Kimimiz doğuştan, kimimiz de sonradan engelli oluruz. Hikayeyi duymuşsunuzdur. Sonunda Deli Dumrul'un canını almaya gelen Azrail "İşte, daha nasıl haber vereceğim? Yaşlandın, gözün seçmez, kulağın duymaz oldu, belin büküldü" der. Yani önünde sonunda hemen hepimiz bir tür engelli olacağız. Bu nedenle, engelliliğin kaynağı ne olursa olsun, onların hayatını elden geldiğince kolaylaştırmak kendimize de bu kolaylıkları bugünden hazırlama anlamını taşır. Bu hususta merkezi yönetimin bazı sorumluluk ve yükümlülükleri bulunsa da, esas yetki ve sorumluluk yerel yönetimlere, yani belediyelere aittir. Nitekim, Avrupa Konseyi Yerel ve Bölgesel Yönetimler Kongresi'nin çeşitli tarihlerde yapmış olduğu
10 düzenlemeden biri de 19 .03.1992 tarihli
Avrupa Kentsel Şartıdır. Türkiye'nin Avrupa Birliği süreci henüz tamamlanmamışsa da, 1950 yılından bu yana Avrupa Konseyi'nin bir üyesidir. Bu nedenle Türkiye, Konsey tarafından alınan kararları uygulama durumundadır. Avrupa Kentsel Şartı'nın ilkelerinden biri de
Kentlerdeki Engelliler ve sosyoekonomik
Bakımdan Dezavantajlılar başlığı altında toplanan, -Kentlerin, herkesin her mekana erişebilirliğini sağlayabilecek şekilde tasarlanması, -Engeliler ve dezavantajlılara ilişkin politikaların hedef gruplar için aşırı himayeci değil, toplumla bütünleştirici olması, -Bunları temsil eden sivil toplum kuruluşlarının kendi aralarındaki dayanışma ve iş birliği, -Konut ve işyerlerinin engelli ve dezavantajlılara uyarlanabilir biçimde tasarlanması, -İletişim ve kamu ulaşımının erişilebilir olmasıdır.
BAŞININ ÇARESİNE BAKSIN
Bütün bu hususların bilinmesine ve nüfus istatistiklerİne göre
8.5 milyon dolaylarında engellimiz, yani nüfusumuzun yüzde 12'sinin engelli durumunda olmasına karşılık, onların hayatını kolaylaştırmak için alınan önlemlerimiz çok yetersizdir. Bu yetersizliği "kendi başlarının çaresine bakma"ya terk etmiş olarak tanımlayabiliriz. Kısa bir süre sonra, genel seçim havasına bürünen bir yerel seçim yaşayacağız. Bu seçim için adayların projelerinde engelliler ve dezavantajlılar için projelerini incelediğimde, İzmir'de yapılacak pek çok şeyin bulunduğu, bugüne kadar belediyelerimizin engellilerin hallerinden anlamadığı, anlayamadığı, adeta "başınızın çaresine bakın" dercesine terk ettiği görülmektedir. Başka bir anlatınla, bu seçim projeleri incelendiğinde insanın "Bu hizmetler şimdiye kadar çoktan yapılmış olmalıydı" diyeceği gelmektedir. Yani "Damdan düşen halden bilir" hesabı engellilerin nelere ihtiyaç duyduklarını anlayabilmek, için bizim veya bir yakınımızın engelli olması veya engelli hale düşmesi mi gerekir!
NELER YAPILMASI GEREKİR?
Engellilere sunulması gerekli yüzlerce hizmetin önde gelenlerinden birkaçını sadece sıralayabileceğim: Meslek edindirme kursları ve işe yerleştirme/Ailelerine maaş yardımı/Engelli çocuğu olan kadının erken emekliliği/ Görme engelliler için kabartmalı kitaplar ve gören göz yardımı/Rehabilitasyon merkezi/Evlere sağlık ve bakım hizmeti, bakım ödeneği/ücretsiz seyahat ve okul servisi/Uygun toplu taşıma aracı/Binalarda, yollarda erişebilirlik/İşitme cihazı/Akülü tekerlekli sandalye/Kendi işini açabilme imkAnı/Kreş hizmetleri vb. Şimdi okuyucularıma sormak isterim, yukarıda saydıklarımdan hangi hizmet ve imkanlar ve hangi ölçüde İzmir'de yaşayan engelli ve yakınlarına sağlanabilmiştir? Bir sosyal politikacı olarak, bu konularda hassasiyetim bulunduğu için, bu köşemde de yazılarım yer almıştı. Siz bir yandan yukarıdaki sorum ile ilgili değerlendirmenizi yaparken ben daha önce de değindiğim bir hususu tekrarlayacağım: Fuarın çevresine görme engelliler için sarı iz yolları alel acele döşendi. Fuarın Cumhuriyet kapısının içinde de bir
Engelliler Eğitim Merkezi bulunmakta. İnanır mısınız, çeşitli uyarılarıma rağmen Cumhuriyet kapısından bu Eğitim Merkezine ulaşan 100 metrelik yere sarı iz yolunu hala döşetemedim. Bu ilgisizliğe karşılık, belediyemiz engellilere nasıl ulaşabileceklerini düşünmeden, önlemini almadan fuarda balo bile düzenleyebilmişti. Varak-ı mihr-ü vefâyı kim okur, kim dinler?