Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ATİLLA DORSAY

Türklerin o inanılmaz Türkan Şoray sevdası

Fransa'nın Paris'e bir saat yoldaki küçük ve sempatik şehri Amiens'de geçirdiğimiz üç günden sonra bir tatil için Paris'teyiz. Ve ben şu bir hafta içinde bilgisayara katiyen bulaşmamak niyetindeyim. Ama söyleyecek bir şeyleriniz olduğunda ve bunlar adeta size rağmen kaleminizin ucuna geldiğinde; bu mümkün mü? Evet: Amiens festivali yöneticisi sevgili dostum Jean Pierre Garcia'nın önerisiyle; bu yıl Fransa'da kutlanan Türk Yılı'na katkı olarak bizler de bir Türk sinemasını tanıtma programı oluşturduk. TC Kültür Bakanlığı; IKSV- İstanbul Kültür ve Sanat Vakfı ve M.S. Üniversitesi Sinema ve TV bölümü'nün ortak çabalarıyla; seçtiğimiz 10 Yeşilçam klasiği ve 5 Türkan Şoray filmi, ilke olarak yeni basılmış kopyalarıyla Amiens'e gitti ve orada tam 29 yıldır yapılan ciddi bir festivalde, seyirci karşısına çıktı. Türkan hanım ve ben kalkıp gittik. Ve filmleri ve de benim yazdığım geniş bir yazıyla birlikte Türkan Hanım'la kapsamlı bir söyleşi içeren bir kitabı basına ve seyirciye sunduk. Amiens ve çevresinde belli sayıda Türk de yaşıyor. Türkler artık malum; dünyanın her yerinde. Fransa'da da bol bol var. Bu durum; aslında daha önce de içerde ve dışarda birçok kez tanık olduğum bir olayı bana yeniden yaşattı: İnsanımızdaki o inanılmaz; tedavi kabul etmez ve zamanla silinmeyi bilmez Türkan Şoray sevgisi... Tüm gösterileri Fransız sinemaseverlerle birlikte doldurdular. Ama sıra söyleşiye ve sözkonusu kitabı imzalamaya gelince; iyice baskın çıktılar. Birbirlerini çiğnercesine gelerek; Türkan'ı tam bir sevgi halesinin kıskacına alarak... Fransızlar şaşkın bir halde, o eski çağlardaki tapınma ayinlerini hatırlatan bu durumu izleyip durdular. Bir yerde Türkan Hanım'ın Türkiye'nin Catherine Deneuve'ü olduğu yazılmıştı. Bir Fransız bana şöyle dedi: 'Catherine Deneuve en parlak döneminde bile, böyle bir sevginin onda birini görmemişti. Siz Türkler sevdiniz mi, kötü seviyorsunuz anlaşılan'. Kötü seviyoruz da, o akşamki bir olayı kendi adıma hâlâ çözemedim. Çok yorucu geçen son günün akşamında, festivalden dost bir çiftle birlikte yemeğe gittik. Lokantayı son dakikada seçerek, kimselere haber vermeyerek... Buna rağmen, kucağındaki bebeği ve yanındaki iki hanımla birlikte, yağız bir Anadolu delikanlısı geldi. İçeri girmeye cesaret edemediği için Türkan Hanım'ı dışarı rica ettiler. O da gitti. Çünkü yıllardır hep söylediği gibi, o, seyircisiyle birlikte var oluyordu. Hayatını onun için yaşıyordu. Ve tüm bunlar boş laf değildi. Ama bizim için yine de, o ailenin sayısız lokantası olan 130 bin nüfuslu bir şehirde gelip Türkan Hanım'ı bulmaları bir muamma olarak kaldı. Galiba Türkan Hanım'a iki saat kadar, lokanta lokanta dolaşarak aradıklarını söylemişlerdi!...

SİNEMAMIZI TEMSİL ETMEK... AMA NASIL?
Amiens'de yaşadığımız en güzel şeylerden biri, eski filmlerimizi seyirciyle birlikte keşfetmenin keyfi oldu. Şoray sadece birkaç gün kalacağı için onun filmlerini ilk günlere koymuşlardı. Böylece Dönüş, Selvi Boylum Al Yazmalım ve Hazal'ı art arda izledik. Ve hepsini çok beğendik. Türkan Hanım'ın bizzat yönettiği ilk film olan Dönüş'teki başarısı az değildi. Selvi Boylum Al Yazmalım, gerçekten de evrensel bir aşk hikâyesi idi. Kıymeti bilinmemiş Hazal ise sayısız güzellikler içeren son derece sinemasal bir film idi. Bu klasik filmlerimizi nasıl böylesine ihmal etmiş, unutup bir köşeye atmış ve yeniden değerlendirmemiştik? Oysa modern Türk Sinemasının başarısı, bu filmlerin üzerinde yükseliyordu. Ne yazık ki karşımıza gelen kopyalar için aynı şeyler söylenemezdi. Hepsi İstanbul'daki ünlü bir şirkette basılmış olan kopyalar, tek kelimeyle çamur gibiydi. O güzelim renkler gitmiş, görsellik büyük yara almış, Türkan Hanım'ın güzelliği bile izlenemez olmuştu. Bunun, negatiflerin durumundan kaynaklanmayan açık bir ihmal işi olduğu besbelliydi. Çünkü ilk bölümü gayet parlak olan Dönüş, ikinci bölümünde kararıyor ve renkleri gidiveriyordu. Diğer iki filmin tümü de öyleydi. Sinema ile ilgilenenler bilir: Kopya basmak kolay değildir. Eski veya yeni fark etmez: İlk kopyalar kötü çıkabilir; tekrar tekrar denemek gerekebilir. Bu yapılmamış ve ilk çıkan kopyalar, Türkiye'yi dışarda temsil edecek bir etkinliğe yollanıvermişti. Böylece sanırım tuhaf birşey oldu: Vurun Kahpeye; Susuz Yaz; Son Kuşlar; Bereketli Topraklar Üzerinde gibi çok daha eski filimlerimiz, pırıl pırıl kopyalardan gösterildi. Çünkü onlar İKSV'nin işbirliği yaptığı ünlü bir yabancı kurum veya MS Üniversitesi gibi ciddi kurumlar tarafından yapılmıştı. Oysa daha yeni dönem filimlerimiz, söz konusu şirketin eseriydi. (Adını vermiyorum, ama gerekirse elbette veririm.) Bu bir skandaldır. Bir yıl boyunca sayısız insanın emeği ile hazırlanan, devletin büyük destek verdiği güzel bir olayın, ticari bir şirketin sorumsuzluğu ve kimi yetkililerin dikkatsizliği ile bizi utandıracak bir biçim alması bağışlanamaz. Bakanlık ciddi bir soruşturma açmalı ve bu kopyaları da kabul etmemelidir. Ben bu işi yapabildiğimce takip edeceğim. Sanırım Türkan Hanım da yanımda olacaktır.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA