Pop ve cazın güçlü yorumcusu Fatih Erkoç, müziğe olan tutkusunu Egeli Sabah okuyucuları için anlattı. Kendisiyle gerçekleştirdiğimiz röportajda sorularımıza içtenlikle cevap veren Erkoç "Mesleğe başladığımda çok utangaçtım. Kızlar bana baktığında başımı öne eğerdim" dedi. Caz müziğinin kendisini yansıttığını söyleyen sanatçı, gençlere de tavsiyelerde bulunmayı ihmal etmiyor...
En son True love diye bir albüm alışmanız olmuş. True Love'dan biraz bahsedebilir misiniz?
- En son çalışmam True Love tamamen bir cazz albümüdür. Benim ilk caz albümüm diyebilirim. Daha önce yine bir caz albümü çalışmam olmuştu ama onu Kerem Görsev ile yapmıştık. 2009 yılında çıkmıştı. Onu zaman zaman canlı kaydetmiştik. True love tamamen stüdyoda kaydedildi. Albümdeki tüm parçaların sözleri bana ait ve İngilizce sözler. Tabi İngilizcem yettiği kadar söz yazabildim. Daha iyi İngilizcem olsaydı çok daha iyi sözler çıkardı diye düşünüyorum.
11 yıl Norveç'te kaldınız. Niye Norveç? Orada mı bir fırsat doğdu yoksa Norveç'e gitmek planladığınız bir şey miydi?
- Hayır. Tabi ki tercih sebebim olamazdı. Ben askerlik görevimi Ankara Orduevinde yaptım. Askerliğimin bitmesine birkaç ay kala Neşet Ruacan ve rahmetli Nükhet Ruacan İsviçre'de bir iş bulmuşlar. Çalıştıkları organizatör birkaç ay sonrasına da Norveç'te bir organizasyona kontrat vermiş. Bana da katılmak ister misin dediler. Ben de tabi dedim. O zamanlar ben biraz daha utangaçtım. Öyle karşı cinsle diyalog kurma şansı da şimdiki kadar rahat değildi bizim zamanımızda. Ben 16-17 yaşında profesyonel sahneye çıktım. Kızlar bana bakıyordu, ben başımı öne eğerdim. Beni kandırmak için "Orada çok güzel kızlar var" dediler. (gülüşmeler) Tabi bu işin şakası. Oradaki kontrat sona erince orkestra geri döndü ama ben o üç ay içerisinde bir hanımla tanışmıştım. Sonradan ilk eşim olan Norveçli Eva Hanım. Ona karşı o zamanki duygularım bana aşık olduğumu söylüyordu. O dönemde pat diye orkestrayla birlikte dönemedim ve orada 11 yıl kaldım. Ta ki o evliliğin sürmeyeceği bariz bir şekil alıncaya kadar. Orada müzisyen olarak çalıştım.
Müzisyenler genelde yapımcıların biraz daha ticari albümlere yönelmesinden şikayetçi. Siz bu konuda ne düşünüyorsunuz?
- Yapımcılar da haklı. Eğer müzisyenin istediği müziği yaparsanız kısıtlı bir müzisyen topluluğuna hitap edeceksiniz. Halbu ki yapımcı halka hitap etmeyi arzu ediyor. Yapımcı ticari düşünmek zorunda. Bunu çok da garip karşılamıyorum.
Çok farklı müzik türleriyle uğraştınız ama cazı tercih ettiniz. Niye caz?
- Çünkü caz doğaçlamaya yönelik bir müzik. Doğaçlamada insanı özgür bırakır. Cazda her parçada her müzisyen solo yapabiliyor. Bence en özgür müzik caz müziği. Bilinçli de bir müzik. Bilime dayalı, pop gibi de değil. Sırf bu yüzden bana daha çok uyduğunu düşünüyorum. Caz müziği beni daha çok yansıtıyor. Bu yüzden cazı tercih ettim.
Babamdan Miras diye bir albüm çalışmanız oldu True Love albümünden önce. Babanızın da müzisyen olduğunu biliyoruz. Onun özel bir anlamı var mıydı?
- Tabii ki var. Ben Türk Müziğinin içinde doğdum. Babam udi idi. 3-4 yaşlarında bana bir keman hediye etti. Benim de müzisyen olmamı arzu ediyordu. Türk müziği ile konservatuara başlayıncaya kadar içli dışlı oldum. Evdeki plakları hep taklit etmeye çalışırdım. Ama konservatuara girince Türk müziği bitti. Onun yerine klasik müzik eğitimi başladı. Ta ki sahnede de Türk Sanat Müziği'nden bazı eserleri icra etmeye, repertuarımızda onlara da yer vermeye başlayıncaya kadar. Daha sonra böyle bir albüm çalışmasının zamanı geldi diye düşündük. Adına da "Babamdan Miras" dedik. Çünkü babam olmasaydı benim sanat müziği geçmişim olmayacaktı.
Meslek hayatınızda en iyi projem dediğiniz çalışma hangisi oldu?
- Halka bunu sorsanız, Fatih Erkoç'un en başarılı olduğu çalışma hangisi deseniz bir çoğu "Ellerim bomboş" albümü diyecektir. Çünkü ben o albümle tanındım. Ama bana göre o değil. Beni buralara getiren o albüm ama o albüm bir araç oldu insanlar beni tanısınlar diye. Bana göre en iyi albümüm 1999'da çıkarttığım "Fatih Erkoç 1999" albümüdür. O albümde, çok daha kaliteli müzik yaptığımı düşünüyorum.
Sizin yolunuzu takip etmek isteyen gençlere ne tavsiye edersiniz?
- Benim gibi olmasınlar. Bir tarz üzerinde çalışmayı denesinler ve bir enstrüman çalsınlar. Enstrüman çalmıyorlarsa sadece şarkıcılığa kendilerini versinler. Çünkü sadece bir tanesine yön verirseniz virtüöz olma şansınız var. Üç tane beş tane çalarsanız hiçbirini iyi yapamıyorsunuz.
Siz 12-13 tane enstrüman çalıyorsunuz?
- Ama en iyi yaptığım hiçbiri yok.
Sizin için en çok keyif alarak çaldığınız enstrüman hangisi?
- En çok keyif aldığım trombon diyebilirim. Çünkü onun eğitimini aldım.
Ekibiniz çok genç. Özellikle mi tercih ediyorsunuz?
- Yaşla ilgili özel bir tercihim yok. Birlikte çalıştığımız Serra Erkoç benim kardeşim Sinan Erkoç'un kızıdır. Benim yeğenim. Uzun zamandır vokalistliğimi yapıyor. Piyanist arkadaşımdan yeni bir grup kurmasını istemiştim. Genç arkadaşları o tavsiye etti. O piyanist arkadaşla yollarımız ayrıldı ancak biz grubun bir kısmıyla devam ediyoruz. Benim için müzisyende önemli olan öncelikle iyi insan olması. İyi çalsın ve iyi insan olsun. İş disiplinine sahip olsun ve kötü alışkanlıkları olmasın. Maalesef pek çok iyi müzisyen kötü alışkanlıkları yüzünden performanslarını iyi sergileyemedikleri gibi hayatlarını da bu yolda heba ediyorlar.
İzmir seyircisini nasıl buluyorsunuz?
- İzmir beni her zaman mutlu
etmiştir. İzmir'deki konserlerime
ilgi her zaman yüksek olmuştur.
İzmir'de hiç boş salona konser vermedim.
Her zaman İzmir müzikseverleri,
caz severler konser verdiğimiz yerleri doldurdu
ve çok coşkulu konserler verdik.
Ben hiçbir sanatçının İzmir'de mutsuz
olacağını düşünmüyorum. İzmir halkı
sanata ve sanatçıya karşı son derece
duyarlı. Buradan tüm İzmir halkına
sevgilerimi iletmek
istiyorum.