SONAT BAHAR O da podyumdan setlere uzanan bir kariyer hikayesine sahip. Ama onu, diğer jönlerden ayıran çok da ortalarda bir hayatı tercih etmeyişi. Bu nedenle, hakkında oluşacak fikir önyargıdan öteye gitmiyor. Bu röportaj Mehmet Akif Alakurt’u ve Reis’i biraz daha tanımak adına yapıldı. - En son Adanalı dizisinde, Maraz Ali olarak gördük sizi. Ne zamandır ortalarda yoksunuz. Neler yaptınız? - Hem oyuncu ol hem de sıradan hayat sürmek iste. Yaman çelişki. Başka meslek seçseydiniz... - Hiç mi sevmiyorsunuz popüler olmayı? O kulüplerin içinde olmak, o insanların eğlence anlayışını görmek, bunun içinde olmak çok iyi geldi. Onlarınki biraz teslimiyetçi bir eğlence tarzı. Etrafla alakaları yok, piyasa yapalım derdinde değiller. Bir grup siyahi kız vardı mesela, onlarla iç içe girip, hiç birbirimizi tanımadan saatlerce dans ettik. Orada insanlar birbirine kaynaşmak için zamana ihtiyaç duymuyor. Burada, bir insana açılmak için bir ay geçmesi lazım. O özgürlük yok. Bunu hissetmek keyifliydi benim için. Bizim şehirlerin en büyük sorunlarından biri o bence, biz birbirimize aşırı mesafeliyiz. Anadolu’da böyle değil, orada birbirine daha çok güveniyor insanlar. - Türk kadınları zor yani... - Siz oyuncu olmanın dışında ne yaparsınız? Şapkamı takarım fark edilmeyeyim diye. Bizim halkımız karşısındakinin tutumuna göre şekillenebiliyor. Sen doğal davranırsan o da doğal oluyor. At binerim arada sırada. Rüzgarı hissetmeyi çok seviyorum. Atın ve motorun bana verdiği en önemli şey o. - İlişkilerinizde nasılsınız? Ben zaten empati kurup, mümkün olduğunca karşımdaki insanı düşünüyorum. O da bunu fark ederse iş kolaylaşıyor. Farkına varamıyorsa sürekli bana baskı yapıyorsa kaçıyorum. Ama kadınlar ilk başlarda gerçek kimliklerini çok da göstermiyor. - Aşk tanımınız nedir? Dünyanın en büyük yalanlarından biri. Şu da yalan; ‘Burnundan kıl aldırtmazsan, arkadan koşturursan,’ durumları da yalan. Ben artık arkadaşlığa inanıyorum. Aşkta da, sevgide de arkadaşlığa inanıyorum. Sıkılmayı da beraber, konuşmayı da beraber, eğlenmeyi de beraber yaşarsın. - Siz nasıl bir âşık oluyorsunuz? Ben herkesin elini tutmam, elini tutuyorsam o benim eş adayımdır. Yoksa tutmam. Yarın o benim eşim de olabilir, çocuğumun annesi olabilir. Bunlar hep sorumluluk gerektirir, bu sorumlulukların başında da bazen kendi zevklerinden uzak durmak geliyor. - O zaman evlilik sizin için uzak bir rüya değil... Büyük şeyler zaten insanı mutsuzluğa itiyor. Benim için hayatta, beraber yemek yemek, hiç konuşmasan bile karşındaki insanın yüzüne güvenle bakmak önemli. Bu küçük şeyler hoşuma gidiyor. - Oyuncudan arkadaş olmuyor mu? Onu hep dengede tutmaya çalışıyorum. Mükemmel bir oyuncu olmak istemiyorum. Onun sonu başka bir yere götürüyor adamı. Duygularınla oynuyorsun çünkü, kendin sömürüyorsun. Onu hep kıvamında tutmaya çalışıyorum kendi içimde. Beni Doğulu sanıyorlar, ilk kez bir Karadenizliyi oynuyorum Ben şu anda, aynı karakterde bir rol oynasam reyting garantisi var. Sokağın benimle ilgili düşüncesini biliyorum. Seyircimi biliyorum. Ekranda o tarzdaki duruşumu biliyorum. O daha garanti benim için. Ama ben kendi içimde de, seyirci açısından da, kariyerim açısında da başka dünyaların içine girmek istiyorum. Becerebildiğim zaman kendimi daha iyi hissediyorum. - Reis’te Karadenizli birini canlandırıyorsunuz. Geçmiş rollerinizde hep Doğuluydunuz. Aslında siz nerelisiniz? - Siz de kızınca komik olabiliyor musunuz? - Reis nasıl birisi? Bu bir kahramanlık hikayesi değil, insan hikayesi. Bu işin sadeliğinin içinde bir gücü olacak. Hayatta ne varsa olacak bu işte. Maraz Ali’yle uzaktan yakından hiç alakası olmayan bir karakter bu. Ünlü olmasam da dikkat çekerdim - Yakışıklı olmanın oyuncu olmak dışında ne faydasını gördünüz? Bu benim hoşuma gidiyor. İlgi çekmek, dikkat çekmek herkesin hoşuna gider, senin de hoşuna gider. Bunun için esktra bir şey yapmıyorum. ‘Ne güzel, demek ki dikkat çeken, ayrı bir tarafım var en azından görsel olarak,’ diye düşünüyorsun. - Peki gece boyunca kızlar geldi, muhabbet ‘Ben Türkiye’de tanınmış bir oyuncuyum,’ noktasına geliyor mu?