Ayvalık'la ilk tanışmam 1980'li yılların ortalarında oldu. Sanırım şubat ayıydı ve bir bayram tatili idi. Biz iki arkadaş, yanımızda eşlerimiz Ayvalık'taydık. Kışın en soğuk ayında, sırtımızda bir rüzgar kesici ile dolaşabiliyor ve "çok ucuz" bir ilçede alış veriş yapıyorduk. Gezi dönüşü İstanbul'da Ayvalık'ı anlatırken,
"Bozuk para ile alışveriş yapabiliyorsun, o kadar ucuz ki" diyorduk. Enflasyon o yıllarda yüzde 60, yüzde 65 dolaylarındaydı. İstanbul'da bozuk para hemen hemen hiç kullanılmıyordu. Biz anlattıkça herkes Ayvalık'ı merak ediyordu. Geçen ekim ayında, bir Alman dostuma teknesi nedeniyle atılmak istenen kazığı yazmıştım da, başta esnaf olmak üzere, herkes ayağa kalkmıştı.
200'DEN BAŞKA RAKAM YOK!
Arkadaşıma verilen fiyat listesinde, tanesi 90 kuruş ile 1.5 lira arasında değişen zımpara için,
"muhtelif zımpara 200 euro" yazmışlardı. 10 adetlik ambalajlarda satılan ve tanesi 9 kuruş ile 15 kuruş arasında değişen krom vidalar için de
"muhtelif krom vida 200 euro" uygun görmüşlerdi. Alman arkadaşım,
"Biz yabancıyız ya, bizim çok paramız var sanıyorlar, onu almak için böyle kazık atıyorlar, yazık yazık" demişti. Ben de yazımın sonunda,
"Kim, kime ya da nereye kazık atıyor? Kazığı Ayvalık yiyor" yazmıştım. Alman arkadaşıma verilen
"tekne bakım tutarı" elektrik donanımları hariç 55 bin lira idi. Daha sonra başka bir yerle görüştü, rakam 30 bine indi. Son olarak 16 bin liraya aynı işleri yaptırdı. Elbet kalite farkı vardır ama bu kadar da fark olur mu! Esnaf arkadaşlarım bana kızmasınlar ama ellerine geçen; bayramdı, tatildi, sezondu bahanesiyle ilk fırsatta,
"fiyatlar değişiyor." 12 ayın masrafı 2-3 ayda çıkarılmaya çalışılıyor. Örnek mi? Dün sabah, her zaman 5 liraya çorba içtiğim lokantaya, çorba parası olarak 6, su parası olarak da 1 lira olmak üzere 7 lira verdim. Yani yüzde 20 zam. Otoparklar da öyle... Sezon başı 5 lira, sezon gelince 10 lira, bayramda 15 lira. Sezon başı 1 lira olan çay, sezonda 2, bayramda 4 lira. Kahve 4 lira iken hemen 6 liraya çıkıyor. Plajlardaki şemsiyeler, 10 lira ile başlıyor, bayramda hemen 15 liraya çıkıyor. Bazı otel motel plajlarına giriş ücretleri 15 lira iken, bayram geldi mi 25 lira oluveriyor. Normalde
50 kuruş olan su bile bazı lüks plajlarda 5 liraya satılabiliyor.
DERTLERİNİ ANLIYORUM AMA...
Esnaf arkadaşlarımızın dertleri çok, kiralar yüksek, iş yerleri açılıp bir biri peşi sıra kapanıyor. Pasajlarda kiralık dükkan sayısı her yıldan daha fazla. Dertlerini anlıyorum ama bunun çözümü ele geçen ilk fırsatta müşteriye kazık atmak,
"Aman yıllık masrafımı, kira borcumu çıkarayım" diyerek fiyatları yükseltmek midir! Sizlere bir ilginç örnek. 1980'li yıllara, Özal iktidara gelene kadar, Türkiye'nin yıllık ihracatı, sakın şaşırmayın, aylık değil yıllık 4-5 milyar doları geçmezdi. Aynen Ayvalık'taki esnaf kardeşlerimiz gibi, bütün Türkiye'deki ihracatçılar,
"Gelsinler bizden alsınlar" mantığı ile hareket ediyordu. Zaten ihraç ürünlerimiz, fındık, fıstık, tütün ve bazı madenlerle sınırlıydı. İthalatçılar Türkiye'ye gelir, bakar ve işine geleni, işine geldiği fiyattan alır giderdi. Ekonomimiz
"ithal ikamesine" bağlıydı ve yerli firmalar gümrük duvarlarıyla korunuyorlardı. Özal, 6 Kasım 1983'deki seçimlerde, tek başına iktidara gelip başbakan olduktan sonra, ilk işi
"ihracat hamlesi" başlatmak oldu. O hamlelerin sonucu iyi geldi. 2012 yılında ihracatımız 151 milyar dolar olarak Cumhuriyet tarihinin rekorunu kırdı.
BEKLEMEKLE OLMAZ!
Bunları hatırlatmamın nedeni, oturup beklemekle bir şey düzelmez. 2010 yılına doğru, Avrupa Birliği'nde kriz başladığında, bazı yorumcular,
"İhracatımızın büyük bir bölümünü Avrupa'ya yapıyoruz. Avrupa'da bu kriz sürerse, bizim ihracatımız ağır darbe yer" yorumları yapıyorlardı. Ne oldu? İhracatçılarımız,
"Avrupa'da kriz varsa, biz de başka pazarlar bakarız" dediler ve hem yeni pazarlar ve yeni müşteriler buldular, hem de Avrupa'da krizin devam ettiği yıllarda
"ihracat rekoru" kırdılar. Beklemeye gerek yok, kafamızı çalıştırıp
yeni yollar bulmamız lazım...