Röportaj: Oğuzhan TORACI Fotoğraflar: Metin ARABACI Yeni sezonda atv'de yayınlanacak 'Aşk ve Mavi/Götür Beni Gittiğin Yere' adlı dizide rol alacak olan Birgül Ulusoy özel hayatıyla ilgili itiraflarda bulundu. İki kez evlenip boşanan Ulusoy, 'En büyük pişmanlığım evliliklerim. Ben dominant ve zeki bir kadınım. Bu, erkeklerin kabul edebileceği bir şey değil' dedi. 26 yıllık kariyerine pek çok tiyatro oyunu, dizi ve film sığdıran oyuncu Birgül Ulusoy, yeni sezonda Emrah Erdoğan ve Burcu Kıratlı'nın başrollerini paylaştığı atv dizisi 'Aşk ve Mavi/Götür Beni Gittiğin Yere'de sürpriz bir rolle izleyiciyle buluşacak. 'Oyuncu sokaktan beslenir; ben hayatın içinden kopmuyorum' diyen oyuncuyla sokakta buluştuk ve bir metro yolculuğu sırasında hakkında merak edilenleri konuştuk. Hem anneliği, hem de oyunculuğu bir arada yürütüyorsunuz. Zor olmuyor mu? Alıştım artık, oğlum Ayaz 5 yaşına girdi. Tabii biraz daha az uyuyorum, hatta bazı sabahlar pazarlık yapıyoruz; 'Oğlum bir saat daha uyuyayım' diyorum. Saat kavramını da biliyor velet, bir saat sonra geliyor ve 'Süre doldu anne, kalk, acıktım' diyor. Zaten bugüne kadar da çocuklarla ve gençlerle hep bir aradaydınız.... Konservatuvarda okurken, o yıl okulda 'Çocuk Drama Kulübü' açılmıştı; hem okuyorduk, hem de hafta sonları o kulüpte çocuklarla etkinlikler yapıyorduk. Sonra ben skalayı geliştirdim; üniversite bazında çalıştım. En sonunda da Aktör-İst Akademi adında butik bir okul açtım. Öğrencilerinizin niyeti gerçekten oyunculuk yapmak mı, yoksa şöhret olmak mı? Yarı yarıya diyebilirim. Önce oyunculuk hakkında ne bildiklerini soruyorum. Sonra karşıya geçip onlara büyük resmi göstermeye çalışıyorum. Devam edenler kadar vazgeçenler de oluyor. Çok heves kırmışlığım da vardır. Gaddar bir hoca mısınız? Gaddar değilim ama gerçekler bazen can yakabiliyor. Bazen öğrencilere 'Senden oyuncu olmaz' diyebiliyorum. Boşa hayale kapılıp para harcamamaları için açıkça söylerim. Öğrencilerime her şeyi anlatırım, hatta başlarına gelebilecek en kötü senaryolardan da bahsederim; çünkü bir gün bu tür şeylerle karşı karşıya kaldıklarında şaşırmasınlar. Gece yatağa yattığım zaman huzurlu uyumak istiyorum. DİŞİME, BACAĞIMA BAKTILAR Size yolun başındayken böyle bir cümle kurulsaydı, oyunculuktan vazgeçer miydiniz? Konservatuvar sınavına girip, alınmayan ama bugün çok başarılı olmuş oyuncular da var. Mimar Sinan Üniversitesi Devlet Konservatuvarı sınavına girdiğim zaman, bölüm başkanı Zeliha Berksoy; önce dişlerime, sonra bacaklarıma bakarak beni sınavdan geçirmedi. Oraya giremememin, dişlerim ve bacaklarımla bir bağlantısı olduğunu düşünüyorum. Bu bende travma yarattı ama hedefimden de vazgeçmedim. Müjdat Gezen Sanat Merkezi Konservatuvarı'nda okumak, kişilik gelişimim açısından rönesansım oldu. Başka bir mesleği yapsaydınız, entelektüel anlamda bu yeterlilikte olmaz mıydınız? Olurdum, kendimi geliştirirdim ama kendimi bu kadar iyi ifade edemezdim. Kendimi ifade etmek bana iyi geldi. En azından zırt pırt depresyona girmiyorum. (Gülüyor) Oyuncular, adrenalin bağımlısı yaratıklardır ve işimizle tatmin olmak bizim rehabilitasyon sistemimizdir. Tabii bunu normal tutmakta fayda var, başka bir platforma geçmesine izin vermemek lazım. Zaten oyunculuk yüksek zekayla yapılan bir iştir, ortalama zekadan iyi oyuncu çıkmaz. Belki de oyuncuların delirmesi o yüzden çabuk oluyor. Yeni jenerasyonda oyuncu olmayan herkes, oyunculuk yapmayabaşladı. Çok da güzel oldu. Televizyonda görsel bir iş yapılıyor, herkes çıksın ve herkes boyunun ölçüsünü alsın. Burası bir arena ve herkesin buraya çıkıp bir tur dövüşmeye hakkı var. Bir de maçın ikinci yarısına bakalım, dövüşü kazanamayan kaybolur. Ben, 26 yıldır bu arenadayım. Bu arenada, tokatladığınız çok oyuncu oldu mu? Hayır ama canımın yandığı olmuştur. Sadece işimi yapmaya kodlandığım için bu tür entrikaların içine girmedim. Girsem de hep harcandım; altımdan çok halı çekilmiştir. Dizi dünyasına küstüğümde tiyatroya sığınırım. 26 yıllık kariyerim güllük gülistanlık geçmedi; en iyi rollerimi oynadığım yaş, 40'tan sonrasıdır. Tanınan bir yüzdüm ama 40'ımdan sonra şöhret oldum. Geçinmek için yarım ekmek sandviç ve kolanın olduğu, küçük prodüksiyonlu işlerde de çalıştım. Asistanlık, hocalık ve dublaj yaptım ama hep sistemin içinde oldum. Evde oturup 'Ben büyük oyuncuyum' demedim. GURUR VERİCİ BİR ROL 'Aşk ve Mavi/Götür Beni Gittiğim Yere'nin kadrosundaki sürpriz isimlerden birisiniz... Sürprizi bozulmasın diye çok bilgi vermek istemiyorum. İstanbul dışı bir iş olacak ve bir konak hikayesi işlenecek. Senaristler oynayacağım rolün adını da 'Birgül' koymuşlar. Kariyerimde bir daha denk gelir mi bilmiyorum ama bu benim için çok onore edici oldu. 26 yıllık oyunculuk kariyerimi bu rolle taçlandıracağımı düşünüyorum. Pişmanlıklarınız oldu mu? Oldu canım, evliliklerim pişmanlıklarımdır. İki kere evlenip boşandım. Ben dominant bir kadınım ve daha zekiyim. Bu erkeklerin çok da kabul edebileceği bir şey değildir. İki kere denedim, olmuyor. Her insan, her şeyi mükemmel yapacak diyemeyiz. Kendinizi işinize konsantre ederseniz aşkı düşünmezsiniz. Belki birazdan biriyle tanışıp ve aşık olacağım, kaderin ne getireceğini bilemeyiz. STERİL BİR HAYAT BANA GÖRE DEĞİL 40'lı yaşlardan sonra gelen şöhret hayatınızda neleri değiştirdi? Oyuncunun beslendiği iki kaynak vardır. Biri kendisidir, yani çocukluğu, yaşanmışlıkları ya da travmalarıdır; diğeri de sokaktır. Ben hayatın içinden hiç kopmuyorum. Bugün metroya beraber bindik, hatta İstanbul Kart'ınızı benimle de paylaştınız. İstanbul trafiğinde metro bir kurtarıcıdır. Hatta bazen sete de metroyla gittiğim oluyor. Minibüse de, dolmuşa da binerim. Alışverişimi de çarşıdan, pazardan yaparım. Rol model olayım diye yaptığım bir şey değil, ben böyle yaşıyorum. Halbuki şöhret olunca; emrinizde çalışan şoför ve hizmetçilerinolduğu sanılır... O steril hayat bana göre değil. O hayatı ancak rol icabı yaşamakhoşuma gider. Aslında bir salon kadınını oynamayı da çok istiyorum. Tabii bunlar rolde kalsın. Dediğiniz gibi yaşayan insanlar da var, onları da tenkit etmiyorum. Onlar öyle, ben böyle mutluyum. KAPRİSLİ OYUNCULAR KLİNİĞE YATSIN Setlerdeki oyuncu kaprisleriyle ilgili ne düşünüyorsunuz? 'Karavan olmazsa sete çıkmam, içinde de masör olacak' gibi bir şey yok. Eğer ego buysa, bu bir hastalık. Bu kişinin bir kliniğe yatıp ilaç tedavisi görmesi gerekiyor. Ben seti aksatamam, çünkü sette çalışan çaycıyı da düşünmek zorundayım. Oyuncular işini yapıp gidiyor ama o çaycı 300 lira haftalık almak için sabaha kadar çalışıyor, onu da düşünmek zorundayım. Dolayısıyla o işin egomdan dolayı patlamasına izin veremem. MİTİNG BENİ AĞLATTI 15 Temmuz'daki darbe girişimi neler hissettirdi? İlk, oğlumun geleceğini düşündüm ama umutsuzluğa kapılmadım. 12 Eylül darbesini yaşamış bir nesilden geliyorum ve o döneme bilinçli bir şekilde tanık oldum. 15 Temmuz gecesi TRT 'de uyduruk bir metin okunurken; diğer yanda Cumhurbaşkanımız canlı yayına bağlanınca, bunun komik bir kalkışma olduğunu anladım. Bir laf vardır; 'Tek başına bir orduya kafa tutan birini görürseniz, bilin ki o Türk'tür' derler. İşin özeti bu! Demokrasi ve Şehitler Mitingi'nin olduğu gün televizyonun başında ağladım. Bütün siyasi liderleri bir arada görünce 'Vatan söz konusu olunca bir araya gelinebiliyormuş' dedim. Bu birliktelik; dosta, düşmana karşı da çok güzel oldu.