Cumhurbaşkanı Erdoğan, olay günü yaptığı konuşmasında, hadisenin önüne geçmek için ellerinden geleni yaptıklarını, Türkiye'nin Rusya'ya karşı bir düşmanlığı olmadığını ama sınırlarını da korumak zorunda olduğunu söyledi. Dahası, Rusya'nın, DAEŞ kontrolündeki en yakın noktaya 280 km. mesafesi olan ve yeri geldiğinde DAEŞ'e karşı da savaşmış olan Bayırbucak Türkmenlerine karşı agresif bombalama kampanyasının kabul edilemez olduğunu ifade etti. Putin, bu uyarıyı dinlemediği takdirde, Rusya- Türkiye ilişkilerini daha sıkıntılı günler bekliyor diyebiliriz. Putin'in 'arkamızdan bıçaklandık' şeklindeki duygusal ve haksız açıklamasını, Türkiye'nin DAEŞ'ten petrol aldığı ya da söz konusu Rus uçağının DAEŞ'i bombaladığı gibi rasyonaliteden ve saha gerçeklerinden uzak iddialar ortaya atmasını da hem ilk defa Türkiye tarafından 'çizilen karizması'nı toparlamaya hem de gerilimi sürdürmeye yönelik aciz çabalar olarak okuyabiliriz. Ne var ki gerçekler ortada. Rusya, Suriye'de DAEŞ'ten çok sivilleri ve Suriyeli muhalifleri bombalıyor. Rus hava saldırılarında 20 Kasım itibariyle 403 sivilin öldürüldüğü, bunların 160'tan fazlasını kadın ve çocukların oluşturduğu bildiriliyor. Rusya'nın bu stratejisi, sadece Esed'in değil, DAEŞ'in de cephesini güçlendirmekten başka bir işe yaramıyor. Hilal Kaplan/Sabah Rus jetinin düşürülmesinin ardından geçtiğimiz gün Rusya Dışişleri Sözcüsü bir açıklama yaptı. Açıklamasında, 'paralel örgüt'ün sosyal medyadaki kanadı kırık kuşu Fuat Avni'nin bir paylaşımına yer verdi. Sözcü, Avni'nin, 1 Kasım'dan önce AK Parti'nin seçim kazanmak için her şeyi yapacağını ve Türkiye'nin Suriye'de uçak düşürme hazırlığında olduğunu iddia ettiği tweetini hatırlatarak, 'Çok enteresan' dedi. Şimdi ben ne diyeyim? Bu açıklamayı neresinden tutayım? Bir kere Türkiye, Rus uçağını 1 Kasım seçimlerinden sonra düşürdü. Yani, zamanlama fiyasko. Ayrıca, 'paralel örgüt'ün casusu Fuat Avni'ye dayandırılarak yapılan böyle bir açıklama ciddi bir devlete yakışıyor mu? Biz de kalkıp, 'Bugün Rusların bombaladığı Türkmenlere yardım götüren MİT TIR'ları operasyonunu, paralel örgüt Ruslarla birlikte yaptı' desek olur mu? Bu iddia ne kadar komikse, Rus sözcünün yaptığı bu açıklama da o kadar komiktir. Bu arada, Rus medyası da rahat durmuyor! Murat Kelkitlioğlu/Akşam İlginçtir bütün bu güçlerin ortak düşmanı ise DAEŞ. Ancak burada da ilginç bir nokta var:DAEŞ'le Esed'i eşitleyen ve birbirini besleyen iki yapı olduğunu söyleyen tek ülke de Türkiye. Tam da bu nedenle durum giderek ilginç bir hal almaya başladı. Türkiye dışında orada var olan hiçbir güç, DAEŞ'in gerçekten yok edilmesini istemiyor. Çünkü Türkiye'ye göre DAEŞ'i ortaya çıkartan Esed'in zalimliği. Sadece şunu hatırlatmak bile bu gerçeği anlatmaya yetiyor: 2012'den sonra Esed, Suriye'deki azılı katil mahkûmları, Maliki ise Irak'taki cezaevlerinde bulunan onlarca Saddam yanlısı mahkûmu serbest bıraktı. DAEŞ'in temeli de böyle atıldı. Ve DAEŞ bir aparat olarak kullanılmaya başlandı. Bu küresel aklın bir stratejisiydi ve daha çok onların işine geldi. Şimdi devreye aynı gerekçelerle Rusya da girdi. İç savaşın bir tarafı olarak devreye girerken, asıl hedefinin DAEŞ olduğunu söyledi. Ama öyle olmadığı belliydi ve şimdi daha net ortaya çıktı. Rusya'nın derdi DAEŞ falan değil; derdi Türkmenlerin bulunduğu alanı insansızlaştırmak, Esed'e alan açmak ve ömrünü uzatmak. Mahmut Övür/Sabah Askerî fetihler ve kaba güçle sağlanan üstünlükler kalıcı olmakta zorlanır. Tarih buna şahit. Aynı şeyin Suriye'de tekrarlandığını göreceğiz. Türkiye, retorikte yapılan hataları ve Batılı müttefiklerine abartılı güveni bir tarafa bırakırsak, Suriye meselesinde doğru politikalar uyguladı. Ancak, her şeyden önemlisi Suriyeli mültecilere kucak açması. Mültecilerle ilgili önyargılar çok. İşsizliğe sebep oldukları, ücret seviyesini düşürdükleri, ağır toplumsal problemlere sebep oldukları iddiaları boş ve temelsiz. Bütün bilimsel araştırmalar göçmen dalgalarını ülkelere orta ve uzun vadede zarar vermekten çok fayda sağladığını gösteriyor. Türkiye milyonlarca mağdur ve mazlum insana ev sahipliği yaparak bir destan yazıyor. Mülteciler arasında Araplar, Kürtler, Ezidiler, Türkmenler var. Hepsi diğer ülkelerdekine kıyasla çok iyi muamele görüyor. Türkiye'dekinin onda birini bulmayan bir mülteci dalgasıyla karşılaşan AB'nin kıvranması, ikiyüzlülüğü ve ayrımcılığı Türkiye'nin davranışını abideleştiriyor. Türkiye bunu yapmakla aslında Suriye'yi fetheden gerçek güç oluyor. Bir gün savaş bitecek ve insanlar ya ülkelerine dönecek ya da yeni vatanlarıyla eski vatanları arasında kuvvetli bağlar oluşturacak. O gün geldiğinde bu topraklarda iyi misafirlik gören insanlar Türkiye'nin gönüllü elçileri ve müttefikleri olarak Suriye'yi Türkiye'ye bağlayacak. Suriye topraklarındaki vahşet ve insanlık dışı işler moralimizi bozsa da, Türkiye milyonlarca mülteciye ev sahipliği yaparak Suriye'yi fethediyor. Atilla Yayla/Yeni Yüzyıl Rusya'nın emeli Türkiye'nin Viyana'da kurulan Suriye masasındaki varlığını marjinal konuma düşürmek yönünde. Ancak mevcut kriz, Türkiye -Rusya ilişkilerinin kaderini belirleyecek bir kriz olmaktan ötede bir yerde. Rusya, Suriye'de güçlenen rolü üzerinden yeni Ortadoğu'nun şekillenmesinde başat aktör konumuna gelmeyi hedefliyor. 'DAİŞ ile mücadele' söylemi üzerinden de bölgede hegemonya kurma yürüyüşünün ileri adımlarını atıyor. Suriye'de DAİŞ ile mücadelenin liderliğini ele geçirmeyi de bu yolda bir ara hedef olarak görüyor. ABD ve Avrupa, DAİŞ ile mücadelede maliyeti üstlenecek yeni bir ortak bulmanın sevincini yaşamayı bir kenara bırakıp gerçeklerin dünyasına dönmeli. Putin sadece Rusya- İran- Irak- Suriye- Hizbullah hattını ele geçirmekle kalmıyor. Aynı zamanda bölge ülkelerinin yönünü dönmek zorunda kalacağı büyük güç olarak Ortadoğu'da kalıcı olmanın temellerini atıyor. Malum, ABD, önümüzdeki bir yıl başkanlık seçimi ile uğraşacak. Obama'nın Suriye'de oyunu değiştirecek yeni girişimlerde bulunması beklenmiyor. Ancak Cerablus-Azez bölgesi de hayata geçirilmezse yeni başkanın gündemi şimdiden beli. Suriye'yi Rusya'ya kim kaybetti? Belki de daha fazlası. Ortadoğu'nun kapılarını kim Rusya'ya açtı? Burhanettin Duran?Sabah 'Rusya hava sahanızı ihlal ediyor, gıkınız çıkmıyor. Bize parmak sallıyorsunuz. Putin'e sallayın da görelim!' diyen Terör Partisi'nin eş genel başkanı Mister Demirtaş, Rus uçağının Türk jetleri tarafından düşürülmesinden sonra adeta dilini yuttu! Demirtaş'a (uydurma olduğu ortaya çıkan) suikast girişimini manşetine çeken Ecnebi Hürriyet de; milli menfaatlerimizin değil, Rus uçağının derdine düştü, birinci sayfasından Putin'in tehditlerine sarıldı! Rus uçağının düşürülmesiyle birlikte, Rusya'nın Ankara'da bir de 'Küçükelçi' bulundurduğunun farkına vardık! Kemal Putindaroğlu adlı 'küçükelçi' Suriye sınırımızı ihlal eden Rusya'ya tek laf etmedi; Türkiye'nin hükümranlık haklarını korumuş olmasından dolayı Ankara'yı suçladı! 'Sınırımızı ihlal etti diye uçak düşürdük. Bu olayın sorumlusu kim?' diyerek Moskova ağzıyla konuştu, faturayı hükümete ve dahi Saray'a çıkardı! Daha önce Şam Şeytanı'na CHP heyetini göndermiş olan Kemal Bey, önümüzdeki günlerde Şam'daki Diktatör'e koltuk çıkmak için bir heyet daha gönderecekmiş! Bayırbucak Türkmenleri'ni katleden Zalim Beşşar Esad'ın sırtını sıvazlayan; Türkmendağı'nı bombalayan Rusya'nın safında yer alan Kemal Kılıçdaroğlu'nun aslında 'Ecnebi Kemal' olduğu bir kere daha kanıtlanmıştır. Bağımsız Müslüman Türkiye'nin düşmanlarıyla 'kol kola'dır! Tamer Korkmaz/Yeni Şafak Rus basın yayın organlarında 'cemaat mamulatı' görüntüler ve tapeler geçit resmi yapıyor... Bilal Erdoğan'ın sakallı kişilerle çektirdiği fotoğraf... (Muhtemelen ciğerci dükkanının elemanları.) Sümeyye Erdoğan'a atfedilen bir görüşmenin ses kaydı... Montaj olduğu defalarca kanıtlanmış 'sıfırlama' tapesi... Cemaat yayın organlarından derlendiği aşikâr yolsuzluk belgeleri... Bunlar, Rusya'nın savaş malzemeleri... Elbette arkasından 'turpun büyüğü' gelecektir. Geliyor: Erdoğan yönetiminin DAEŞ'e destek verdiğini ('silah ve mühimmat' gönderdiğini) belgeleyen TIR baskını görüntüleri. Ki, en son Cumhuriyet gazetesi tarafından kullanılıp tüketilmişti. Bir refikimiz, 'Rusya'nın Türkiye'ye cevabı çok sert olacaktır. Önümüzdeki günlerde, Türkiye'nin DAEŞ'le işbirliğini kanıtlayan belgeler yayınlanırsa şaşırmamak lazım' diyordu. Şaşırmayacağız... Elbette adaletin keskin kılıcı inecek, bazı başlar düşecek... Böyle diyordu Zaman gazetesinin profesör yazarı. Bir başka Zaman gazetesi yazarı da, NATO'yu Türkiye'ye (yani Erdoğan'ın 'sınır tanımaz' politikalarına karşı) müdahaleye çağırıyordu... NATO'nun ve Batı dünyasının müdahalesine gerek kalmadı. İstediğiniz ortam Rusya eliyle oluşturuluyor. Olası bir 'Türkiye-Rusya' savaşı için safınızı şimdiden belirleyin... Erdoğan'ın Rusya eliyle cezalandırmasına ve 'tasfiyesine' herhalde 'hayır' demeyeceksiniz. Ahmet Kekeç/Star Türkiye'nin yürüyüşüne sekte vurmak üzere yapılan 7 Şubat 2012, Gezi olayları, 17-25 Aralık, 7 Haziran'a yönelik benzemezler ittifakı ve birden bire alevlenen terör saldırılarına bir de bu açıdan ve tabii dikkatlice bakmakta büyük fayda var. Bölgeyi hakimiyetleri altına almak için uğraşanların içimizdeki beyinsizleri de aktif bir biçimde kullanarak atmaya çalıştıkları bu adımlar, belli ki bölge üzerine yapılan hesaplara karşı çıkacağı kesin olan Yeni Türkiye'yi durdurmayı amaçlıyordu. Bölgeyi kendi arzularına göre domine etmek isteyenlerin kendi aralarında da hırlaştıkları malum. Bu işlerin nasıl yürüdüğünü anlamak için herhalde yakın tarihte birçok Avrupa ülkesinde ve bu arada ABD'de gerçekleşen bazı olayları iyi incelemek gerek. (Meraklılara, Genel Yayın Yönetmenimiz Ergün Diler'in yazılarını takip etmeleri tavsiye olunur.) Rusya'nın DAEŞ bahanesiyle Türkmenler'i bombaladığı uçaklardan birisinin hava sahamızı ihlali nedeniyle TSK tarafından düşürülmesi üzerine Putin'in söylediği 'sırtımızdan vurulduk' sözü, tam da bugünlerde aslında bizim tarafımızdan kullanılması gereken bir söz. Çünkü biz de sürekli olarak sırtımızdan vuruluyoruz. Hem de içimizden birileri tarafından. Konu uzun, yer az. Ancak, sadece şu soruya cevap bulabilmek bile maksada kafi gelebilir:Düşürülen uçak Türk uçağı olsa ve olay da Rusya sınırlarında gerçekleşseydi; hangi Rus gazetesi bizdeki bazı gazeteler gibi yayın yapabilirdi? Ekrem Kızıltaş /Takvim Putin'in, Türkiye'nin toplumu İslamileştiren bir iktidar tarafından yönetildiğini ifade edecek kadar alçalması, Suriye'deki davranış tarzının nedenlerini özetlemek bakımından da beylikti. Takke düştü ve hep orada durduğunu bildiğimiz İslamofobi göründü. Bunu, iki yıl önce daha ortada IŞİD bile yokken Beşar Esad'ın sarf ettiği 'Bizim savaşımız İslamcılarla' cümlesinin yanına koyalım. Sonra dün Türkiye-Rusya ilişkilerinin iyiliğini dile dolayıp Erdoğan'ı Putin'leşmekle suçlayanların şimdi nasıl Putin'cileştiğini, Rusya'ya AKP'yi'halletme' işi ihale etmeye kalktıklarını görüp her zamanki gibi 'şaşırmayalım'.Zira önce 7 Haziran sonrası Türkiye için iç savaş senaryosu yazanlar ile şimdi Rusya'yla yaşanan ve Türkiye'nin tamamen haklı olduğu krizden Türkiye'yi sorumlu tutmaya çalışanlar üç aşağı beş yukarı aynı kimseler. Türkiye, Ukrayna'nın uluslararası hukuka göre meşru bir hükümet olduğundan bahisle Donetsk'e gidip Kiev yönetimiyle çatışan Rusya yanlısı ayrılıkçı milislerin tepesine bomba bıraksaydı ve bunu yaparken de defalarca Rusya'nın hava sahasını ihlal etseydi ne olurdu? Böyle bir durumda Rusya'dan mı özür beklenirdi mesela? Bugün krizden dolayı Türkiye'yi suçlayan kesimler, verdiğim örneğin Rusya'nın Suriye'de yaptığıyla aynı şey olduğunu inkâr edebilirler mi? Gerçek şu ki, Rusya başından beri 'orada olmaması gereken' bir krediyi kullanıyor. Başta ABD olmak üzere IŞİD karşıtı koalisyonda olan diğer Batılı egemen devletler ise coğrafyanın 'Rusya'dır ne yapsa yeridir' türü kabadayılıkları ve zorbalıkları tolere edemeyecek duruma gelmiş olduğu gerçeğini umursamıyor. Nihal Bengisu/Habertürk Ne demiş Putin? 'Sorun çok daha derin' demiş. Müthiş bir keşifte bulunmuş. Neymiş derin olan sorun? 'Türkiye'nin mevcut yönetiminin, belli yıllardan beri kasten yürüttüğü politika ile ülkesini İslamlaştırıyor' olmasıymış. Üstelik 'bunu sadece Rusya değil, bütün dünya görmekteymiş.' 'Onlar da İslam'ı destekliyorlarmış ve desteklemeye devam edeceklermiş ama burada asıl söz konusu olan, radikal akımlarmış...' Putin bu söylemle neyi kamufle ediyor? Suriye'deki varlığını. Oradaki emperyalist hedeflerini. Orada insanların üzerine yağdırdığı misket bombalarını. Kimse Putin'e 'Niye oradasın arkadaş?' diye sormasın zinhar. Hemen bir 'Radikal İslam' heyulası oluşturulur ve tüm bombardımanların, tüm emperyalist hesapların kamuflajı gerçekleştirilmiş olur. Esed de bütün zulümlerini böyle bir kamuflajı kullanarak gerçekleştiriyor.Peki soralım Putin'e: - Ukrayna'da, Kırım'da, Gürcistan'da hangi radikal İslam vardı? Putin'in Türkiye ile ilgili sözleri, içinde nasıl bir fesat beslediğinin de tipik göstergesi. Cumhurbaşkanı Erdoğan'la yan yana otururken, içinde böyle bir fesat barındırdığı tahmin edilebilir miydi? Ancak Putin bu işte kendince oldukça uyanıklık yapmış oluyor. Bu söylem, dünyada epey bir pazar oluşturuyor çünkü, özellikle de 'islamofobik zehirlenme'ye maruz bulunan Batı dünyasında... Ahmet Taşgetiren/Star