Bornova Anadolu Lisesi'nin okul orkestrasında tanışan 5 genç, progresif rock, Anadolu rock karışımı tarzı ile müzik çevrelerinin dikkatini çekti. Henüz bıyıkları terleyen lise öğrencisiyken kurdukları 21. Peron ile Barış Manço, Cem Karaca gibi müziğin devleri ile yarışa girdi, uluslararası listelerde Genesis, Pink Floyd ile aynı kulvarda yer aldı. Ancak yaptıkları müzik, sıradan izleyiciye ağır geldi. Daha geniş çevrelere ulaşabilmek için, vokalli müzik yapmaya karar verdiler. Bu proje, onları Eurovision macerasına götürdü. Halk oylaması ile yapılan ilk ve son final olan 1979 Eurovision Türkiye Finali'nde "Seviyorum" adlı Maria Rita Epik bestesiyle birinci oldu. Siyasi nedenlerle Türkiye Eurovision'a katılamadı ama 21. Peron, bu sayede yıllarca aradığı şöhreti buldu. Şarkıları müzik listelerinde üst sıralara tırmandı. Bu dönemde 2 long play çıkardı ancak hiç para kazanmadı. Üyelerinin ikisi üniversiteyi bitirdiği için ayrılınca, grup 1979'da dağıldı. Kurulduğu yıllarda 21. Peron'un çalışmalarına ev sahipliği yapan yıllarda Bornova'nın en sevilen Levantenlerinden Andreas Wilderman, namı diğer Ando'nun evinde, yıllar sonra yine müzik sesleri yükselmeye başladı. Kariyerleri için müziğe ara veren, biri hariç hepsi doktor olan 21. Peron'un üyeleri, 35 yıl sonra yine bir araya geldi. Anadolu rock tarzı müzikleri ile müzik tarihi kitaplarına giren grup üyeleri, hiç ara vermemişçesine yeni bir CD hazırladı, piyasaya çıkarmak için gün saymaya başladı. Konuşmasında sık sık 'Allah'a şükür", "Allah beterinden saklasın" diyecek kadar Türk, müzik çalışmalarında "kıllatırım" diyecek kadar Alman Andreas Ege Wielderman ile Urla'daki evlerinde hayatını, müzik çalışmalarını, 21. Peron'u konuştuk.
İzmir'e ne zaman geldiniz?
- Dedem, 1894 yılında İzmir'e geldi. Kendi işini kurdu. Bayraklı'da şaraphanemiz, kendi iskelemiz, bağlarımız vardı. Annem İzmir doğumlu. İlkokulu burada bitirdi. Dede vefat edince, ailenin ekonomik durumu da sarsılır gibi oldu. Dedemin mezarı İzmir'de. Bizimki özel şirketti. Tekel gündeme gelince, işler durdu. Şarap işletmesi noktalandı. Anneannem Almanya'ya döndü.
Sonra tekrar nasıl geldiniz İzmir'e?
- Babam, Goethe Enstitüsü'nün buradaki kurucu müdürü olarak geldi. Ben Stutgart'ta doğdum, İzmir'e 7 yaşında geldim. O vesileyle ben de geldim. Bornova Yavuz Selim İlkokulu'na gittim, 73'te Bornova Anadolu Lisesi'nden (BAL) mezun oldum. Ardından, Ege Üniversitesi Tıp Fakültesi'ni bitirdim. Yabancı uyrukluların burada çalışma hakkı yoktu. Alman vatandaşı olduğum için, doktorluk yapamadım burada. 79'da Almanya'ya döndüm, ihtisasımı orada yaptım. Ardından 10 yıl dahiliyeci olarak çalıştım. Oradaki sistemde bir takım sallantılar olduğunu önsezip, buraya geldim. Burada da 10 yıl çalıştım. Burada da aynı sallantılar baş gösterince, benim için bu hayata en iyi ve dingin şekilde devam etmenin, muayenehaneyi kapatmak olacağını düşündüm. Doktorluk yapmıyorum. Artık yolda yaralı birisini görsem, yardım edemem. Yasak.
EGE DERMAN OLDU
Türk vatandaşı oldunuz tabii...
- Evet oldum. Ayrıca bir ara, Ege Derman oldum. Öyle bir yaptırım vardı. Türk vatandaşlığına geçince, Türk adı ve soyadı almak önkoşulu vardı. Biz de yaptık. Ege Derman güzel isimdi ama gerçek ismimin bu olmadığı bana defalarca hatırlatıldı. Daha fazla sürdürmedim ben de. Ege'yi sürdürdüm de diğer isimlerimi geri aldım. Ege kaldı hem yöresel, güzel bir lezzeti var.
Türk mü hissediyorsunuz Alman mı?
- Etnisiteye bağlı bir aidiyet duygusu bence çok olmamalı. Kültürel olarak ben kendimi her iki kültüre ait hissediyorum. İlla şu kültür değil, her iki kültürün iyi yanlarını alıp, kötü yanlarını bypasslamayı düşünürüm. Türk ve Alman kültürleri bence bir ikilem değil, bir birliktelik olarak değerlendirilirse, çok daha anlamlı olur diye düşünüyorum. Her iki kültür birbirini tamamlar.
21. Peron nasıl kurulmuştu?
- İzmir Koleji okul orkestrasından arkadaşız. Okulun adı, 1975'te Bornova Anadolu Lisesi oldu. Okulun bir müzik kültürü vardı. O kültürün filizlerinden birisi bu grup. 21. Peron, 11 Temmuz 1973'te saat 11.00'de, grup üyelerinin buluşmasıyla 11 numaralı otobüs durağında kuruldu. Aynı gün Bornova'da yaşadığımız Pagi Köşkü'nde çalışmaya başladık. Sonra tüm çalışmalarımızı orada sürdürdük. Lucien Arkas komşumuzdu. Arada gelir, "Yeter artık çocuklar çok çaldınız. Bırakın" derdi. Anadolu rock ezgilerini harmanlayıp kendine özgü tarz oluşturmuştuk. Bestelerimizi konserlerde seslendirdik. Ümit Tunçağ'ın TRT-3 programlarına jingle hazırladık. İzzet Öz'ün Metronom ve Sihirli Lamba adlı televizyon programlarına katıldık. 1975'te Bornova'daki Levanten köşkünde, iki kanallı bir teyp ile kaydedilen canlı performarsta, Anne, Beş, 18 bin 400 lia, F.M.O (Film müziği olabilir) ve İgor Stravinski'den uyarladığımız "Petruşka adlı parça dikkat çekiciydi. Denizli Altın Horoz Yarışması'na katıldık 1977 yılında. Burada yapımcı, müzisyen Şanar Yurdatapan jürideydi. Dikkatini çektik, "İstanbul'a gelin, size albüm yapalım" dedi. Aynı yıl, İstanbul'da ilk albüm kaydı yaptık ama parçalar çok ticari olmadığı için bir türlü longplay olamadı. Sonra 12 Eylül 80 darbesi geldi. Stüdyolar basıldı, bana söylendiği kadarıyla asker bütün kayıtları yok etmiş. Şanar Yurdatapan yurtdışına kaçtı, bizim albüm hayalimiz gerçekleşmedi. Piyasa müziği dediğimiz müzik türünün dışında çaldığımız için sıradan müzik dinleyicisi veya piyasa müziği sevenler bizi takip edemiyordu. Müzik ters geliyordu, alternatif geliyordu, aykırı geliyordu. O yüzden de biz hiç popüler olamadık.
KUDÜS'E GİDEMEDİLER
Popüler olduğunuz dönem de oldu...
- Uzun değil. Maria Rita Epik'in "Seviyorum" isimli parçası ile Eurovision'un Türkiye elemelerini kazandık ama Türkiye'nin İsrail ile ilişkilerinin bozuk olması ve petrol krizi, Arap ülkelerinin bir takım yaptırımlar uygulamaya yönelik söylemleri yüzünden biz Kudüs'e gidemedik. Eurovision'u proje olarak görüyorum. Kulvarımızın tamamen dışında. Oraya da katılalım, popüler olalım diye düşünmüştük.
Plak çıkardınız mı?
- O dönemde, iki long play çıkardık. Birisi Maria Rita Epik ile yaptığımız Eurovision şarkısının İngilizcesinin de olduğu Tanışma isimli albümdü. Diğeri de 80 yılında Seviyorum ismi ile Almanya'da basıldı. Ayrıca, 1975 ve 77 yılının restore edilmiş kayıtları, 2003 yılında Almanya'da CD ve long play olarak basıldı. Tanışma, o zamanların ünlü dergisi Hey'in listesinde biz 6. sıraya kadar yükseldik ama bize hiçbirinden nakit dönüşü olmadı.
Neden?
- Bilmem ama öyle bir gelenek de yoktu zaten. Para kazandık mı kazanmadık mı bir veri yok. Araştırmadık da satıldı mı satılmadı mı diye. Eskicilerde bugünlerde 125 liraya gidiyor bizim eski plaklarımız.
'PARA KAZANMA DERDİMİZ YOK'
Bornova'daki
otobüs durağında kurulan 21. Peron, 4 başarılı hekim çıkarttı. İçlerinden yalnız Alp Gültekin müzik kariyerini Devlet Senfoni Orkestrası'nda sürdürdü. Grup, 35 yıllık aradan sonra bestekar arkadaşları Hilal Yıldırım'ın kızı Deniz Yıldırım'ı vokal olarak aralarına kattı. Deniz, gruba hem ses hem de gençlik kattı. Diş hekimi Erden Erdem'in Nazilli'den geldiği söyleşiye, Gökhan Akçay ile Haluk Öztekin, ameliyatları nedeniyle katılamadı. Yoğun mesailerine rağmen 35 yıl aradan sonra bir araya gelen grup adına, Alp Gültekin sorularımızı yanıtladı.
CD ne zaman çıkacak?
- Çalışmaları bitti, 2-3 tane elektronik remiksi yapılacak. Güncel bir saund ile birlikte 10 parçalık CD halinde Nisan-Mayıs gibi piyasaya çıkarmak istiyoruz.
Bu defa para kazanırsınız umarım...
- Para kazanma derdiniz yok. Farklı bir müzik yaptık. Para kazanma amaçlı değildik biz. Tabii para gelse iyi olurdu ama fikirlerimizi koymayı sevdik. O nedenle başka bir şey çıktı ortaya. Bizim ilk çıktığımız yıllarda Barış Mançolar, Cem Karacalar, Türkiye'yi kasıp kavururken biz bambaşka müzikler yaparak ortalıkta dolaşıyorduk. 21. Peron, müzik grubu olarak kitaplara geçen bir grup oldu. Şu anda Türk Anadolu rock grubu tarihi kitapları bizden söz ediyor, biyografilerimizle beraber uzun uzun bahsediyor. Uluslararası listelerde, Genesis, Pink Floyd ile aynı kulvarda yer alıyoruz. İnternette bunları bulmak mümkün. Bunlar bizim için önemli.
HERKES ONU BEKLERMİŞ
Grubu neden dağıttınız?
- Haluk ve ben tıp fakültesini bitirmek üzereydik. Bu yüzden gruptan ayrıldık. Biz ayrılınca da grup dağıldı.
Grubun 35 yıl sonra yeniden toplanması fikri kimden çıktı?
- Haluk Öztekin'den. Kahvaltı masasında, "Peron'u yeniden kuralım, sıkıldım" dedi. Tipik huysuz. Herkesi aramaya başladı. Kimse de hayır demedi. Herkes meğer onu beklermiş. Memnun olduk. O 35 yıllık aradan sonra mesleki hayatımızın sonbaharında yeniden sahalara indik. 35 yıl geçmiş ama çok da pas tutmamışız. Orijinal kadroya bir de Deniz Yıldırım katıldı. Neredeyse 25 parçamız oldu. Bu repertuvarla iki konser veririz herhalde.
Albümde neler olacak?
- Öncelikle albümümüzün adı, "Tapon" olacak. Bu kez enstrümental ve vokalli bestelerden oluşuyor. 70'li yılların progresif ve Anadolu rock ezgileriyle alternatif tınıların buluştuğu bir aldı. Piyasa klişelerinden ve ticari kaygılardan uzak, kafamıza göre müzik yapmaktan memnunuz. Provalarımız, 40 yıllık arkadaşlığın yarattığı samimi bir ortamda, çok eğlenceli geçiyor. Haftanın stresini stüdyoda atıyoruz. Albüm çıktıktan sonra lansman konserleri adı altında konserlere başlarız. Çok sık vermeyeceğiz tabii, herkesin işi gücü var. En azından teklif geldiğinde konserlere çıkmayı hedeflemiş bulunuyoruz.