Türkiye'nin en iyi haber sitesi
ERDAL ŞAFAK

En 'baba' prens

Avrupa'nın en eski kraliyet ailelerinden birinin reisi mafyaya katılırsa, dahası organize suç örgütü kurup başına geçerse, ne olur? Cevabı İtalya'nın son kralı II. Humbert'in biricik oğlu Prens Victor-Emmanuel versin

Herhalde 'çöküş' veya 'çürüme' dedikleri, böyle bir şey olsa gerek. Kökü tarihin sis perdeleri ardında kaybolan, soyağacının alt dalları en az 1100 yıl öncesine uzanan Avrupa'nın en köklü üç hanedanından birinin son temsilcisi, beyaz kadın ticaretinden tutuklandı! Daha açık söylememiz gerekirse, Türkçe'de 'p' harfiyle başlayan ve 'Para karşılığı kadın bulmak' diye tanımlanan mesleği icra etmekten! O kadar da değil. İddianamede diğer 'iştigal' konuları arasında rüşvet, kumar çetesi şefliği, nüfuz ticareti, tehdit, pornografi, mafyayla işbirliği, hatta mafya liderliği de sayılıyor. Ki onlar da uzun listenin sadece birkaç kalemini oluşturuyor. Avrupa'nın tahttaki ve sürgündeki tüm kraliyet ailelerini utançlarından yerin dibine batıran bu 'soylu' kişi, Savoie Prensi Victor Emmanuel. İtalya'da 1946'daki referandumla krallık lağvedilmeseydi, bugün tahtta oturacak olan adam. Babası İtalya'nın son kralı olan, dedesi 46 yıl boyunca Çizme'ye hükmeden adam!

***
Alexandre Dumas'nın Savoie Kraliyet Ailesi adıyla 1852'de yayınlanmış 2 bin sayfalık tarihi romanına da konu olan hanedanın kartvizitinde sıralanan asalet mertebelerinin yanında, Kanuni Sultan Süleyman'ın Fransa Kralı I. François'ya yazdığı ve "Sen ki Françeska kralısın," diye başlayan o ünlü namesinde, hükmettiği toprakları anlatmak için saydığı unvanlar solda sıfır kalır. O kartviziti aynen aktaralım; sonuna gelinceye kadar bakalım kaç kez soluklanacaksınız: "Tanrının inayetiyle; Sardunya, Kıbrıs, Kudüs ve Ermenistan kralı, Savoie dükü, Maure kontu, İtalya markisi, Piemont, Carignan, Oneglia, Poitin ve Trin Prensi, Roma Kutsal İmparatorluğu prensi ve sürekli naibi, Carmagnole ve Montmelian prensi, Aouste dükalığı prensi, Chieri, Dronero, Crescentino, Riva de Chieri, Bana, Busca, Bene ve Bra prensi, Cenova, Montferrat, Aoste, Chablais, Cenevre ve Plaisance dükü, Saluces, Ivree, Suse, Maro, Oristane, Cesana, Savona, Tarentaise, Borogomanero, Curregio, Caselle, Pianezza Rivoli'si, Salussola, Racconigi, Cavaller- Maggiore, Marene, Modane, Lanslebourg, Libourne Ferraris, Santhia, Aglie, Centallo ve Demonte, Desana, Ghemme ve Vigone markisi, Barge, Villefranche, Cenova, Nice, Tende, Romont, Asti, Alessandria, Goceano, Novarre, Tortone, Bobbio, Soissons, Sardunya'daki Saint- Antioco, Pollenzo, Piemont'taki Roccabruna, Tricerro, Bairo, Ozegna ve Appertole kontu, Vaud ve Faucigny baronu, Verceil, Pignerol, La Lommelline ve Sesia Vadisi senyörü, Ceva markisi, Monaco, Roquebrune ve Menton'un onda birinin büyük senyörü, Venedik'in yurtsever soylusu, Ferrare yurtseveri, Savoie kraliyet ailesinin şefi ve hükümdarı."

BİN YILLIK HANEDANLIK
Dile kolay; adı ilk kez Ortaçağ'dan en az 5 yüzyıl önce, 1000'li yılların başında hüküm sürmüş olan Bourgogne Kralı III. Rodolphe (970-1032) ile eşi Kraliçe Ermengarde'ın yakın çevresini oluşturanlar arasında sayılan Savoie Kontu ile başlayan bir hanedandan söz ediyoruz. Ve de İtalya'ya görüp göreceği dört kralı veren sülaleden. Oldu olacak, onları da sayalım: II. Victor Emmanuel, I. Humbert, III. Victor-Emmanuel, II. Humbert.

***
İşte bu sonuncu kral, II. Humbert, sadece iki ay tahtta oturabildi. Referandum sonucu İtalyan halkının cumhuriyet rejimini seçmesiyle tacı ve tahtı elinden alınıp ülke dışına çıkarıldı. Hikâyesi uzun; 1900-1946 yılları arasında krallık yapan babası III. Victor-Emmanuel'in Benito Mussolini'nin faşist bir rejim kurmasına imkân sağlaması, dahası imzaladığı kararnamelerle binlerce İtalyan Yahudisi'nin toplama kamplarına gönderilmesine yol açması (en az 8 bini geri dönemedi), hanedana ölümcül darbe indirdi. İkinci Dünya Savaşı'nın ardından III. Victor-Emmanuel oğlunun lehine tahtta çekilmek zorunda kaldı. Oğlu II. Humbert, yukarıda da belirttiğimiz gibi, olağanüstü koşulların girdabına sürüklenmiş savaş sonrası İtalya'sında yalnızca iki ay hüküm sürebildi. Sadece tacını tahtını yitirmekle kalmadı, İtalya dışına da çıkarıldı. Hanedanın tüm erkek evlatlarıyla birlikte...

***
Sınırdışı edilenler arasında II. Humbert'in 12 Şubat 1937'de doğmuş ve daha beşiğinde Napoli Prensi unvanını almış olan Victor-Emmanuel de vardı. Annesi Belçika Kralı I. Albert ile Bavyera Prensesi Elizabeth'in kızları, Belçika Prensesi Marie-Jose'ydi. Bir başka deyişle, Avrupa saraylarının birçoğunun kanından bir parça dolaşıyordu damarlarında. (II. Humbert'in oğlu Victor-Emmanuel'in yanı sıra üç de kızı vardı: Maria-Pia, Marie-Gabrielle ve Marie Beatrice. Üçü de hayatta). Bu çok uzun isim zinciri veya fihristiyle telefon rehberine dönen geçmişe yolculuğu daha fazla uzatmayalım. Napoli Prensi Victor-Emmanuel, artık düşük kral olan babası II. Humbert ve ailesinin diğer üyeleriyle birlikte -epeyce sandık hilesi yapıldığı öne sürülen referandumdan sonra- sürgün yollarına düştüğünde dokuz yaşındaydı. Pek uzağa gitmediler. Önce Portekiz'e yerleştiler. Ancak bir süre sonra Kraliçe Marie-Jose, Lizbon'un nemli havasının sağlığını bozduğu gerekçesiyle, oğlunu alıp İsviçre'ye gitti. Lozan yakınlarında şanlarına yaraşır bir konağa yerleşti. Vatandan kopmak, bir ülkeden diğerine savrulmak Prens Victor-Emmanuel'in düzenli bir eğitim görmesini engelledi. Zaten o da okumak için pek can atmıyordu. İş hayatına atıldı. Sağlam bir dostun sayesinde: Onu kanatlarının altına alan İran Şahı Rıza Pehlevi. Ve birçok 'iş' verdi. Örneğin 1970'lerin başında Şah'a 300 adet 'Agusta' savaş helikopteri satışına aracılık etti. Görünüşe göre son derece yasal bir ticaret. Ne var ki helikopterler İran'a değil, Ürdün, Tayvan ve Güney Afrika'ya gitti; o sıralar silah ambargosu uygulanan ülkelere! Neyse... İran'ı öylesine ikinci vatan olarak benimsedi Prens, eski bir su kayağı şampiyonu olan Marina Doria ile Tahran'da dünya evine girdi. Tabii şahidi Şah Pehlevi'ydi.

***
Victor-Emmanuel'in poliste ilk dosyası 1970'lerin başında açıldı. Silah kaçakçılığı yaptığından şüpheleniliyordu. Yeterli delil bulunamaması sayesinde yakasını kurtardı. Cezaeviyle ilk tanışması da 1978'de oldu: Korsika'nın Cavello limanına bağladığı yatında uyuklarken, iyice dibine yanaşıp demir atan bir teknenin kaptanına sinirlendi. Ağız dalaşı kısa sürede kontroldan çıktı, Prens Victor- Emmanuel kamarasına koşup silahını kaptı, ateşledi ve dibine yanaşan tekneden sonraki yatın güvertesinde uyuklamakta olan 19 yaşındaki bir Alman delikanlısını vurdu! Genç gözlerini açmaya bile zaman bulamadan can verdi. Bu olay sonrası 55 gün cezaevinde kalan Prens Victor-Emmanuel, uzun bir hukuk savaşından sonra 18 Kasım 1991'de beraat etti. Mahkeme ölümün cinayet değil kaza sonucu meydana geldiğine hükmetti. Sadece ruhsatsız silah taşımaktan altı ay tecilli hapis cezasıyla yakasını kurtardı. Yaşının ilerlemesine paralel olarak vatan özlemi de artıyordu. Bir hukuk savaşını da İtalya'ya dönmek için açtı. Hatta konuyu Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi'ne bile götürdü. Ancak İtalyan kamuoyundan bu girişimlerine pek destek gelmedi. İtalyan medyasından da. Çünkü prensin hovardalığı, silah ve pahalı otomobil tutkusu, sık sık karakolluk olması, İtalyanlar'ın gözünde saygınlığını epey zedeliyordu. Dahası, mason localarının en karanlığı, en ürperticisi, 1970'lerde İtalya'da yüzlerce kurban alan aşırı sağcı cinayetlerin ve saldırıların arkasındaki güç olan P2'nin yönetim kadrosunda yer aldığı iddiaları dolaşıyordu. Buna rağmen Romano Prodi'nin sol partiler koalisyonunun başlattığı girişimi daha sonra Silvio Berlusconi'nin sağ koalisyonu sonuçlandırdı ve İtalyan millet meclisi 7 Temmuz 2002'deki oylamada hem Savoie hanedanının sürgün yasasını yürürlükten kaldırdı hem de o yasayla ilişkili anayasa maddesini iptal etti. 347 milletvekili 'kabul' oyu verdi, 69'u 'ret', 44'ü de 'çekimser'. Onu senatonun aynı yöndeki oylaması izledi. Prens Victor- Emmanuel'e artık İtalya kapıları açılmıştı. Ah unutmadan; arada yine kafasını duvarlara vuracağı bir 'kaza'sı oldu. Bir İtalyan gazetecinin 1938 yılında Mussolini'nin faşist rejiminin yayınladığı ve dedesi Kral III. Victor-Emmanuel'in hiç bekletmeden onayladığı kararnameleriyle uygulanan ırkçı politikalar, yani İtalya'daki Yahudiler'in Hitler'in toplama kamplarına gönderilmesi konusunda ne düşündüğü sorusuna, beklenmedik bir yanıt verdi: "O kararnameler ve yasalar, sandığınız kadar da kötü değildi!" O sıralar 65 yaşında olan Veliaht Prens Victor-Emmanuel bir gaf mı, yoksa gerçek düşünceleri mi olduğu bugün bile tartışılan bu yanıtıyla kopan kıyameti yatıştırmak için akla karayı seçecekti. Ve sonunda tükürdüğünü yalamak, "Meramımı iyi anlatamadım. Elbette Mussolini'nin ırkçı yasalarını Kral dedemin onaylaması aile tarihimizin utanç verici bir lekesidir. Yahudi ulusundan özür diliyorum," demek zorunda kalacaktı. Ayrıca hanedanın reisi olarak İtalya'daki cumhuriyet rejimine, anayasaya bağlılığını sürekli tekrarlayacak, "Krallık iddiasıyla değil, sıradan bir yurttaş olarak döneceğim," güvencesi verecekti. Ve bu 'özür ve düzeltme' sayesinde İtalya'ya dönüş yolları açılacaktı. Buna rağmen 2003 Mart'ında İtalya'ya döndüğünde son derece soğuk karşılanacaktı. Hele, prensi olduğu Napoli'yi ziyaretinde hayatının en kötü gününü yaşacaktı: Halk yuhalayacak, yerel yöneticiler hakarete kadar varan eleştiriler yöneltecek, sonuçta Victor-Emmanuel programını kısa kesip apar topar Napoli'yi terk etmek zorunda kalacaktı.

SUÇU: BEYAZ KADIN TİCARETİ, RÜŞVET
Bu istenmeyen dönüşten (hanedanın onurunu kurtarmak için Başbakan Berlusconi'yi, Papa II. Jean-Paul'ü ziyaret etti) sonra İsviçre ile İtalya arasında mekik dokuyan prens halka bir süre kendini unutturmayı başardı. Ama polise asla! Ve geçen hafta giyotinin bıçağı ense köküne indi: İtalya'nın güneyindeki Potenza kentinin genç (39 yaşında) savcısı Henry John Woodcok (babası İngiliz, annesi İtalyan), Vittorio Emanuele di Savoia, yani Veliaht Prens Victor-Emmanuel hakkında tutuklama kararı çıkarttı. Gerekçe: Suç örgütü kurmak ve yönetmek (yani mafya babalığı), yolsuzluk, beyaz kadın ticareti, rüşvet vermek, hileli kumar makineleriyle dolandırıcılık ve daha neler neler... Onunla birlikte İtalya eski Dışişleri Bakanı Gianfranco Fini'nin sözcüsü Salvatore Sottile, Campione d'Italia Belediye Başkanı Roberto Salmairaghi'nin aralarında bulunduğu 17 kişi daha demir parmaklıklar ardına gönderildi. Prens "İftira," diyor, "Komplo!" diye feryat ediyor ama kimseyi inandıramıyor. Çünkü İtalyan basını her gün çarşaf çarşaf iki yıl boyunca kendisini izleyen, telefon görüşmelerini kaydeden, rüşvet zarflarını alırken veya verirken fotoğraflayan polisin topladığı belgelerden oluşan 2 bin 200 sayfayı aşkın iddianameden bölümler yayınlıyor. Ballandıra ballandıra. Ve bu kayıtlar Victor-Emmanuel'in ahlâkının ne denli aşındığını, her türlü etik ölçülerini nasıl paspas yaptığını ve en önemlisi para için nasıl ve nerelere kadar alçaldığını gözler önüne seriyor. İtalyan halkı da tiksinerek, midesi bulanarak, dehşetle okuyor. Alın size izinli veya izinsiz dinlenmiş ama tutanaklara geçmiş görüşmelerinden bir-iki bölüm: "Şu Sardunya halkı ne kadar aşağılık. Keçilerle çiftleşmekten ve keçiler gibi kokmaktan başka bir özellikleri yok." Çocuklar için bir yardım gecesi düzenlendiğini bildiren özel kalem müdürüyle konuşmasından: "Demek bu gece küçük fıstıklarla birlikte olacağız!" Sözünü tutmayan bir fahişe için verdiği talimat: "Kaltağı yere yıkın, anasından emdiği süt burnundan gelinceye kadar dövün!" Bir dostuyla telefon görüşmesinden: "Milano'ya gidiyorum. Orada boş 45 dakikam var. Bana bir kadın ayarla. Parayla seks yapan bir kadın." İtalyan devlet televizyonu RAI'deki bir gazeteciyle ilgili görüşü: "Yumruğumu çenesine indirmemek ve burnunu dağıtmamak için kendimi zor tutuyorum. O... çocuğu bir komünist piç o!" Bir arkadaşıyla telefon konuşmasından: "Sürgünden dönerken İtalya'da bu kadar güç kazanacağımı aklımın ucundan bile geçiremezdim. Şimdi öyle bir iktidar kazandım ki canımı sıkanların popolarına kazık saplayabilirim."

'SOYLU AİLENİN ONURUYLA OYNANIYOR'
Veliaht Prens Victor-Emmanuel tutuklanmasından dört gün sonra savcı karşısına çıktı. Sorgusu beş saat sürdü. Koğuşuna döndüğünde o kadar çökmüştü ki gece ranzasından yere düştü. Şimdi hanedanın temiz kalmış ya da o izlenimi veren tek erkek üyesi olan ve Fransız aktrist Clotilde Courau ile hayatını birleştiren oğlu Prens Emmanuel-Philibert, "Babama iftira atılıyor. Kalp hastası yaşlı bir adamın hayatıyla oynanıyor. İtalya'nın en soylu ailesinin onuruyla oynanıyor," diye feryat ediyor. Ama kimseyi inandıramıyor. Çünkü kimse inanmıyor. Belki babası da dahil. 1946'da krallığı lağvettiği ve hanedanı sınırdışı ettiği için 50 yıl boyunca vicdan azabı çeken İtalyan halkı ise, "İyi ki cumhuriyete geçmişiz. Bu kadar yozlaşmış, bu kadar alçalmış bir kral başımızda olsaydı, herhalde devlet randevuevlerinden yönetilirdi," diye iç çekiyor. Utançla. Hüzünle. Biraz da 1946'da krallığı ortadan kaldıranlara dua ederek... Avrupa'nın tahtta oturan veya devrik kraliyet ailelerine gelince; onlar da harıl harıl 'Dejenere Prens'le akrabalık bağları olmadığını kanıtlamak için günlerini tozlu arşivlerinde geçiriyorlar. Bir araya geldiklerinde ise, "Duydun mu?" diye başlıyorlar Prens Victor-Emmanuel'i çekiştirmeye. Ve her defasında aynı kesin hükümle noktalıyorlar: "Ne kadar utanç verici. Dünyanın sonu geldi azizim." Çar II. Nicholas'yı ailesinin büyük-küçük, uzak-yakın tüm üyeleriyle birlikte ortadan kaldırtan Lenin bile bu kadarını düşünemezdi.

Yasal Uyarı: Yayınlanan köşe yazısı/haberin tüm hakları Turkuvaz Medya Grubu’na aittir. Kaynak gösterilse veya habere aktif link verilse dahi köşe yazısı/haberin tamamı ya da bir bölümü kesinlikle kullanılamaz.
Ayrıntılar için lütfen tıklayın.
SON DAKİKA