Türkiye'nin en iyi haber sitesi
HASAN BÜLENT KAHRAMAN

Geri dönemez arabesk

Bugün Doğu-Batı meselesini çok farklı bir yerde çözmüş, gecekonduyu toplu konuta dönüştürmüş, internet kafelerle bütünleşmiş bambaşka bir sosyoloji ortaya çıkmışken arabesk geri dönecek demek ya ham hayaldir ya da umutsuz bir nostalji

Ertuğrul Özkök'ün 'arabesk geri dönecek' lafını ilk okuduğumda hiç öyle olmadığını, arabeskin hayatımızdan çekip, çıkıp gittiğini, bundan sonra onun yerini tutacak olan müziğin de bambaşka bir 'sentez' olacağını yazmayı düşünmüştüm. Ama araya giren olaylar, sürekli olarak zorlayan gündem bu konuyu ele almamı geciktirmişti. Fakat o arada yazdığım bazı yazılarda eski Arabeskçilerin artık stillerini değiştirdiğini, Ümit Besen'in yer aldığı reklam filminin bu konuda en önemli karine olduğunu yazmıştım. Müslüm Gürses'in performanslara katılması, reklamlara çıkması, Teoman'ın ve akla hayale gelmeyecek diğer batı gruplarının ürettiği şarkıları okuması bu gelişmeyi çok uzun bir süredir besliyordu. Ferdi Özbeğen zaten artık bambaşka bir yerdeydi. Geriye bir tek 'berhudar ol' falan diyen ve kendi imajıyla büyülenmiş 'ağır abi' Orhan Gencebay kalmıştı ki, o da yaptığı müziğin 'arabesk' olmadığını ısrarla, şiddetle söyleyip duruyordu. Allah aşkına hangi arabesk geri gelecekti?

İTİRAFÇILIK AMA NASIL?
Ben bunları düşünürken geçen hafta Hürriyet Pazar'da 'Kültürazzi' köşesinde Varlık dergisinde yayımladığım güncemden bir bölüm iktibas edildi. Çok hazin, Türkiye'de basının hal-i pür melalini gösteren bir ön tespitle. Kültürazzinin 'banisi' Ertuğrul Özkök'e ve arabesk konusundaki fikrine saygılarını sunduktan sonra kanıt olarak da 'akademisyen yazar' bendenizin yazısını oldukça garip bir biçimde takdim ediyordu. Efendim ben de bu konuya olan ilgisini itiraf edenler kervanına, hem de sondan, katılmışım. Okuyunca ''Vay canına,'' dedim, "insan bir gazetede bir köşe yazarsa kimden söz ettiğini biraz inceler,' diye basit bir kuralı, ne kuralı, aklı selim zaruretini yerine getirir ama bizim Kültürazzi yazarı bu ilkeyi kulak arkası etmiş. 'İtiraf' kervanına katıldığı söylenen akademisyen yazar Hasan Bülent bu arabesk meselesiyle 1970'lerin sonundan beri uğraşıyor. Arabeskin de bir parçası olduğu popüler kültür konusunda yazdığı Kitle Kültürü Kitlelerin Afyonu, Kültür Tarihi Affetmez gibi cilt kitaplar da cabası. Üstüne üstlük o iktibas edilen yazıda da hem Müslüm Gürses'i arabesk değil en önemli caz şarkıcılarından birisi olarak nitelendirmişim hem de kendisinden sahnedeyken istediğim iki parçadan birisi türkü, diğeri Şekip Ayhan'ın muhayyerkürdi bir şarkısıydı. Anlattıklarıma göre bu parçaları dinledikten sonra müzikholü terk ediyorum, 'Başka bir şey çekilmez,' diye. Ne arabeskçiliği, hangi geri dönüş, neyin itirafı?

ŞU ARABESK DEDİĞİMİZ...
Neyse bu küçük dersten sonra gelelim asıl meseleye: Arabesk geri dönüyor mu? Tabii ki, hayır. Arabesk dediğimiz ve gerçekten çok tartışmalı bu konu eğer 1960'ların sonunda Orhan Gencebay gibi müzisyenlerin başlattığı bir müzikse, bir kere, yukarıda belirttiğim gibi, onlar bu adlandırmaya karşı çıkıyor ve bu müziği bir tür çok sesli Türk müziği falan gibi sıfatlarla tanımlıyor. Ama her şeye rağmen arabesk diye bir müzik var ve çoğu zaman da 'dolmuş müziği' diye adlandırıldı. Eğer Gencebay ve ekolü o müziğin daha 'aristokratik' (?) yanını meydana getiriyorsa onun dışında kalan ve gene çoğu zaman 'fantezi müzik' diye isimlendirilen, Unkapanı'nda birkaç sazla doldurulan, adı geçtiğinde hepimizin aklında canlanan bir arabesk var. O müzik 1970'lerde biçimlenmiştir ama 1980'lerde 'piyanist şantörler'le falan belirli bir kesimde, kaset endüstrisiyle bir başka kesimde yayılmıştır. Söz konusu müziğin belkemiğini belirgin bir sosyolojik dönüşüm meydana getiriyordu. Bu müzik, büyük göç dalgalarıyla köyden, kasabadan büyük metropole gelmiş, ne köylü ne kentli olabilmiş ara tabaka insanlarının, tabiriyle söylemek gerekirse, lumpenlerin müziğiydi. Hep söylediğim gibi gecekondu, dolmuş, tükenmez kalem, bu müziğin nasıl bir doku üstüne oturduğunu gösteriyordu. Hakkı Bulut gibi isimlerin yaptığı açıklamalara ve yorumlara bakılırsa müziğin o dönemdeki politik arayışlarla bile ilişkisi olduğu söylenebilir. Bulut, müziğinin yoksulları, ezilmişleri dile getirdiğini, hatta kendi mahpusluk günlerinin politik bilinçlenmesinden bile izler taşıdığını vurgular. İbrahim Tatlıses'in arabesk çizgisi ise büsbütün farklıdır. O da halk müziğinden gelen bir damarı buraya taşıdı ki, bu Gencebay'dan beri devam eden bir gerçektir. Sonunda ortaya 1970'lerin ve 1980'lerin biçimlendirdiği bir müzik çıktı. Hatta 'acılı' ve 'acısız' olmak üzere farklı örnekleri yapıldı. Bu müzik Doğu-Batı arasında kendisine yer arayan bir kültürün uzantısı olarak da görülebilirdi. 1980'lerde ayrıca kiçe kaymış liberalizm, Coşkun Sabah'la falan arabeske son örneğini armağan ettikten sonra arabesk hayatımızdan çekip gitti. Son örneği Ferdi Tayfur'du. 'Emmi Oğlu'yla bir yere geldikten sonra o da 'haydi gel köyümüze geri dönelim' diyerek bu işe noktayı koymuştu, 1990'larda. Kalanlar şimdi televizyonlarda kendilerini, imajlarını, müziklerinin dokusunu değiştirmekle meşgul. Eski parçalarını eski arabeskçiler disko ritmiyle 'cover' yapıp yeniden kaydederken, yani arabeskçiler kendi müziklerinden, imajlarından kaçarken arabesk geri geliyor denebilir mi? Bu iddiada bulunanlar, hiç mi etraflarına bakmıyor?

SU TERSİNE AKARSA...
Bugün Doğu-Batı meselesini çok farklı bir yerde çözmüş, gecekonduyu toplu konuta dönüştürmüş, internet kafelerle bütünleşmiş bambaşka bir sosyoloji ortaya çıkmışken "Arabesk geri dönecek," demek ya ham hayaldir ya da umutsuz bir nostalji. Geri dönecek demek, o sosyoloji geri gelecek demekten başka bir anlam taşımaz. Eh, suyun tersine aktığı söylenebilirse "O sosyoloji de geri dönecek," denir. Ha, yeniden kaydedilirmiş, retrospektif olarak dinlenirmiş manasındaysa o sözler, o beni ilgilendirmez; çünkü, arabesk geri geldi anlamı taşımaz. Bir süre sağda solda 1960'ların pop parçaları çaldı da ne oldu?
Bugünün arabeski Türk popudur. Fakat orada da işler karışık. Sezen Aksu'nun, Nilüfer'in hatta Ajda Pekkan'ın açtığı bir damarda ilerleyen bu müzik, şimdi video kliplerle iç içe geçmiş durumda. Görselliğin bu derecede belirleyici olduğu bir düzlemde arabesk, bütünüyle anlam kaymasına uğramış demektir. Bırakın yukarıda ayrıntılarını anlattığım sosyolojiyi bir yana, bundan bir süre önce İstanbul'u boydan boya saran o küfeli, sepetli, sulu meyhaneler bile ortadan kalkarken hangi arabesk? Haydi bir fantezi de ben ortaya atıp şunu söyleyeyim: Rakıdan şaraba geçen bir toplumda hangi arabesk? Ha, kiç derseniz o zaten hayatımızı hiç terk etmedi. Kusura bakma Kültürazzici, eski sosyolog Ertuğrul Ağabeyi'nin iddiasında inanılacak bir yan yok. Sen beni dinle!

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA