Mübadiller için,
"Birinci kuşak yeni yerine alışmaya çalışır, ikinci kuşak kazanmaya bakar, üçüncüsü ise köklerini aramaya çıkar" diyen
Ahmet Yorulmaz'ın ne kadar haklı olduğunu anlatan hüzünlü bir buluşma hikayesi. Lozan'da 30 Ocak 1923'te imzalanan
"Türk ve Rum Ahalinin Mübadelesine Dair Mukavelename ve Protokol"e bağlı olarak Türkiye'de yaşayan Rumlarla, Yunanistan'daki Türklerin nüfus mübadelesinin bugüne uzanan hikayeleri 90 yıl sonra bile insanı içini acıtıyor. Türkiye ve Yunanistan'daki yüz binlerce insan, yaşadıkları toprakları kendi iradeleri ve arzuları dışında terk etmek zorunda kaldı. Vatanlarına gitmek için vatan saydıkları yerlerden, tüm geçmişlerinden koparıldılar, gemilere doldurularak bir yıl boyunca Türkiye'ye taşındılar. Geri dönüşü olmayan bir yolculuğa çıktılar. Aileler dağıldı, analarını, bacılarını, kardeşlerini, babalarını yitirdiler. Kavuşmak, köklerini bulmak için yıllarca didindiler. İşte bu hikaye onlardan biri. Benim çok yakın arkadaşım
Papiro İbrahim'in, geçen cumartesi günü Cunda Adası'nda, Taş Kahve'de
"Giritli Mübadiller Paneli"nde bana anlattığı, gözlerimi yaşartan bir hikaye bu. Papiro İbrahim'in annesinin dayısı olan
Saki Hançer'in oğlu
Hüseyin Hançer, internet aracılığıyla Giritli akrabalarıyla ve Giritlilerle temas kurmak için çalışma yapar. Kendisi zaten İstanbul'da Giritliler Derneği'nin kurucularındandır. Hüseyin Hançer, internetteki aramaları sırasında, İzmir'de, kendisi de mübadele ile Türkiye'ye gelen
Rasimaci'nin oğlu
Hüsnü Oltu ile tanışır. Oltu, Hançer'e dernek yardımıyla akrabalarını bulmak arzusunda olduğunu söyler. Bir kaç yıl sonra Hüseyin Hançer, Hüsnü Oltu'nun hastanede yatmakta olduğunu ve ameliyat için az bulunur bir kana ihtiyacının bulunduğunu öğrenir. Yanında aynı kana sahip bir kişi ile İzmir'e gider ve Giritli hemşerisine yardımcı olur. Ameliyattan sonra teşekkür konuşması sırasında, Hüsnü Oltu, babasının da bir muhacir olduğunu, Türkiye'ye yapılan dağıtım sırasında
Ferişte adındaki kız kardeşinden ayrı düştüklerini anlatır. Sonra da
"Kız kardeşimin Papiro lakaplı bir ailede gelin olduğunu duydum" der. Babası Rasimaci'nin, kendisinden
"Kız kardeşinin akrabalarını, varsa çoluk çocuğunu bulmasını" istediğini söyler. Şaşırma sırası Hüseyin Hançer'e gelir. Papiro adı Hüseyin Hançer için yabancı değildir. Çünkü, Ayvalık'ta halasının kızı
Sevil, Papiro Halil ile evlidir. Bir kez daha duygulanırlar. İstanbul'dan kalkıp kendisine yardım etmek için gelen zat, aynı zamanda akrabası da çıkar. İyileştikten sonra iki aileyi bir araya getirme sözü verilir ve yeni bir umuda yol alınır. Hüseyin Hançer, kutsal bir görevi yapmanın hazzıyla İstanbul'a döner. Ne hazindir ki, birbirlerine verdikleri sözü yerine getiremezler. Hüsnü Oltu iki ailenin buluşmanı görecek kadar yaşayamaz, bu dünyadan göçüp gider. Ölmeden önce de Güneydoğu'da görevli asker olan oğlu
Aydın Oltu'ya,
"Sen dedenin ve benim bu arzularımı yerine getir" diye vasiyet eder. Güneydoğu'daki görevi bitip Bursa'ya gelen Binbaşı Aydın Oltu, Hüseyin Hançer'e ulaşıp vasiyeti anlatır ve
"Papiro ailesini" bulmak istediğini söyler. Geçen cumartesi Cunda'daki "Giritli Mübadiller Paneli"ne birlikte gelirler ve Hüseyin Hançer, Aydın Oltu'yu Papiro Halil'in oğlu, Papiro İbrahim ile tanıştırır. Binbaşı Aydın Oltu, olayı bir kez de Papiro İbrahim'e anlatır ve
"Bir an önce babanla tanışmak istiyorum" der. Papiro İbrahim diyor ki,
"İlk karşılaştıklarındaki duygu yüklü sahne anlatılamaz. İlk defa gördüğü babamı, babasına olan benzerliğini anlatarak göz yaşlarına boğuldu. Babamın ellerine sarılarak öpmeye başladı. Sonra hepimiz ağlamaya başladık." Bu hikaye burada
"mutlu" mu bitti,
"hüzünlü" mü bitti,
"iç acıtıcı" mı bitti siz karar verin. Girit'ten, mübadele ile gelen yaşları bugün en gencinin 90 olan insanların, parçalanmış ailelerin öyküleri devam edip gidecek. Kimi akrabasını bulacak ellerine sarılacak, kimi o günleri de göremeyecek. 90 yıl önceki acı devam edip gidecek.