Röportaj: Oğuzhan TORACI - GÜNAYDIN Fotoğraflar: Recai KÖMÜR Atv'nin yeni dizisi 'İkisini de Sevdim' ile ekrana dönmeye hazırlanan Erhan Yazıcıoğlu, 15 Temmuz darbe girişiminden sonra günlerce uyuyamadığını söylüyor: O günü göreceğime ölmeyi tercih ederdim. Ne önemli bir ülkeyiz ki, tüm dünya bizi kıskanıyor Tiyatro ve sinema oyuncusu, yönetmen, seslendirme sanatçısı ve sunucu... 17 yaşında İstanbul Şehir Tiyatroları'na figüran olarak giren Erhan Yazıcıoğlu, yıllar sonra genel sanat yönetmenliği görevine getirildi. Ardından bu görevden tartışmalı bir şekilde istifa etti. Yazıcıoğlu şimdi, atv'nin yeni dizisi 'İkisini de Sevdim' ile izleyiciyle buluşmaya hazırlanıyor. Usta oyuncuyla yeni dizisini ve oyunculuk serüvenini konuştuk... Atv'de yarın başlayacak olan 'İkisini de Sevdim' dizisiyle setlere döndünüz. Nasıl keyifler? 'Karadayı'da canlandırdığım 'Mehmet Saim' karakterini hatırlatacak bir rolle izleyicilerle buluşacağım. Bu sefer kötü değil ama sert bir babayı oynuyorum. Kendinden çok ailesini korumaya çalışan, asi oğluyla uğraşan bir babayım. Çekimler çok güzel gidiyor. Tempo iyi ve benim iç dinamizmime çok uyuyor. Beklemeyi sevmem; beni 20 saat çalıştır ama yarım saat bekletme... Türker İnanoğlu gibi bir yapımcıyla çalışıyoruz. O tam bir duayen. Türker Bey hâlâ işinin başında durup her şeyle ilgileniyor, değil mi? Evet, 82 yaşında ve işine inanılmaz bağlı. Herkes, 'Türker Bey'in bir bildiği vardır' diyerek onun dediğini yapıyor. Türker Bey, gençleri ve şöhretsiz isimleri seçiyor, enerjilerini keşfediyor. Dizide bilinen isimler de var ama ben çoğu arkadaşı tanımıyorum ve ilk defa onlarla çalışıyorum. BODRUM'A YERLEŞECEĞİM 'İkisini de Sevdim'in diğer dizilerden farkı nedir? Amine Gülşe, Burak Serdar Şanal ve Mehmet Memedof gibi genç arkadaşlarla birlikte çalışıyorum. Fazla açık vermeyeceğiz ama şöyle söyleyebilirim ki; 'İkisini de Sevdim'de, meşhur 'Godfather' filminin algısı var. Tabii bu durum beni çok cezbetti. Son bir yılda çok teklif geldi ama ayağı yere basan ve uzun soluklu olacağını düşündüğüm proje buydu. Birkaç sene bu işte rol alıp sonra da Bodrum'a yerleşirim. Jübile mi yapacaksınız? Gerçekleştirebilir miyim bilemiyorum ama bırakmayı düşünüyorum. Geçen hafta hayatımın en büyük ve en mutlu haberini aldım; dede oluyorum. Şu birkaç seneyi iyi geçirmeye çalışalım ve ülke barış havasına girsin istiyorum. Bu yaşta ülke sorunları insanı yoruyor. Gençlerin elini taşın altına koyması gerek; uzaktan seyrederek olmaz. Hangi fikirde olursan ol, ona sahip çık. Son aylarda yaşanan olumsuz olaylarla ilgili neler hissediyorsunuz? Şunu dürüstlükle söyleyebilirim ki, 15 Temmuz'u görmektense ölmeyi yeğlerdim. Karıma, 'Bu yaşananları görmek istemezdim, keşke geçen sene ölseydim' dedim. Çok etkilendim, inanamadım, günlerce uyuyamadım. Ne önemli bir ülkeymişiz ki, bütün dünya bizi kıskanıyor. Bizim yaşam tarzımız, laikliğimiz milleti kıskandırıyor. İstanbul Şehir Tiyatroları'nda genel sanat yönetmenliği yaparken pek çok sorunla uğraştınız. Yıprandınız mı? Olsun, uğraştık... Kaos çıksa da, iyi niyetle yaklaştıkça ve senin bilgine saygı duyuldukça düzen oturuyor. Görevi bırakma sebebim, İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın sözlerini yerine getirememesiydi. Çünkü o dönem sanattan ve sanatçıdan soğuyan, sesimi duymayan bir bürokratik ortam vardı. 'Bana 10 dakikanızı ayırın, size sanatı ve sanatçıyı sevdireceğim' dedim, kimse ilgilenmedi. 'MAKAM ARACI İSTEMİYORUM' DEDİM İstanbul Şehir Tiyatroları sanatçıları da, sizin sadece siyasilerin yanında yer aldığınıza dair bir imaj yarattı... Önce öyle bir algı yaratıldı ama sonra sadece tiyatroyu düşünen bir adam olduğumu anladılar. İstifa edince de çok takdir gördüm. Neden takdir ediyorsun beni? Önce beni istifaya zorlayan şartlara bak... Sanat çevrelerinde 'Zaten o koltukta yapamayacağını anlamıştık' diye ukalalık yapanlar oldu. Tiyatroda her şey iyi gidiyordu, oyunculara şevk gelmişti çünkü onların dilinden konuşuyordum. Aslında insanız ve herkes yaşamaya çalışıyor. Yaşarken benim üstüme basma, kafamdaki elmayı çalmak için bana diz çöktürtme... Bütün bunları sadece kendilerini tatmin etmek için yapıyorlar Çıkarlarınız için görevi kabul ettiğiniz de konuşulmuştu... Ne çıkarım var, maaşım mı arttı? Aynı parayı alıyorum. Bana verdikleri araba için 50 tane laf ettiler. 'Benim arabam var, makam aracı istemiyorum' demiştim ama 'Güvenliğiniz açısından şart' dediler. Küçücük bir menfaatim bile olmadı. 1974'te Muhsin Ertuğrul'un figüran kadrosuna aldığı adam olarak birikimlerimi sergilemek için o göreve geldim ve çok da iyi sergilediğimi düşünüyorum. İnanılmaz bir repertuvar yaptım ve hâlâ o repertuvar tiyatroyu yaşatıyor. Şimdiki genel sanat yönetmeni Süha Uygur'a; 'Niye geldin kardeşim?' dense, 'Niye gelmeyeyim?' diyebilir. Soyadının Uygur olması büyük bir avantaj ve o Nejat Baba'nın emaneti. Süha Bey kurum dışından biri olduğu halde o göreve getirilmişti. Neden kurum içinden ogöreve talip çıkmadı? Şehir Tiyatroları'nı tanıyan biri olması gerekiyor ama içeriden kimse elini uzatmıyor. Ben kendimi değil, sadece tiyatroyu savunuyorum. Bu süreçte büyük sağlık sorunları da yaşadınız... Kanser atlatmıştım ama görevi bıraktıktan bir ay sonra kalbime pil takıldı. Düşünün, ne gerginlikler yaşadığımı... Tiyatronun, sahip çıkılması gereken bir yer olduğuna inanıyordum ama bunu anlatamadan gittim. 'onurlu davrandın' diyorlar Önce istifa ettiniz, sonra da oyuncu olarak emekliye ayrıldınız. Bunu bir yenilgi olarak mı gördünüz? Hayır, bıraktığım için onurlu davrandığım düşünülüyor. Arada sinemacıların takıldığı Çiçek Bar'a gidiyorum, 'Türkiye'nin en onurlu adamı geldi. Öyle bir koltuğu kendisi bıraktı' diyorlar. Rahmetli Tarık Akan yüzüme karşı, 'Helal olsun' dedi. Onlar böyle diyor ama sen benim içimi sor... İşimi aşırı seviyorum. Kırgınlığınız var mı? 'Tekrar gel' deseler gider misiniz? Herhangi bir kırgınlığım yok. Şu an tam bilemiyorum ama bir düşünürüm. Benim için öncelik tiyatrodur. Bu aralar Volkan Severcan'ın tiyatrosunda, 'Aşk-ı Memduh' isimli oyunda 'Aşk Doktoru' diye çapkın bir herifi oynuyorum. Provalarına başladığımızda içimde bir fırlamalık vardı, 'Bu oyunu bir yere oturtalım. Nerede oynuyoruz?' dedim. Trump Towers'ın tiyatro salonunda oynuyormuşuz. Ben de bunun üzerine, 'Gelin ben bunu Trump olarak oynayayım' dedim. Ayda beş-altı kez oynuyoruz, büyük ses getirdi. POLİTİKA TİYATRONUN DIŞINDA TUTULMALI Kitlesi olan popüler oyuncuların politik tavır sergilemesi doğru mu sizce? Tiyatro politik bir iştir; tiyatro sanatını politikanın dışında tutamazsın. Ama bunun ölçüsünü kaçırmayıp tiyatronun dışında bırakmak gerekir. Tiyatronun içinde kazan kaynatırsan, o zararlıdır. 'Önce iş' algısını tesis ettim, tiyatroma laf söyletmedim ama kızın biri kalktı, 'Nereden senin tiyatron oluyor?' diye bana çemkirdi. Ben de şöyle dedim: 50 yıllık bir sanat hayatım var; Muhsin Ertuğrul'ları,Vasfi Rıza Zobu'ları, Bedia Muvahhit'leri görmüşüm, onlarla oynamışım. Niçin benim olmasın? Sen de çıkıp 'Siz artık çekilin bakalım, bu tiyatro bizim' demelisin. O zaman elini öperdim. MUHSİN ERTUĞRUL DİRİLİP GELSE O YALAKALAR DEĞİŞMEZ Yıllar önce kitabım için sizinle konuştuğumuzda 'Çevremdeki yalakalar, hastalığımdöneminde bir anda yok oldu' demiştiniz. Şimdi yalakalarla aranız nasıl? Geçtiğimiz yıl görevdeyken, 27 Mart Dünya Tiyatrolar Günü'nü büyük bir coşkuyla kutlamıştık. 300'e yakın mesaj ve telefon almıştım ama bu yıl sadece iki kişi kutladı. Bu durum, bariz yalakalık göstergesidir. Göreve kim gelirse, onun kıçındalar. 'Görevini yapanlar' ve 'yapamayıp kıç yalayanlar' olarak iki sınıfa ayırıyorum onları. Benim için sadece işini yapanlar ön plandadır. Muhsin Ertuğrul dirilip gelse, o yalakalar yine değişmez.