İlkokulda resim derslerinde, öğrencilere belli temalar verilir: Aile, arkadaş, okul... Veya o dönemde özel bir gün varsa, 29 Ekim, Öğretmenler Günü veya yılbaşı gibi, o günkü resim dersinin konusu bellidir. Ama bazen öğretmenin aklına bir şey gelmez. O zaman tahtaya şöyle yazılır:
Ders: Resim
Konu: Serbest İşte Leyla Gediz'in yeni sergisi, tam da buradan yola çıkıyor. "Benim bütün sorunum bu; bize serbest bir alan tanındığında ne yapıyoruz?" diyor ressam ve aslında hiçbir zaman serbest olamadığımızı anlatıyor: "Her şeyin bazı kodları var. 'Konu: Serbest' gibi bir çerçeve var ve buna uymak zorundasın. Örneğin bir sergide istediğini yapabilirsin ama bu galerinin sınırları çerçevesinde. Toplumda yaşamanın da bazı kodları var. Bunların içinde 'Sen sanatçısın seni serbest bıraktık,' diyorlar ama o kadar fazla kısıtlama var ki! Kâğıt üzerinde serbestsiniz aslında. Yaşantınızda iki elinizi, ayağınızı bağlayan, kanallarınızı açmanıza mani olan birçok etken var. Ben onları aşmaya çalışıyorum."
TUHAF BİR MUTSUZLUK VARDI
36 yaşındaki sanatçı, Avusturya Lisesi'nin ardından Londra'da ve Frankfurt'ta sanat eğitimi almış, dönünce İstanbul'un en iyi galerilerilerinde sergileri açılmış, resimleri satılmış. Gediz 10 yıldır Türk çağdaş sanatının yıldız isimlerinden biri olarak gösteriliyor ama tüm bu gidişata rağmen içindeki huzursuzluğu bir türlü atamamış bir ressam o, aynı zamanda. Ta ki bu son sergisin kadar... Bu sergide ilk defa birtakım şeylerle daha rahat yüzleşmeye, geçmişini sahiplenmeye başladığını anlatıyor: "Avantajlı konumda dünyaya gelmiş olmakla ilgili sıkıntılar yaşadım. Bunların keyfini sürmek yerine, bunların vicdanen rahatsızlığını çektim. Yurtdışında okumuş olmak, bunların bana sağladığı imkânlar, yaşıtlarımdan daha önce, daha kolay birtakım adımlar atmamı sağladı. Bu yüzden de hayatı kendime çok beter bir yer haline getirdim. Başarılarımı bile kendime hak görmüyordum. Çünkü bunların ayrıcalıklar sayesinde olduğu paranoyasını taşıyordum. Bu nedenle ne kadar başarılı olursam olayım, hep tuhaf bir tatminsizlik ve mutsuzluk vardı. Galiba bu sergide bir şeyleri kabullenerek, bunun saçma olduğunu görerek kendi kendimle barıştım. Şimdiye kadar hep sahip olduğum değerleri karaladım. Şimdiyse bunlarla uğraşmıyorum." Leyla Gediz bu huzursuz dönemini, entrepreneur'lük (girişimcilik) yaptığı bir dönem olarak tanımlıyor. Bu dönemde küratörlüğe başladı, ardından bir galeri açtı ama tüm bunlar onu daha da yordu. "O zamanlar, ressamlığın içinde huzursuzluğum vardı. Bana yetmiyordu. Ressamlığın içinde, cici kız olmanın içinde sıkışmıştım. Onu oynamamak için harcadığım enerjiden de sıkılmıştım. Yapamayacağım işlerin başına geçip, kendime zarar verdiğim bir dönemin sonunda
Death of an Acrobat isimli resmi yaptım. Masamdaki akrobat lambanın kafası kırılmıştı. Onu kendime benzettim. Bu resim bir otoportreydi aslında. O nesneyle kendi aramda bir bağ kurmuştum. Ardından bu sergi oluştu." Gediz'in nesnelerle arasında farklı bir bağ var. Kırık bir lamba, floresan lambanın kopmuş bir parçası veya yere fırlatılıp atılmış bir çift çorap... Bu küçük, önemsiz, değersiz nesnelerin Gediz için ayrı bir önem taşıyor: "Onlara o önemi ben yüklüyorum. Galiba o kenarda köşede unutulmuş, çocuksu ya da değersiz şeylerde değer arama güdüsü var bende. Bu güdünün neden harekete geçtiğini bilmiyorum. Sıradan nesneler önem kazanınca sanki kutlayacak daha çok şey oluyor. Galiba hayatımı anlamlandırmaya çalışıyorum. Yere fırlatılıp atılmış bir çorabı bu kadar büyütmem de bir anlam arayışından." 'Konu: Serbest' sergisi 20 Şubat'a kadar Galerist'te.
Adres: Galerist, İstiklal Caddesi, Mısır Aparmanı, No: 163/4, Beyoğlu
Tel: (0212) 244 82 30
HER RESMİN AYRI BİR HİKÂYESİ VAR
Gediz'in her resminin bir hikâyesi var. Sanatçı bunları sergiyi gezenlere anlatmak istiyor. Bu nedenle de her resmin nasıl oluştuğunu anlatan küçük bir broşür hazırlamış. Buradan cikletten çıkan kutunun, erkek arkadaşına duyduğu saf aşkın veya annesinin eski bir albümden çıkan fotoğrafının nasıl birer resim veya kirli çoraplarınsa nasıl heykel haline geldiğini öğreniyorsunuz. Bazı oyunlar da oynamış. Örneğin serginin bulunduğu Mısır Apartmanı'ndan sarkıttığı dev tıpayla, sokaktaki kirliliği orada bırakmak istediğini anlatmış.
SANSÜRLERİ KALDIRMANIZ GEREK
Leyla Gediz, ressamlıktan biraz sıyrılmak amacıyla son dönemde heykeller yapmaya başlamış. Bunlardan biri The Performance isimli multimedia heykel. Bu, parke döşeli kocaman bir müzik kutusu aslında. "Üzerinde siyah-beyaz bir fotoğraf var; fotoğrafı Balat'ta buldum. Fotoğrafta bir burjuva evinde bale yapan küçük bir kız var. Bu, benim geçmişime çok yakın bir ev. Kısa bir süre bale yaptım; sonra piyano çaldım. Bu nedenle heykelin içinden piyano sesi yükseliyor. Ben oradaki bale yapan hafif tombul kızda kendimi görüyorum. Kendinizi tamamen özgür ifade edebilmeniz için sansürleri kaldırmanız gerekiyor. Bu sansürlerin bazılarını içselleştirmiş oluyorsunuz. Bunları kırmanız seneler alıyor. Müzik kutusu, tüm bu sıkışmayı anlatıyor," diyor sanatçı.