Sinema aşkından Şener Şen’e bir hayat hikayesi CUMARTESİ SABAH/MÜJGAN HALİS Hasan Demircan’ın (57) Yeşilçam macerası 13 yaşında başlamış. Aslen Tarsuslu. 13 yaşında evden kaçmış ve soluğu İstanbul’da almış. Onu o yaşında bu inanılmaz maceraya sürükleyen ise daha o yaşta tutulduğu sinema aşkı. Teşrifatçılık yaparak, gazoz ve mısır satarak başladığı sinema sektörü onun bütün hayatını yönlendirmiş. Hatta babasının zanaat öğrensin diye yanına verdiği kunduracı bile onun bu aşkını öldürememiş: “Ustambeni sayacıya gönderirdi, ben onun verdiği parayla sinemaya giderdim ve o da her defasında beni yakalar, kulağımdan tutup kunduracıya götürürdü,” diye anlatıyor ayakkabıcılık macerasını. Hamallık yapan bir babanın çocuğu Hasan Demircan. Yoksul ailesi onun sinema sevgisini anlayamayınca, o zamanlar taşı toprağı altın olarak bilinen İstanbul’a kaçmak ona bir kurtuluş gibi görünmüş; örnek alınmasın ama galiba da kurtuluşu olmuş. HEM KAMERA ÖNÜNDE HEM ARKASINDA Baktım herkes filmlerden tanıdık. ‘Beni de göndersene,’ dedim filmler için adam seçen beye. Adam bana baktı ve ‘Sen daha küçüksün, gel bizim ajansta çalış,’ dedi. Sinemaya girişim böyle oldu, o günden beri sinemadan ayrılamadım. O zaman sanat yönetmenleri falan yok, hepimiz her şeyi yapardık. Oyuncular, yönetmenler, set ekibi bir minibüse dolar çekime giderdik.” 1975’te Abdurrahman Keskiner’in sahibi olduğu Umut Film’de çalışmaya başlamış. Yıldıray Çınar, Ender Çerçi ve Erol Taş’ın rol aldığı Kara Duvak filminde ise ilk oyunculuk deneyimini yaşamış Hasan Demircan. Oynadığı çocuk karakter ondaki ışığı açığa çıkarmış, ancak zaman zaman gelen oyunculuk teklifleriyle geçimini sağlayamayacağını genç yaşında anlayınca tercihini kameranın arkasından yana kullanmış. Fransız, İtalyan, ABD menşeli birçok yapımda prodüksiyon amiri olarak çalışmış. En çok çalıştığı yönetmen ise Osman Seden: “Osman Ağabey gece çalışmayı hiç sevmezdi. Yönettiği filmlerin senaryosunu da kendisi yazdığı için hiç gece sahnesi yazmazdı.” ŞENER ŞEN’LE 15 YIL O günden bugüne Şener Şen’in her yeni filminin zor sahnelerinde gördüğümüz kişi aslında Hasan Demircan. Eşkıya ile başlayan bu kader arkadaşlığı 1998’de İkinci Bahar, 2004’te Gönül Yarası, 2007’de Kabadayı ve geçtiğimiz günlerde gösterime giren Av Mevsimi’yle sürmüş. Elbette bu kader arkadaşlığından pek çok anı biriktirmiş Hasan Demircan: “Eşkıya’yı çekerken saçlarımı kestiler, sonra Şener Abi’yle aynı kıyafetleri giydim ve yanına gittim. ‘Tıpkı ben olmuşsun,’ dedi. Eşkıya’da genelde hep çatışma sahnelerinde oynadım. Birinde üç metre yüksekten atlamam gerekiyordu, heyecanlanınca atlarken ayağımı burktum, tedavisi birkaç saat sürdü. Bütün ekip saatlerce ayağımı beklemişti. İkinci Bahar’da ise bir yangın sahnesi vardı hatırlarsınız, orada Ali Haydar Usta’nın Türkan Şoray’ı, yani Hanım’ı yangından kucağına alarak kurtarması gerekiyordu. İlk sahnede yapamadık, üst üste 10 kez tekrar ettik o sahneyi. Fakat o günlerde Türkan Hanım kiloluydu, o sırada belimi incitmiştim, bayağı uzun sürdü geçmesi.” Hasan Demircan Av Mevsimi’nde de otomobil sahnelerinde görev almış dublör olarak: “Riskli sahneler olmamasına rağmen, Şener Ağabey’in aynı film için başka bir yerde çekimde olması gerektiği için otomobili benim kullanmamı istediler. Fakat ben otomobil kullanmayı bilmiyordum. Onu da otomatik vites bir arabayla çözdük, biraz deneme yaptım ve zorlanmadan kullandım otomobili. Fakat çok hızlı otomobil kullanmam gereken sahnelerdi, adeta deli cesareti geldi üstüme ve becerdim.” Demircan’ın anılarıyla Yeşilçam... “Tarık Akan, Ses dergisinin yarışmasında birinci seçilerek sektöre girmişti. Onunla ilk olarak Üç Sevgili filminde çalıştık. Sete geldiğinde hepimiz ona hayran hayran bakardık, o kadar yakışıklı ve karizmatikti ki. Ona ‘zengin çocuğu’ muamelesi yapardık ama tanıyınca öyle olmadığını anladık. Set işçilerinin hakkını aradığı bile olmuştur. Tarık Akan’la çalışmayan, onu anlayamaz.” “Türkan Şoray ise işine bağlı bir kadındı. Onunla Yüreğimde Yare Var’da çalışmıştım ilk olarak. O zaman kostümcü diye bir şey olmadığı için, filmlere kendisi evinden kostüm getirirdi. Çekim saatinden en az yarım saat önce sette olurdu. Teknik elemanlara karşı da çok kibardı.” “Fatma Girik, gerçekten de ‘erkek Fatma’ydı, erkek gibi kadındı. O bizim her zaman Fatma Abla’mızdı. Sorunlarımızı dinler ve çözerdi. Şimdikilere sorun anlatamıyoruz, bize dönüp bakmıyorlar bile. Kendisine, ekipten ayrı muamele yapılmasına dayanamazdı, oturup bizimle kuru fasulye yerdi.” “Yılmaz Güney ile Zavallılar filminde çalıştık. Prodüksiyon asistanıydım. Yılmaz Ağabey’in o zaman Ağa Camii’nin orada yazıhanesi vardı. Zavallılar’ı çekerken Sultanahmet Cezaevi’nde çalışmıştık. İnsanları kırmazdı, dönemin en iyi oyuncularından ve yönetmenlerinden biriydi. Silaha hastalık derecesinde meraklıydı.” “Cüneyt Arkın ile de birkaç avantür filmde ve Malkoçoğlu filmlerinde çok çalıştık. O zamanlar alkole çok düşkündü ve hep setlere geç gelirdi. Hepimizi bekletirdi.” “Ayhan Işık gerçek bir beyefendiydi, sete hep erken gelirdi. Onu o kadar genç yaşta kaybetmek sinemamız için büyük kayıp oldu.” “Kadir İnanır da görünüşü gibi sert biriydi gerçekten. Yönetmen sete geç geldiği zaman ona bağırmaktan çekinmezdi. Yönetmen korkudan cevap bile veremezdi. Çünkü kendisi hep erken gelirdi ve geç gelmeyi saygısızlık olarak değerlendirirdi.”