Almanya'ya ilk gittiğimde, uçaktan adımımı atar atmaz havaalanında,
"Yoksa hala Türkiye'de miyim" dedirten bir olaya tanık oldum. Aslında bir buluşma anıydı. Usulca yaklaşan bir kişi, kendisini bekleyenin ensesine olanca hızıyla şaplak patlatıvermişti. Bu sırada yaptığı şakanın keyfinden yüzü, hınzır sırıtma halindeydi. Tokadın etkisiyle ensesi kıpkırmızı olan diğeri ise, önce kızar gibi yapmış, sonra arkadaşının boynuna sarılmaktan da geri kalmamıştı.
"Bunlar bizden" derken, onlar Almanca konuşunca,
"Yanılıyor olmalıyım" diye düşünmeye başladım. Çok geçmedi, bizim eşek şakası diye tabir ettiğimiz o takılmalar devam etti. Sonunda sabrı tükenen diğeri,
"Aman be" deyiverince,
"Tamam, bizdenmişler" dedim. Beni şaşkına çeviren olaylar dizisi bitmek bilmedi. Metro istasyonunda beklerken, gözüme hemen bir yazı ilişti. Görmemem, görüp de gözlerimin fal taşı gibi yuvasından fırlamaması imkansızdı. Duvara küçük harflerle, belli ki çaktırmadan amma velakin itinayla yazılmıştı:
"Benim olacaksın..." Metro deyince, bugün de Kurban Bayramı olunca aklıma geldi. Brüksel'de katıldığım AB eğitiminde anlatmışlardı. Bizle diğerleri arasındaki farkı ve bizim yeri geldiğinde kullanmayı iyi bildiğimiz keskin zekamızı ortaya koyuyordu. Yer yine Avrupa ama bu kez orta göbeği, bir diğer deyişle de kalbi... AB'nin başkenti olarak gösterilen Brüksel'de Kurban Bayramı arefesi... Bizim gurbetçilerden biri, metronun o dik yürüyen merdivenlerinden, boynuzlarından sıkıca tuttuğu koçuyla iniyor... Onu gören görevli hemen engel olmak istiyor.
"Hop, hop, hop..! Hayvanla olmaz..." Bizimkisi yolundan döner, altta kalır mı hiç?.. Hemen karşı atağa geçiyor. Kendisini trene bindirmek istemeyen görevliye, elinde tuttuğu kafeste kedi taşıyan Belçikalı kadını gösteriyor.
"Bak" diyor,
"Onun da hayvanı var. O biniyor da ben neden binemiyorum?.." Görevlinin aklı fena karışıyor, bir yanda kurbanlık koç, diğer yanda ise kafesteki kedi. Çaresiz,
"Geç" diyor,
"Sen de geç..." Mutlu bayramlar, güzel yarınlar... Yaşamınız bayram güzelliğinde olsun...