İzmir'de belediyeler elbirliği yapmışçasına aynı yoldan ilerliyor. Cadde ve sokaklar daraltılıyor, kaldırımlar ve yuvarlak kavşaklar genişletiliyor. Bazı yerlere de kazıklar çakılıyor.
Park ihlallerinin önüne böyle geçilmeye çalışılıyor, "Sürücüler araçlarını bırakamayacak, trafik daha rahat akacak" diye düşünülüyor. "Avrupa'da da böyle" diyerek de uygulama savunuluyor. Ancak
bu elbise bize dar geliyor. İlk bakışta çözüm gibi görünen bu önlem, yapılacaklar listesine
en sondan başlamaya benziyor. Sürücüler, daraltılan cadde ve sokaklara araçlarını park etmeyi sürdürüyor. Özellikle de yoğunluğun fazla olduğu sabah ve akşam saatlerinde trafik çileye dönüyor. Bu durumdan en çok da belediye otobüsü şoförleri dert yanıyor. Körüklü otobüslerle daracık yerlerde takılıp kalınca çaresiz isyan ediyorlar. Trafik ekiplerinin denetimleri ve kestiği cezalar da etkili olamıyor. Çünkü yolları daraltmaya sıra gelmeden yapılacak daha çok iş var.
ANDRE GİDE'İN ANLATTIĞI
İzmir' de 2000'de 559 bin olan araç sayısı aradan geçen 13 yılda
bir milyonun üzerine çıkmış. Her sene kentteki araçlara ortalama 30-35 bin daha ekleniyor. Otopark üretimi ise bu artışın çok gerisinde. Son dönemde 1.184 araçlık otopark yapılmış. Oysa İzmir, otopark hesabında biriken parayla
Türkiye şampiyonlarından. İçişleri Bakanlığı'nın 2 yıl önceki kayıtlarına göre İzmir'in kasasında 44 milyon lira bulunuyordu, geçen sürede daha da artmış olmalı. Yerel yönetimler, bina inşa eden vatandaştan, "Otoparkı sen değil, ben yaparım" taahhüdünde bulunarak bu paraları topluyor. Ancak verilen söz tutulmadığı gibi, bir de yollar daraltılıyor. Bu yaşananlar bana Nobel Edebiyat Ödülü sahibi
Andre Gide'in Dar Kapı romanını hatırlatıyor. Ünlü yazar bu eserinde, insanların geçebilecekleri kapıları,
kendi elleriyle nasıl geçilmez hale getirdiğini anlatır, "Hayatı kolaylaştırmak varken, neden zorlaştırırız" diye sorgulamaya iter. Dilerim İzmir'in yolları kolay geçilir hale gelir.