İzmir Sanayici ve İşadamları Derneği'nin Doğu Karadeniz ve Gürcistan'ın Batum kentine yaptığı kültür turu, görülmeye değerdi. Yaklaşık 45 kişinin yer aldığı etkinlik, geziye katılan herkesi mutlu etti. Karadeniz'in eşsiz yeşil bitki örtüsü ve temiz havasından çok etkilendik. Yerleşim birimlerinin birbirinden uzakta olması, özellikle dağ yamaçlarına yapılan ahşap evler, büyük ilgi gördü. Ayrıca birçok tarihi köprü ve şelaleler de hayranlık uyandırdı. Geziye katılanların ortak kanısı, "Biz ülkemizin güzelliğini farkedememişiz. Defalarca yurtdışına gitmemize rağmen şimdiye kadar bu bölgeye gelmemekle hata etmişiz" oldu. Gezimiz, geçtiğimiz perşeme günü sabah 05.30'da uçağımızın Adnan Menderes'ten havalanmasıyla başladı. Bizleri bu yolculuğumuzda Gençay Star'ın sahibi Rıza Gençay da yalnız bırakmadı. Yaklaşık 1.5 saat sonra Trabzon'a indik. Havalanında bizi rehberimiz Nazan Alsan karşıladı. Yarım saatlik sürenin ardından otobüse binerek turumuza başladık. Kahvaltımızı kent merkezinde yaptıktan sonra yıllardır görmek istediğim ve hep hayalini kurduğum Uzungöl'e doğru hareket ettik. Of, Çaykara yolu ile ulaştığımız etrafı tamamen çam ormanlarıyla kaplı vadinin tam ortasında bulunun Uzungöl'ün güzelliği, herkesi büyüledi.
ARAPLAR AKIN AKIN GELİYOR
Ortada bir göl ve etrafı tamamen ahşaptan yapılmış otel, motel ve pansiyonlarla dolu bir yerleşim alanı. Özellikle de Araplar'ın bu güzelliği her yıl gelip gördüğü, en az bir hafta tatil yaptığını öğrenince, hak vermemek elde değil diye düşündüm. Otelimize yerleştikten sonra dolmuşlarla yaylaya çıktık. Burada gördüğümüz manzara muhteşemdi. Bulutların üzerinde olmak, buradan Uzungöl'e bakmak keyif vericiydi. Ayrıca Kaçkar Dağı'nın beyaza bürünmüş halini görmek, zevkimizi daha da artırmıştı. Bir süre yaylada konakladık. İZSİAD Başkanı Hasan Küçükkurt, kendi elleriyle üyelerine çay ve süt ikram etti. Yöreyi biraz dolaştıktan sonra yeniden Uzungöl'e döndük. İzmir'in Varyantı'nı anımsatacak yoldan aşağı inerken, hepimizin yüreği ağzına geldi. Çünkü yol çok dar ve bir tarafı uçurumdu. İçinden dua edenler olduğunu gördüm. Hükümetin ve yerel yöneticilerin bu yolu bir an evvel genişletmesi gerekir diye düşünüyorum. Ben söyleyeyim de gerisini yetkililer düşünsün.
KOLBASTIYA HAYRAN KALDIK
Bir süre sonra korkulan herhangi bir şey olmadı ve otelimize döndük. Herkes odasına çekilip dinlendi, akşam yemeğinde yeniden buluştuk. Kemençe eşliğindeki müzik ziyafeti görülmeye değerdi. Karadeniz şarkılarını söyleyen yöresel şarkıcıların atışma şeklindeki eserleri, herkesi kendine hayran bıraktı. Hatta bir ara sahneye çıkan Trabzonlu bir gencin oynadığı kolbastıyı şaşkın bakışlarla izledik. Tabii bu oyuna rehberimiz Nazan Alsan da eşlik etti. Farklı bir oyun tarzı sergiledi. Bizler ilk kez böyle bir figürle karşılaşıyorduk. Ayak uydurmaya çalıştık ama ne kadar başarılı olduk, bilemiyorum. Geç saatlere kadar süren eğlencenin ardından odalarımıza çekildik.
HER TARAF TÜRK KAYNIYOR
Ertesi gün kahvaltının ardından komşumuz Gürcistan'a doğru yola çıktık. Yaklaşık 2 saatlik yolculuğun ardından Sarp sınır kapısına ulaştık. Burada gördüğüm manzara karşısında şaşırdım. Karadeniz sahili boyunca hava güzel olmasına rağmen bir kişiyi denize girerken görmedim. Ancak sınırın bir ucunda kalabalık grupların denizin keyfini çıkardığını gördüm. İki ülke, deniz aynı deniz, bir taraf bom boş, diğer taraf Karadeniz'in ve güzel havanın tadını çıkarıyordu. Geçiş işlemlerimizi tamamladıktan sonra Gürcistan'a giriş yaptık. Yarım saatlik yolculuğun ardından Batum'a ulaştık. Burada iki farklı kentle karşılaştık. Bir taraf yokluk içinde, diğer taraf lüks oteller ve modern mimariye sahip binalarla donatılmıştı. Savaştan bir süre önce çıkan bir ülkenin bu kadar kısa sürede gelişme göstermesi dikkatimi çekti. Öğle yemeğinin ardından zengin bitki örtüsüne sahip Botanik Parkı'nı ziyarete gittik. Ucu bucağı belli olmayan bu parkta gördüğümüz yeşil doku ve sessizlik hepimizi etkiledi. Bir saatlik gezintiden sonra konaklayacağımız otele geldik. Akşam yemeğinin ardından dolaştığımız Batum'da çok fazla Türk gördüm. Kimi iş için, kimi özel zevkleri için bu kenti ziyarete gelmişti. Cumartesi sabahı otelde kahvaltımızı yaptık, ülkemize doğru yola çıktık. Sınırı geçtik. Hopa, Arhavi ve Ardeşen üzerinden dört küçük dereyle beslenen ünlü Fırtına Deresi'nden geçtik. Doyumsuz yeşil doku eşliğinde öğle yemeğimizi burada yedik. Ardından yine otobüslerin çıkamadığı Zil Kalesi'ne dolmuşlarla hareket ettik. Muhteşem doğasına tanık olduğumuz bölgeyi gezdikten sonra Çamlıhemşin'e hareket ettik. Doğu Karadeniz'in tüm kentlerinde hep aynı görüntüler, yani yeşil bitki örtüsü, şelaleler ve Mostar köprüsü benzeri köprüler karşımıza çıkıyordu. 1350 metre yükseklikteki Ayder Yaylası'na çıktığımızda, gözlerime inanamadım. Resmen büyülendim. Gece bu eşsiz bölgede konakladık. Su sesi ve yağmur çisentisi eşliğinde muhteşem bir manzaraya karşı güzel bir uyku çektim. Bu bölgedeki bazı mekanların şelalerden akan su sayesinde kendi elektriğini ürettiğini öğrenince, Karadeniz insanının ne kadar zeki olduğunu bir kez daha görmüş oldum.
YÜREĞİMİZ AĞZIMIZA GELDİ
Ertesi gün yani pazar günü kahvaltının ardından beldeyi dolaştık. Birçok şelale gördük ama burada gördüğümüz çok farklıydı. Yüzlerce metre yüksekten akan Gelin Tülü Şelalesi, adından da anlaşılacağı gibi gelin duvağından farksızdı. Daha sonra otobüsümüze binerek Rize'ye doğru hareket ettik. Bir süre bu kentte konakladıktan sonra Trabzon'a geçtik. Öğlen Akçaabat'ın meşhur köftesiyle karnımızı doyurduk. Sonra da benim de yıllardır merak ettiğim Sümela Manastırı'na hareket ettik. Bu bölgeye geldiğimiz de yine otobüslerden inip, dolmuşlarla tarihi güzelliklere doğru yol almaya başladık. Burada da hepimizin yüreği ağzına geldi. Çünkü yine yol çok dardı. Bir araç ancak geçebiliyordu. Neyse lafı fazla uzatmayım bu harika manastıra ulaştık.
SÜMELA'YA YAZIK ETMEYİN
Yaklaşık 500 metre zorunlu yürüyüşün ardından eşsiz doğa güzelliğiyle başbaşa kalmıştık. Ancak beni şaşırtan dışarıdan gördüğüm, sizlerin de resimlerinden bildiğiniz görüntü, içeride çok farklıydı. Sanki başka bir yere gelmiş gibi hissettim kendimi. Çünkü o güzelim dış güzelliği yakından görme imkanı yoktu. 77 odalı bu tarihi bölgeyi gezerken bir hayli yıprandığını gördüm. Meryem Ana Manastırı olarak da bilinen bu tarihi alanda, geçmişi anlatan o güzelim resimler belli belirsiz hale gelmişti. Ziyarete gelen bazı kendini bilmezler güzelliği karalamıştı. İsyan ederek Sümela Manastırı'ndan ayrıldık. Kent merkezinde güzel bir akşam yemeğinin ardından havaalanına doğru yola çıktık. Dört gün göz açıp kapanıncaya kadar çabuk geçmişti. Havalanında rehberimiz Nazan Alsan'dan ayrılmak herkese zor geldi. Kültür gezisi boyunca anlattığı fıkralar, söylediği şarkılar ve sergilediği oyun bizleri mutlu etmişti. Ayrılırken, Alsan'ın gözlerinin dolduğunu içten içe ağladığını fark ettim. Gezi boyunca İzmir Sanayici ve İşadamları Derneği'nin başta Başkanı Hasan Küçükkurt, Onursal Başkanı Ayhan Baran, geziyi organize eden Taner Telcioğlu ve kıymetli üyeleri ile eşlerinin gösterdiği ilgiye teşekkür ederim.