Türkiye'nin en iyi haber sitesi
REFİK DURBAŞ

Barışsever Hintli Gandhi...

Kimsenin kimseyi öldürmediği bir dünyada savaş diye bir olgunun kalmayacağına inanan Fransız yazar Lanza del Vasto, bir gün yolunun rotasını eski bilgelik ülkesi Hindistan'a çevirir. Aradığı, modern Batı sorunlarının, yani savaşla adaletsizliğin çözümüdür. Çünkü 'deneme'nin ölümsüz ustası Salah Birsel'in Gandhi ya da Hint Kirazının Gölgesinde'de altını çizdiğine göre "Sıcak helvalar, karakıyımlar, ayakoyunları, kazanç hopurküpürleri ve de lomlomlar arasında bocalayan dünyanın girdisini, çıktısını sezmek için toplumbilimci olmaya gerek yoktur." Ve bu amaçla Lanza, barışsever Hintli Gandhi'yi yoklamayı düşünür. Salah Birsel, bu vesile ile Gandhi'nin canlı bir fotografisini çizer sözcüklerle... Okuyalım... "Lanza, bizim barışsever Hintlinin Sabarmati'deki kulübesine gelip dayandığı vakit, onu verandanın aşağısında, toprağın üstüne oturmuş bulur. Gandhi iri ellerinin avucuyla toprağa vuruyor, Lanza'yı yanına çağırıyordur. Kocaman ve az biraz çatlak gözleri, metal gözlüklerinin arkasından gülümsüyordur. Gelen konuğa, yani bilinmeyen yolcuya, -Lanza habersiz gelmiştir- kendisine ne biçim bir ilgi duyduğunu sorar. Daha ilk andan, konuğuna oğluymuş gibi bakmaya başlamıştır." Lanza'nın dikkatini önce Büyük Hintlinin temizliği çeker. Sırtında lekesiz "khaddar", yani elle dokunmuş kumaştan bir peştamal vardır. Derisi eski-püskü bir fildişi rengindedir. Yüzü saydamdır. Ustura ile kazınmış kafası pırıl pırıldır. Kulakları kocaman iki yelkendir. Burnu sivri ve etlidir. Ağzında dişi kalmamıştır. Yoksuldan yoksul köylüler gibi yaşamaktadır. Gezilerinde dördüncü mevki vagonlarda yolculuk eder. Çamaşırlarını kendi yıkar, ev işlerine omuz verir. Evi yoktur, 'ashram' adını verdiği bir kulübede yaşar. "Lanza del Vasto, ashramın kapısında kanat adına hiçbir şeye rastlamamıştır. Rüzgâr bir delikten giriyor, öbür delikten çıkıyordur. Kuşlar da içeriyi, yedi-dokuz, denetimden geçiriyordur. Kulübede eşya diye bir şey de yoktur." Mikrofonsuz ve hoparlörsüz konuşur. Dil uzunluğu, laf ebeliği göstermeye kalkışmaz. Söyleyeceklerini en sıradan sözcüklerle kokulandırır. Salah Birsel'in deyişi ile arkasız terlik örneği anlatımlara da yüz vermez. Yakınları, hem baba, hem ağa anlamına gelen 'Bapu-ci' adını takmışlardır. Bir yere gideceği zaman erken yola çıkar. Çabuk çabuk yürür. Şapka giymez. Kendi köyünde de, kralın sarayında da aynı giysilerle dolaşır. Çocukluğundan beri ağırbaşlıdır. Davranışları dinden çok aktöreye, dürüstlüğe, hakka dayanır. Ve ne yazıktır ki, Gandhi 30 Ocak 1948'de, ömrünce mücadele ettiği İngiltere'nin bir yurttaşı tarafından değil, kendisi gibi bir Hintlinin kurşunu ile ölüm yolculuğuna çıkacaktır. Son mesajı da şöyledir: "Aldatıcılar eninde sonunda kendilerini aldatmış olurlar."

YAZARIN BUGÜNKÜ DİĞER YAZILARI
Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA