- 'Rahatsızlık Alanı' adlı projenizde katılımcılara birer sayı verip, onları bütün etiketlerinden kurtarmışsınız. Eğitim verdiğiniz kişilerin, kendilerini yeniden inşa etmesini mi istiyorsunuz?
- Hepimiz nesneyiz sonuçta. Ama özellikle Türkiye'de statünün, insanın ailesinin ne kadar önemli olduğunu çok iyi biliyorum. Projemizde kadın, erkek demek de yasak, ben cinsiyete inanmıyorum. Katılımcılara birer sayı veriyoruz, hepsi bir anda bunlardan arınmış oluyor. Cinsiyet, soyadı, statü, hiçbir şey kalmıyor. Derslerime herkes katılabilir. Amacımız güveni sorgulamak...
- 20 yıl ABD'de yaşadıktan sonra neden Türkiye'ye dönme kararı aldınız?
- Oraya giderken, hayatımın sonuna kadar ABD'de kalacağımı düşünmemiştim. Dansla ilgili aldığım fonun büyük kısmı Avrupa'dan geldi. ABD hiç bildiğiniz gibi bir ülke değil, bütçesinin yüzde 70'i bomba üretimine gidiyor, sanata ayrılan fon oldukça az. Ayrıca dünya ABD'den ibaret değil. Ben her zaman kendimi bu kıtaya ait hissettim. Mesleğimde çok ihtiraslıyım, bu ihtirası neden Türkiye'yle paylaşmayayım ki? Eserlerimi buradaki insanlarla paylaşmak istiyorum. Davet aldığım üniversitelerdeki insanların tepkilerini görmek, onlarla sorucevap seansları yapmak benim için büyük mutluluk. Aynı zamanda hayvan hakları aktivistiyim, elimden geldiğince destek olmaya çalışıyorum.
- Daha önce Avrupa Kültür Başkenti projesinin uygulandığı iki kente davet edildiniz, oralarda gösteri yaptınız. İstanbul'da yapılacak projeniz için Türkiye'den teklif geldi mi?
- Hayır, gelmedi. Telefonum çalmadı.
- Bu size garip gelmedi mi?
- Kendi cevabını kendi veren bir soru bu! 2010 projesi, herkesin rant sağladığı bir proje. Belediye, Avrupalılara sokakları temiz göstermek adına sokak köpeklerine yönelik bir katliam gerçekleştiriyor. Avrupalılar geldiğinde, "köpekler nerede?" diye soracak.
- "Sınırlar ne kadar zorlanırsa, o kadar genişler" diyorsunuz. Siz sınırlarınızı istediğiniz kadar genişletebildiniz mi?
- Ulaşılacak bir nokta yok. Demek ki arayış ölene kadar devam edecek.