bitermiş, bitmezdi... İfakat Filiz'in söylediğidir: Süleyman'ın gözü bendeydi, bilirdim, ama, dengim değildi, hayallerim boyumdan aşıyordu benim, eve barka sığamazdım, kasap karısı olup ömür tüketemezdim, insan bilir kendini... Tiyatroya girince, kokoreççi, kötü yola düştüğümü sanmış olabilir. Bizim kumpanya İzmir'e turneye geldiğinde oyunu izlemeye gelir, bir demet kır çiçeği gönderir, otele kokoreç yollar, sevdiğimi bilir ya, mevsimiyse eğer,karadut ekler, pakete, isterim, ama, nikahıma alamam seni, gel, ev açayım, otur, ben dizinin dibinde dinleneyim, der durur... Takılmadan edemezdim, sanat nedir Süleyman? diye. Bu soruyu
'güzel bir marifettir, hayatı renkli Türkçe yapmaktır, sanat', diye cevaplardı. Ben bilirdim, sanat deyince, onun kokoreç tezgahında tıkır tıkır kesim yaptığı tahtanın yanına sapladığı plastik pembe gül koncasını anladığını,
Kader, efenim..