İki haftadır, İstanbul Üniversitesi'nin kütüphanesi ile arşivinde yaşanan kitap ve belge katliamını yazıyorum... Sultan Abdülhamid'e ait son derece nâdir ve kıymetli binlerce kitabın ve memleketin en güzide bilim adamları ile sanatçılarına ait özlük dosyaları arşivinin çöpe gitmesini...
Belgeleri çöpe göndermek bizde öyle yeni değil, Cumhuriyet'in ilk senelerinden buyana vârolagelmiş bir illettir ve imparatorluk asırlarında haklı olarak en önemsiz belge bile muhafaza altına alınırken, "kâğıt" ve "evrak", 1930'lardan itibaren maalesef fazlalık olarak görülmüştür.
"Arşiv katliamı" dendiğinde hatırlara hemen Osmanlı Arşivleri'ndeki onbinlerce belgenin 1931'de vagonlarla Bulgaristan'a gönderilmesi gelir ama duyulmamış ve öğrenilmemiş böyle daha dünya kadar kültür katliamımız vardır ki...
Bir-iki örnek vereyim: 1964'te devletin bir başka arşivinde bulunan altı kamyon dolusu evrak ve tezhipli fermanlar kiloyla satıldı; çok önemli bir bakanlık Birinci ve İkinci Meşrutiyet dönemlerine ait belgelerle sicil dosyalarını hurda niyetine elinden çıkardı, bir diğer bakanlık da aynı yolu tutup arşivini 2000'lerin başında çöpe attı, vahametin farkına sonradan varıldı ama attıkları evrakın bir kısmını kurtarabildiler. Bitmediii...
Sadece kitap değil, üzerlerinde koşma yahut karamelâ mânîsi yazılı eski ciklet ve şeker kâğıtlarından duvar afişlerine kadar Türkiye'de yayınlanmış olan ne varsa toplayıp tesbit etmekle görevli olan Millî Kütüphanemiz de önceki senelerde çoğu imparatorluk zamanında İstanbul'da yayınlanmış olan 400 çuval dolusu yabancı dil eseri aynı şekilde çöpe göndermekten çekinmedi!
Ankara'da bundan birkaç sene önce yaşanan bir başka arşiv katliamı ise bütün bu rezaletlerin üzerine tüy dikti! Aslî vazifesi belgeleri toplayıp değerlendirmek olan çok önemli bir diğer kurum, bu defa kendi arşivini kapısının önüne koydu! Kâğıt toplayıp kiloyla satanlar bile kurumun başındaki zâttan insaflı çıktılar.
Murat Bardakçı/Habertürk