Almanya'daki Heinrich Heine Üniversitesi Tıp Fakültesi Psikosomatik ve Psikoterapi Kürsüsü ile Düsseldorf Psikanaliz Enstitüsü kurucularından Doç. Dr. Celal Odağ, bugün hala anlatırken gözlerini yaşartacak kadar zor bir çocukluk geçirdi. Anneciğinin kazandığı para ile üniversite okuyamayacağı için, kendisine yatacak, yiyecek, giyecek veren askeri tıbbiyeye gitti. Yoksul günlerinde kurduğu Avrupa'ya gitme hayalini gerçekleştirmek için askeriyeden ayrılmak zorunda kalsa da bu vatanın karnını doyurduğunu hiç unutmadı. Kitap okumaya, sanata meraklı bir tıbbiyeli olarak, ihtisas için psikiyatriyi seçti. Uzman doktor olarak gittiği Almanya'da, ergenler konusunda bir numara oldu. Vatan sevgisi nedeniyle pasaportunu iade etmeye kıyamadığı için, 35 yıl kaldığı Almanya'da vatandaşlığa geçmedi. Tüm kazancını Türkiye'ye taşıdı, annesinin mezarlığının karşısında yeni psikoterapistler yetiştirilecek Odağ Psikanaliz Psikoterapi Eğitim Derneği'ni kurdu. 18 kitap yazan Doç. Dr. Celal Odağ ile Çeşme'de, Aya Yorgi Koyu'na bakan muhteşem manzaralı evinde, ergenliği, psikoterapiyi, son kitabını konuştuk.
"ÖNCELERİ ÇOK DIŞLANDIM"
Yaşamınız bugünkü gibi güzel miydi hep?
- Annem, babam Girit'ten geldi. Babamın Girit'te zaten bir işi yokmuş, keklik, tavşan avlar, onları satarmış. Oradan alıp hiç alışık olmadığı bir tabiata, Buca'ya getirince, şaşkına dönmüş. Hiçbir işi, kazancı yoktu. Buca'da doğdum. Annem Devlet Demir Yolları'nda vagonları temizleyip, aldığı 18 lira maaşla bize bakardı. Biz yoksulluğu gırtlağımıza kadar öğrendik. Yoksulluk hiç güzel bir şey değil. En kötü tarafı da baştan daha değersizleniyorsunuz. Onur kırıcı olayları çok yaşadım çocukluğumda.
Nasıl okudunuz?
- Sınıfın hep iyileri arasındaydım. Orada öğretmenlerde de saygı kazanıyordum. Beni okutacak kimse olmadığı için, askeri tıbbiyeye gittim. Çocukluğumdan beri sanatkarlara, yazarlara çok ilgi gösteriyordum. Tıbbiyeyi bitirince mutlaka dışarıya gitmeye kararlıydım. Tıbbiyeyi zar zor bitirdim. Parlak bir talebe değildim. Türkiye'de psikiyatri ihtisası yaptım ve Almanya'ya gittim. En baştan itilen, kakılan, dil bilmediği için gagalanan bir asistandım. Sonra yavaş yavaş hakim oldum duruma. Oranın seçkinleri arasında buldum kendimi.. Bir baktım, üniversite hocası olmuşum. Bana, "Ergenler bölümünü alır mısın" dediler. Ergenlerin uzmanı oldum.
Bu zor dönemi az yaralı atlatmak için çocuğa nasıl davranmak gerekiyor?
- Tek şart sevgiyi esirgememek, sabırlı olmak. İsyan, karşı koyma, kendini bulma, dağınıklık, ergenlerin özellikleridir. Kendini buluncaya kadar, kendi kendine kendini kanıtlayıncaya kadar o isyanı yaşamak zorunda. En büyük yanlış, o isyanı sabırsızca engellemeye çalışmak. O isyanın o döneme ait olması gereken bir özellik olduğunu bilirseniz, o zaman çatışmaya girmezsiniz. Çatışmaya girmemek de mümkün değil. Çünkü öyle şeyler yapıyorlar ki siz bir sınır koymak zorundasınız. O sınırı koymanın biçimi çok önemli. Kimi bağırarak çağırarak, kimi döverek, kimi evden kovarak yapıyor ama sabırla yapmalı. Sabır kazanıyor.
ARKADAŞIN ÖNEMİ
"Ergenlik çağında şunları yaparsanız çocuğunuzu kaybedersiniz, bunları yaparsanız kazanırsınız" diyebiliyor musunuz?
- Bu matematiksel bir istek. Bu matematiğe, kurala sığmayan bir şey. Çocuk çok isyan ediyorsa dinlemek lazım. Üstüne giderseniz başarılı olamazsınız. Televizyonda bir anne, bana, "Çocuğum sigara içiyor. Uğraştım uğraştım, içmeye devam ediyor" dedi. Bir iki şey daha sordum, kadın çocukla inatlaştığı gibi, benimle de inatlaşmaya gidiyor. Bu çocuğun sigara içmesi, disiplin sorunundan çok, anne ile çocuk arasında inatlaşma sorunu. Burada biraz gevşeyecek olan annedir. Onların bunalımlı bir dönemden geçtiğini ve böyle olması gerektiğini bilenler, bunun eğitimini alanlar, biraz daha hoşgörülü davranıyor. Hoşgörülü davranmak demek de çocuğa ille de her şeye izin vermek, her şeyi yapmasına olanak sağlamak, al para demek değil. Biraz evet, biraz da hayır. Evet ve hayır karışımı bir tutumu gösterecek esneklik çok önemli.
Aileden biraz uzaklaşıyor mu çocuk bu dönemde?
- Arkadaşın çok önemli rolü var ergenlerde. Arkadaşın sözü, tanrı sözü gibi yaşanıyor. Böyle zamanda bir de bakıyorsunuz hiç kendisine uymayan arkadaşlarla birlikte oluyor. Orada ne yapacaksınız? Yasak! Gidemezsin onunla yanlış. Gitmek zorunda. Ergenin arkadaşının gözündeki değeri, annesinin babasının gözündeki değerinden çok daha önemli. Arkadaş gurubu içindeki tutumu, yeri ve değeri ergen için çok önemli. Ne pahasına olursa olsun arkadaş kümesindeki yerini kaybetmek istemez. Bu yerini ve değerini kazanırken bazen yasa dışı yollara bile sapar. Bu karışıklık içinde mutlaka sabırlı ve daha olgun davranmalı. En büyük tehlike, ergenler arasında uyuşturucu kullanımı. Türkiye'de durum iyi ama Almanya'da çok yaygın. Hiç ilgisi olmayan çocukta alışkanlık başladığını görüyorsunuz. Tedavisi çok zor. Kendisine zararlı davranışları fark etmeyen, hatta yapan çocuklar oluyor.
Arkadaş çevresini mi belirlemek gerekiyor önlem olarak?
- Belirleyemezsiniz. Bir arkadaşını söylüyor, diğerini söylemiyor. Kontrol edemezsiniz. O kadar kontrol etmek de doğru değil zaten. Sınırlı karışmak önemli. Ergenin sizden tek istediği, sevgidir. Sizin bunun farkına varmazsanız, isyankar, isyanı bitmeyen bir ergen yaratırsınız. Size olan öfkesi, kendine çevrilir. Ergen gerçekten karışık bir dönem, birçok anne babanın baş edemediği bir dönem. Bunun için, mutlaka bir uzmana danışılması lazım.
Bu dönemi iyi atlatmanın yolu sevgi göstermek mi?
- Tek yolu yok. Birçok yolu var. En önemlisi onu anlayabilmek, ama sevgi eksikliği de çok önemli bir şey. Ergenlerin önemli özelliklerinden birisi, sezgileridir. Çok iyi seziyorlar. Kim kabul ediyor, kim etmiyor, kim seviyor, kim sevgiye hazır, kim değil, kim onu küçümsüyor, kim onu önemsiyor, bunları çok çabuk seziyorlar. O, çocuğunuzdur sizin. Kızgın olsanız bile o yakınlığı ve sıcaklığı devam ettirmek gerekir. İnsan çok kızarken de çocuğunu çok sevebilir. Sevdiğinizi söyleyin, belli edin. İnsanlar kızgınlıklarını daha kolay söylüyor ama sevdiğini söylemiyor.
18 TANE KİTAP YAZDI
Bu kadar işin arasına 18 de kitap sığdırmışsınız...
- Eğitim dışında bu kitaplar en büyük gururum. Son kitabım da Sanat ve Analiz. Sanat ile analiz, sanatkar ile analist arasındaki benzerliği yıllar önce fark etmiştim. Kitabımda bu benzerlikleri kağıda döktüm, aralarındaki bağlara dikkat çektim.
Sanatçıları ve eserlerini mi irdeliyorsunuz kitabınızda?
-Evet. Yunus Emre psikoterapi ile sanat arasındaki bağların en somut örneklerini verir. Sait Faik, Semaver adlı öyküsünde; yas süreçlerini, bağlantı nesnelerini ayrıntılarıyla anlatır. Exupery sevi ve özsevinin ayrıntılarını verir Küçük Prens'te. Ressam Eduard Mucch'un "Çığlık" isimli tablosu, örselenmenin resmidir.