Oldum olası merak etmişimdir
İrlanda'yı. En az onlu yaşlarımdan beri... Doğası, yeşili, yetiştirdiği yazarlar, yüzyıllar süren
özgürlük mücadeleleri...
Hayatta
sinemayla yatıp sinemayla kalkınca pek çok merakınız, heyecanınız, ilgi alanınız da izleyip beğendiğiniz
filmlere bağlı olarak ortaya çıkıp gelişebiliyor.
Benim de ilk İrlanda merakım 1992'de
Neil Jordan'ın yönettiği,
Stephen Rea'nın bir IRA militanını canlandırdığı
"Crying Game/ Ağlatan Oyun"u izlediğimde başladı. Ardından muhteşem
"In the Name of the Father/ Babam İçin" geldi.
***
Jim Sheridan'ın yönettiği "Babam İçin" gerçek karakterlerin yaşanmış öyküsünü anlatıyordu...
Daniel Day Lewis'in canlandırdığı Gerry Conlon ve babası Giuseppe Conlon'ın, aslen masum oldukları bir IRA saldırısından mahkum edilerek
yıllarca hapis yatışlarını, babanın soğuk bir hücrede hayatını kaybedişini ve oğul
Gerry'nin babasının masumiyetini kanıtlamaya ettiği yemini, hayatını buna adamasını...
Nihayet yıllar sonra, geçen hafta İrlanda'yı ziyaret etme şansı buldum. Gel gelelim
İrlanda vizesi almak epey meşakkatli bir iş, ama hazırda İngiltere vizeniz varsa ve son 180 gün içinde
minimum 24 saatinizi İngiltere topraklarında geçirdiyseniz İrlanda'ya da giriş yapabiliyorsunuz.
Bu yüzden ben de
Dublin'e gitmeden önce, resmi olarak İngiltere toprağı sayılan ama Kuzey İrlanda sınırları içinde bulunan
Belfast'ta bir günümü geçirdim. Belfast'ta görülecek pek fazla
tarihi ya da turistik yapı yok, ama yıllarca süren
Protestan - Katolik mücadelesinden, özgürlük savaşında kaybolan hayatlardan geriye kalan hüzün beni derinden etkiledi. Şehrin göbeğindeki
Europa Hotel, toplam 33 IRA saldırısıyla dünyanın
en çok bombalanan oteli. Bunların dışında,
Titanik'in Belfast'ta yapıldığını daha önce bilmiyordum.
Şehir merkezinde, tarihi deniz kazasında
hayatını kaybedenlerin anısına bir de anıt var.
***
İrlandalılar'ın
hüzün ve acılardan pay almış,
doğayla ve yağmurlarla beslenen kendilerine özgü bir
insancıllığı ve samimiyetleri olduğu kesin...
Sabah otelimden ayrılırken genç
görevli John dakikalarca benimle kapıda, yağmurun altında servisimin gelmesini
bekledi. "Bende şemsiye var, sen ıslanıyorsun" dedim, gülümsedi... Alışıkmış.
İngiltere'ye bağlı olmaktan mutlu olup olmadıklarını sordum, hafifçe
omuz silkerek ama biraz da umutların tükenmiş olmasından kaynaklanan umarsızlıkla "Çok da
fark etmez" dedi... "Babam İçin" filmindeki baba Giuseppe'nin
mezarını ziyaret edecek zaman bulamamaktan yakındım. "Olsun" dedi, "Oğlu Gerry hayatta ve hala burada,
Belfast'ta yaşıyor".