Başlığı tamamlarsam
"Hayvan sevmeyen, insan sevemez" oluyor. Bu sevme ihtiyacını pek çoğumuz evlerimizde beslediğimiz kedi, köpek, kuş ve benzerleri ile giderirken, ev durumları elverişli olmayanlarımız da sokak hayvanlarını severek, besleyerek bu ihtiyacını gidermeye çalışırlar.
Hatta, pek çok aile çocuklarına insan sevgisini aşılayabilmek için işe evlerindeki kedi ve köpek gibilerini beslemekle başlar.
Ezbere yazmıyorum. Evimde terrier cinsi 11 yaşında bir köpek
(Lucy), sarman cinsi bir kedi
(Bambam) ve bir de muhabbet kuşu yaşamaktadır.
İkindi saatlerinde Fuar'da yürüyüşe çıktığımda iri kıyım onlarca köpeğin ve yüzlerce kedi ve yavrusunun kendi güçleri ile yaşamaya çalışmalarını hep yadırgamışımdır.
Geçenlerde bir petshop sahibi olan torunum
Nil Bürcü'nün dükkanına uğradığımda, birisinin 5-6 paket kedi-köpek maması aldığını görünce merakımı gidermek için ne kadar ev hayvanının olduğunu sordum.
Yanıtı,
"Evim onları beslemeye elverişli değil. Bu mamaları sokak hayvanlarını beslemek için aldım" olmuştu.
Olay sadece bu hayvanların bir şekilde beslenmesi ile kalmıyor. Özellikle yağışlı ve ayaz kış günlerinde ıslanmış olan bu hayvanların titremeleri insanın içini parçalamakta.
Semt halkı bu hayvanların barınmaları için koli kutularını Fuar'ın duvarının iç tarafına yerleştirmişlerse de, yağmurda ıslanan bu kutular yerle bir oluvermekteler.
ARAMIZDAKİ FARK
Hayvan Hakları Bildirgesi'nde yer alan kural ve önerilerine rağmen Fuar alanındaki perişanlık bir yana, sokaklarda iri kıyım köpeklerin merkezi yerlerde bile sürüler halinde dolaşması, belediyelerimizin bu mesele ile yeteri kadar ilgilenmediğini gösterir.
Nasıl mı? Bir belediyemiz sokak hayvanlarının yağmurda, ayazda nasıl barınacaklarının önlemini almadan lokanta artıklarını bu hayvanlara taşırken
(Bu yarım işe dilimizde hamam suyu ile dost ağırlama denir.), öte yandan Büyükşehir Belediye Başkanı da
Konak Metro İstasyonu'na kadar gelebilmiş bir sürü iri kıyım sokak köpeğini işaret ederek
"Meydanlarda köpek sürüleriyle yaşamak zorunda değiliz" diyebilmektedir.
Sarı sarman kedisini ta
Hollanda'dan
Ankara'ya getirmiş olan Ankara'daki torunum
Mehmet'in kız arkadaşı Frieda Schaufeli'ye
"Hollanda'da sokak köpeği var mı?" diye sorduğumda, Türkçesiyle
"Hollanda sokak köpek yok" deyiverdi.
Sonra da aileler evcil hayvanlarını sokağa bıraktıklarında, belediyenin hemen bunları hayvanı barınağa aldığını ve isteyenlerin de evlerine buradan kedi köpek aldıklarını anlattı.
İYİ ÖRNEKLERİ VAR
Basından
Denizli Belediyesi'nin sokak hayvanları kliniği ile hasta sokak hayvanlarını tedavi edip, barınaklarda beslediğini,
Kadıköy Belediyesi'nin de parklara iki katlı kedi evleri yerleştirip, beslediğini öğreniyoruz. Kuşkusuz, sokak hayvanlarına verilebilen hizmetler bu belediyelerle de sınırlı değildir.
Japonya'da başlayan, sonra da
Paris'e kadar gelen başka bir hayvanseverlik örneği de
"kedi kafe"ler. Evlerinde kedi köpek besleyemeyenlerin de bu hayvanlara olan sevgilerini giderebilmesi için oluşturulan bu kafeler, o kadar rağbet görmüş ki, günler önceden ancak randevu alabilenler bir yandan pastalarını yer ve kahvelerini içerken, öte yandan bu kedileri de sevmek fırsatını bulmaktalar. Bu satırları yazarken, son durumu öğrenmek için telefon ettiğim torunum Nil
"Dede, Fuar'daki kedi ve köpeklerin azalması bir yana, sokaklarındakilerden rahatsız olanlar da, bu hayvanları yakalayıp Fuar'a bırakıyorlar.
Her geçen gün bu hayvanların sayısı hızla artmakta" dedi.Gerçekten de, sokak aralarında dolaştığınızda, buralarda kedi ve köpeklerin hızla arttığı görülmektedir.
Belediyelerin yeteri kadar barınağa sahip olarak buralarda kısırlaştırma işlemini yapmaları önemli bir çözüm yoludur.
Üstelik, bu hayvanların korunması ile ilgili olarak yıllardır yürürlükte bulunan bir yasamız da vardır.
Eğer
"Hayvan sevmeyen, insan sevemez" sözünün bir gerçeği yansıttığına inanıyorsak, belediyelerimizin bizleri ne kadar sevdiğine de varın sizler karar verin.