Dünyaca ünlü ressam Ahmet Güneştekin:
Tekstil işi yapıyordum.
97'de şükürler olsun ki iflas ettik.
Batmasam, sanata dönmezdim
Bölgede ağalık sistemine boyun eğmeyen, ancak yapacak başka bir iş de bulamayan pek çok insan gibi kardeşleriyle birlikte kaçakçılık yapıyordu.
Vücudunun bir parçasını mayına kurban vermemek için, katırların öncülük yaptığı yolculuğunda karşısına çıkan bir bitkinin yönünü dahi ezbere biliyordu.
Karşısındakini iki kaşının arasından vurabilecek kadar iyi nişancı olmasına rağmen, çatışmalarda tek bir devlet görevlisini vurmamakla da ün salmıştı.
Yine bir gün Suriye'den aldığı çay, kına, kumaşlarla dönerken girdiği çatışmada onu attığı kurşunlardan tanıyan bir komutan, ateşi kesip, bu işleri bırakmasını, kardeşinin müdür olduğu Raman'daki şantiyede çalışmasını önerdi. Ailenin kaderi, genç asteğmenin bu teklifi ile değişti. Ertesi gün, Türkiye'nin ilk petrolünün çıktığı dağdaki işçi kampında çalışmaya başladı.
ÇİMENTO KAĞIDINA ÇİZDİ
Karşısına bu asteğmen çıkmasa, belki bir gün çatışmada ölecek ya da doğacak çocukları da ailenin nesiller boyu yaptığı gibi kaçakçı olacaktı. Dünya, Anadolu efsanelerini, Mezopotamya mitlerini, Sümer tanrılarını, Mısır ve Yezidi inançlarını, halk söylencelerini, rüyaları, masalları tuvale taşıyan, bugün 24 ülkede sergisi olan oğlu ressam Ahmet Güneştekin'i hiç tanımayacaktı.
Osman Güneştekin, oğlunu bu çok yetenekli olduğu yolda ilerlemesi için hep destekledi.
Ancak işçi maaşı ile karınlarını bile doyurması zorken 7 çocuğunu mucizevi şekilde okutan Güneştekin, resim malzemelerini almakta zorlandı. Kağıt alacak parası olmadığı için, çimento torbalarını kesip düzleştirerek, bence dünyanın en güzel resim kağıtlarını yaptı, bol bol resim yapmasının yolunu açtı.
Bu kadar yokluk, fedakarlık içinde büyüyen resim aşkından, yeteneğinden, 2003 yılına kadar kimsenin haberi olmadı.
Ahmet Güneştekin, bu arada ticaretle uğraşıp, resmi hobi olarak yaptı. Çok iyi giden tekstil işinde iflas etmesi, "Ben sanat yapmak için doğmuşum" diyen Güneştekin'in yine hayatının dönüm noktalarından biri oldu.
İflasın ardından 6 yıl inzivaya çekildi, sanatla ilgili hiçbir yazı okumadı, hiçbir sergiye gitmedi. Bunun yerine Anadolu'yu karış karış gezip, efsaneleri, halk söylencelerini dinledi. Felsefe, tarih kitapları okudu.
SANKİ İLAHİ GÜÇ DEVREYE GİRDİ
Sanatına güveni, merdiven tırmanmadan zirveye çıkma isteği uyandırdı. İnzivanın ardından, ilk sergisini açmak için sadece ustaların yer bulabildiği Atatürk Kültür Merkezi'ne başvurunca, akademi okumayan, hiçbir sergi geçmişi olmayan bir ressam olarak kovulmaktan beter edildi.
Bunun üzerine, bir milletvekili arkadaşı devreye girdi. Ancak en az 2 yıllık sergi programı yapan AKM'de torpile rağmen yer bulması zor görünüyordu. Tam bu sırada Burhan Doğançay'ın hastalanıp sergisini iptal etmesi, dolayısıyla Güneştekin'e kendi tarihini neredeyse altın tepside sunması, "İlahi bir güç bu yeteneğin ortaya çıkmasına yardım ediyor" dedirtti.
Ahmet Güneştekin, bu sergiden sonra bir patlama yaşadı.
Hayali hızla gerçekleşmeye başladı. Sanat dünyasında katlanarak büyüdü. 2013 yılında dünyaca ünlü Marlborough Galery'nin sanatçısı oldu, Bellek İvmesi adlı kişisel sergisiyle uluslararası sanat dünyasında tanınmaya başladı.
Bugün resimleri birçok çağdaş sanat fuarlarında sergilenen, dünyanın tanıdığı Ahmet Güneştekin, çocukluğunda yaşadığı sıkıntıları unutmadı.
Ülkeyi karış karış dolaşıp, çocukları resmin sihirli dünyasıyla, boyalarla, fırçalarla, düşlerle tanıştırdı. İzmirli sanatseverlerle ilk kez Ekol Sanat Galerisi'nde buluşan Ahmet Güneştekin'in efsane ve söylenceleri optik sanatın prensiplerinden yararlanarak yorumladığı resimlerinin yer aldığı "Güneş Kozası " isimli sergisi, 6 Nisan'a kadar açık kalacak.
İzmir'de olmasını fırsat bilip Ekol Sanat Galerisi'nde bir araya geldiğimiz büyük sanatçı ile Türkiye'nin en çok kazanan ressamı olduğu, "Güneşe Açılan Kapılar" adlı resmine 2.5 milyon dolar fiyat koyduğu gibi çok bilinen konuları bir yana bırakıp, çocukluğunu, 40 yıllık sanat hayatını konuştuk.
Aileniz kaçakçıymış?
- Babamlar geniş aile. 40'lı 50'li yıllarda insanlar ya ağalık sistemine boyun eğerlerdi ya da kendi dünyalarını kurup, şerefleriyle bir şeyler yapmaya çalışırlardı.
Bizim aile küçük çaplı kaçakçılık yapıyormuş.
Öyle silah kaçakçılığı falan değil, kumaş, kına çay gibi temel ihtiyaçları Suriye'den temin ederlermiş.
Katırlarla 30-40 kişi geçerken, zaman zaman jandarma ile çatışırlarmış. Ama hayatları boyunca devletin hiçbir elemanına zarar vermemiş bir aile olarak bilinirler.
Bir asteğmen, "Petrol mühendisiyim, kardeşim de petrol mühendisi, Raman Dağı'nda petrol çıktı" diyor. "Eleman alınıyor. Kaçakçılıktan vazgeç, gel burada çalış diyor. Babam akşam kardeşleriyle konuşuyor, amcamla gidip başvuruyorlar.
Müdür onları işe alıyor. Legal bir hayata giriyorlar. Batman'a yerleşiyorlar.
Resme nasıl başladınız?
- Bildim bileli hep resim yapardım.
Ama örnek alacağım bir ressam, resmi öğretecek bir öğretmenim yoktu.
Resim diye bir şey olduğunu, ortaokul son sınıfta öğrendim. Çevrede yaşanan bütün acılar, travmalara bir çocuk olarak tanıklık ediyor ve resmediyordum.
Okurken çalıştınız mı?
- Hayatım boyunca çalıştım babama yük olmamak için. Resim malzemeleri pahalıydı. Kağıt çok pahalıydı büyükler yılı bitirir, defterleri silerler, tekrar kullanırlardı. Biz iki üç defa defteri sıfırlayıp, tekrar kullandık.
Kağıt yetiştiremediği zaman üzülüyordu babam. İnşaatlardan çimento torbalarını topluyor, makasla düzgün kesip, bana resim kağıdı yapıyordu. Her yaptığım resmi ilk babamla paylaşırdım.
Nasıl bir insanın dişi tırnağı ile kazıyıp bir yere gelebileceğinin en önemli örneklerinden birisiyim. O yüzden bugün anlatıyorum ben bunları.
Şimdiki nesil rahatlığın içinde, çaba sarf etmeden bir yerlere gelmeye çalışıyor.
Tabii iyi bir sanatçı olma hayalim vardı, ama zor olduğunu biliyordum. O yüzden hayatın farklı alanlarında çalıştım.
Ticaretle uğraştım geçinebilmek için.
Güzel sanatlara giremediniz mi?
- Girdim 1986'da, bir hafta sonra okulu bıraktım.
Kalıplara girmek istemedim.
Bana bir şey sağlamayacağını düşündüm. Sanat eğitimine karşı değilim, ama bu benim tercihimdir.
Tekstil ticareti yapıyordum 90'larda.
Bir fabrika kurmuştuk. Almanya, Fransa, birçok yere ihracat yapıyordum. Sanat da yapıyordum arada bir.
Cümlenin sonu "battık" olacak gibi...
- 97'de şükürler olsun ki iflas ettik. Eğer batmasaydım, sanata dönmezdim. Dünyada battığı zaman mutlu olan tek kişi benim belki de. Doğru yolu seçmemi sağladı.
Çünkü ben başka bir şey için doğmamışım.
Benim dünyaya geliş amacım sanat muhtemelen.
Tekrar sanata döndüm, ama önce şöyle bir arınmam gerekiyordu. 6 yıl inzivaya çekildim. Hiçbir sergi açmadan, sergi salonuna dahi gitmeden, sanatla ilgili bir şey okumadan. Felsefe, psikoloji, tarih okudum ve Anadolu'yu gezdim. Halk söylencelerini dinlemeye başladım. 81 ilde 6 binin üzerinde yer gezdim. O sırada İstanbul'da bir atölye kurmuşum, 15 gün atölyede hissettiklerimi, biriktirdiklerimi resmediyordum, ama aile fertlerim de dahil kimse görmedi.
SANATIN COĞRAFYASI YOK
2003'te ilk sergimi açtım. "Ben usta bir sanatçıyım" dedim. Sergi açmamış olmam hiç önemli değil. Yaptığım sanat güçlü, doğru bir sanattır, özgün, kimsede olmayan bir sanattır, ustaların sergi açtığı yerde açmam gerekiyor dedim. Çünkü ben arkamda bir ömür bırakmıştım. Zor bir hayat, zor bir çocukluk. Yaptığım sanata da her anlamda yansımıştır. 2003'teki sergi, bir anda patlama oldu. Sonra her yıl katlanarak, ta ki 2012'deki büyük antrepo sergisine kadar devam etti. Sonra keşfedildim.
Dünyanın önemli galerilerinin sanatçısı haline geldim.
Resimlerinizdeki taramalar çok çalışmayı gerektiriyordur...
- Günde 16 saat çalışıyorum. Sadece 4 saat uyuyorum. Hiç disiplinim bozulmadı.
Yılda ortalama 60'a yakın seyahat ediyorum.
24 ülkede temsil ediliyorum. Ülkenizi temsil ediyorsunuz. Bununla gurur duyuyorum.
En azından bizden sonraki neslin önü açılıyor. Doğudan, Anadolu'nun herhangi bir yerinden gencin cesaretlendiriyorsun.
Demek ki sanatın coğrafyası yok.
Resimlerinizde asistanlarınızdan destek alıyor musunuz?
- Resimlerimi tamamen kendim yapıyorum.
Güneş resimlerdeki imzanız değil mi?
- Benim resmimin ana referansı güneştir.
Ben onun izini sürüyorum. Semavi dinini incelediğiniz zaman güneşin doğduğu yer, dinlerin kültürlerin, medeniyetlerin doğduğu yerdir. Ben onun izini sürüyorum.
Doğu kökenliyim, ama sadece Mezopotamya'yı işlemiyorum. Anadolu'nun bütün kültürlerini işliyorum. Bir anlamda Yaşar Kemal'in edebiyatta yaptığını, resimde yapıyorum. Ben hiçbir zaman batıyı referans almadım. Sadece batı ile eş zamanlı sanat yapıyorum.