PEKİ CİYAGER NE SUÇ İŞLEMİŞTİ? Çiyager lakaplı Kürt Sanatçı Mehmet Karakuş geçtiğimiz günlerde Star gazetesine bir röportaj verdi. Bunun üzerine sosyal medyada sanatçı hakkında bir linç başlatıldı. HDP'lilerin ve PKK'lıların hesaplarında tehdit mesajları havada uçuşuyordu. Peki, ne 'suç' işlemişti Çiyager? Sadece ve sadece gazeteye verdiği mülakatında daha önce desteklediğini söylediği HDP ve çevresi için 'bizi kandırdı, artık uyanın' demişti. Kürt sanatçı dün sabah evinden çıkarken feci şekilde dövüldü. Çiyager'in ajanslara düşen fotoğrafına bile bakamıyor insan. Çiyager hastanede şu açıklamayı yaptı: 'Beni daha önce de tehdit etmişlerdi, ancak son açıklamalarım belli ki çok rahatsız etti. Beni ihanetle suçlayıp tehdit edeceklerine, oturup Kürtlere verdikleri zararı düşünsünler. Önce kendilerini gözden geçirsinler!' Saldırının ardından Çiyager'in sayfasını hack'leyen PKK'lılar ise bakın 'eylemleriyle' nasıl övünüyorlardı: 'Arkadaşlar merhaba. Bu face sahibinin yaptığı paylaşımlardan dolayı face'si kırılmıştır. E....... etmiştir, B...k yemiştir. Kimseyi küçük görmemek lazım olduğunu anlamıştır. Daha neler kırılacak göreceksiniz...' Evet, bu ülkede, henüz bir hafta önce karne alan okul çocuklarının üzerine bomba atan PKK'yı eleştirmek cesaret işi. İstanbul medyasının ve entelijansiyasının bir kısmında fiilen yürürlükte olan 'PKK'yı koruma kanunu'nun en iyi denetçileri her gün yaşanan terör eylemlerinin yanı sıra, HDP'li olmayan Kürtlere yönelik her türlü saldırıdan da sorumludurlar. NASIL BÜYÜK BİR TARİHSEL MİRASA SAHİP OLDUĞUMUZUN FARKINDA MIYIZ? Amerikan Başkan Yardımcısı Joe Biden, geçen hafta Yıldız Sarayı'nın birkaç aydan buyana cumhurbaşkanlığı ofisi olarak kullanılan Büyük Mabeyn Köşkü'nde Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan ile biraraya geldi. TV'lerde Erdoğan'ın Biden'ı Büyük Mabeyn'in salonunda karşılamasını ve ampir koltuk takımları ile döşenmiş kabul mekânında görüşme öncesindeki görüntülerini izlerken dikkatimi çekti: Amerikan Başkan Yardımcısı önce etrafa dikkatle bakıyor, sonra tavana diktiği gözlerini bir yandan öbür tarafa çeviriyor ve kendi kendine birkaç kelime ediyordu... Joe Biden meğerse binaya hayran kalmış, etrafa ve tavan süslerine bakıp'Great, great!', yani 'Çok güzel, nefis' diyormuş! Biden'ın bakışlarının ve söylediklerinin ayrıntıları daha sonra öğrenildi: Amerikan Başkan Yardımcısı Büyük Mabeyn'e hayran kalmış, Erdoğan'a 'Harika bir binanız var' demiş, Erdoğan da 'Ecdadımız ve büyüklerimiz bize böyle bir güzel miras bıraktı' cevabını vermiş. İstanbul'da imparatorluk zamanından kalma sarayların kapalı tutulmaları yerine devletin en tepesindekiler tarafından mutlaka kullanılmaları gerektiği hakkında senelerden buyana yazıp söylerken, işte bunu kastediyordum: İstanbul'a gelecek olan yabancı devlet adamlarına Türkiye'nin geçmişinin öyle seksen-doksan değil, birkaç yüz sene öncesine uzandığını, asırlar boyunca devam etmiş büyük bir mirasın sahibi olduğumuzu farkettirmemiz gerektiğini... PARALEL YAPIYA KÜRESEL OPERASYON GELİYOR Paralel Devlet Yapılanması (PDY) ile mücadelede yeni bir dönem açılıyor. Mücadelenin; Başlangıç aşamasını, PDY gerçeği ile yüzleşme, risk ve tehlikenin büyüklüğünü topluma anlatma, kritik uçlara ön operasyon olarak tanımlamak mümkün. Gelişme aşamasını, kamuda PDY uzantılarının tespiti ve etkisizleştirilmesi süreci olarak değerlendirmek gerek. Ki Cumhurbaşkanlığı Devlet Denetleme Kurulu bu fonksiyonu yerine getirecek. Final aşaması ise son 1.5 yılda sadece ana noktalarına dokunulan finansal damarlara çok yönlü neşter atılması olarak görülebilir. PDY ile bağlantılı olan, Milli Güvenlik Siyaset Belgesi'nde 'legal görünümlü illegal yapı' nitelemesi yapıldıktan sonra dahi organik ilişkisini sürdüren kişi, kuruluş ve şirketler tek tek belirleniyor. Bugün itibariyle 'kapsamlı şema çıkarıldığı' söylenebilir. Ama bir o kadar önemli konu, PDY'nin 'uluslararası para ağı!' Sistemin genellikle bankacılık üzerinden işletilmediği, çoğu kez nakit çalıştığı, kuryeler kullanıldığı, çek ve senetlerin ciro edilmesi ile kapalı devre finansal yönetim gerçekleştirildiği artık biliniyor. Şimdi, himmet organizatörleri, para transferine aracılık yapanlar, çek ve senet toplayarak arkasını imzalayıp ödeme zinciri oluşturanlar deşifre ediliyor. ...Meselenin hassas bir diğer boyutu ise global çapta finansal diplomasi yürütülerek, uluslararası düzeyde mal varlıklarının dondurulması. Terörün finansmanı ile ilgili küresel işbirliklerinin yanı sıra, uluslararası hukuktan kaynaklanan zorunlulukların da ülke bazında hatırlatılması. Yani... Herhangi bir ülke, terörün finansmanı gerekçesi ile bir kişi veya kuruluşun Türkiye'deki mal varlığının dondurulmasını talep ediyorsa, eşzamanlı olarak o ülkedeki PDY unsurlarına ait ekonomik değerlerin de müsadere edilmesi... Bir başka anlatımla, PDY'nin 140'ı aşkın ülkedeki malvarlıklarının dondurulması için harekete geçilmesi. Bilhassa ABD'de, FBI'ın PDY okullarına yönelik incelemesinin ilerlemesi, Türkiye'den istenen yardıma karşı, eşgüdüm içinde adım atılması. Halen Bakanlar Kurulu'nda, değişik ülkelerden ulaşan terör bağlantılı mal varlığı dondurma istekleri duruyor. Ve Ankara, atılacak imza karşılığında o ülkelerden de PDY için mali önlem almasını bekliyor FREEDOM HOUSE FETÖ İÇİN HİZMET HAREKETİ DİYOR. GARİP DEĞİL Mİ? Önceki gün arka arkaya üç ayrı rapor yayınlandı. Freedom House, Human Rights Watch ve Tranparency International aynı gün yayınladıkları raporlarda Türkiye'yi hedef tahtasına koydular. ABD merkezli bir 'hükümet-dışı' kurum olan Freedom House, dünya ülkelerinin özgürlük tablosunu oylamış. Türkiye'ye 'partly free' yani 'kısmen özgür' statüsü biçmiş. Aynı rapor, Gazze'deki zulmünü yok saydığı İsrail'e 'özgür' diyor ve biz raporun kredibilitesini sorgulamayı bu noktada bırakıp, diğer detaylara bakıyoruz. Raporun geneli dışında Türkiye ile ilgili hazırlanan bölümde, arka arkaya sıralanan ifadelerle Türkiye'nin demokratikleşme, insan hakları ve özgürlükler konusundaki resmi hakkında önyargılı yaklaşımlar dikkat çekiyor. Ama daha da dikkat çekici olan nokta rapora egemen olan paralel yapı etkisi... Raporun söylem analizi yapıldığı zaman önemli oranda bilgi kaynağı olarak paralel yapının kullanıldığı göze çarpıyor. Ikinci bilgi kaynağının da PKK tandanslı çevreler olduğu anlaşılıyor. Rapor, Fethullah Gülen'in paralel çetesinden 'Hizmet Hareketi' olarak söz ediyor. Ne ilginç değil mi? Freedom House, paralel yapıyı 'Hizmet Hareketi' olarak tanımlıyor. Mim koyalım. Boydak Holding, Bank Asya, Akın İpek, Bugün, Millet raporda geçen anahtar kelimeler adeta. Belli ki paralel yapı, Freedom House'a, ya da Freedom House, paralel yapıya çalışmış. Ya da her ikisi de birbirine çalışmış. Bunun dışında, Suruç ve Ankara saldırıları ve Tahir Elçi suikasti gibi olaylarda resmi makamların sorumluluğunun olduğu iması satıraralarında yer alıyor. Bilgi kaynağı olarak da bu noktada PKK çevrelerinin bulunduğu anlaşılıyor. 'Şıracının şahidi bozacı' diyelim ve raporları üst üste koyup, kağıt öğütme makinesine yerleştirelim. Human Rights Watch raporu ise bildik eleştirilerin yanısıra mültecilere kucak açan Türkiye'yi neredeyse bu nedenle borçlu çıkarma çabasında. Transparency International ise yolsuzluk indeksi yapmış, Türkiye'ye not vermiş. Bu üç rapor, aynı gün birbiri ardına yayınlandı. Ne tesadüf değil mi? TARİHİ OLAYLARIN YAŞANDIĞI BİR DÖNEMDE CHP'NİN GÜNDEMİNE BAKIN! İçeride ve dışarıda tarihi olayların yaşandığı bir süreçte ana muhalefet partisi CHP'nin gündemine bakın; Cumhurbaşkanına hakaret, Atatürk'ün posterinin indirilmesi... Özellikle Atatürk'ün posterinin indirilmesi meselesi medyada manşetlere taşınarak yeni bir kavganın fitili ateşlendi. Duracağı da yok. Her gün yeni bir boyut ekleniyor. Kavga, CHP Ankara Milletvekili Aylin Nazlıaka'nın 'Atatürk'ün fotoğrafını gözlerimin önünde bir CHP'li milletvekili indirdi' iddiasıyla başladı. O iddiayı CHP Yalova MilletvekiliMuharrem İnce doğruladı ve Kılıçdaroğlu'nu suçladı: 'Ben lider olsam, bu skandalı 15 dakikada ortaya çıkarırım.' Peki, suçlanan o milletvekili kimdi? Onun da kim olduğunu CHP eski milletvekili Şahin Mengü açıkladı: CHP İzmir Milletvekili Zeynep Altıok. Bu suçlamalara Altıok'un cevabı netti: 'O fotoğrafı ben indirmedim. Haksız bir suçlama. Her şeyin bir etik çerçevede gerçekleşmesi lazım. Olmayan bir şeyi kanıtlamak bana düşmez. Dolayısıyla ben sadece böyle bir şey olmadığını söyleyebilirim. Bunu konuşmayı bile zul görüyorum. Ben bir Cumhuriyet kızıyım.' 'Cumhuriyet kızı' Altıok'un son kurultaydan sonra Kılıçdaroğlu tarafından CHP MYK'sına atanması tartışmaları daha da alevlendirdi. En sert eleştiriyi de bizzat Cumhuriyetçiler yaptı. Bu durum, tartışmayı daha da vahim bir noktaya taşıdı ve iki milletvekilinden hangisinin doğru söylediği çok daha merak edilir oldu. Kılıçdaroğlu konunun araştırılmasını istedi. Bakalım araştırma gerçeği mi ortaya çıkartacak yoksa olayın üstünü örtmenin yolu mu aranacak. Her ihtimalde Kılıçdaroğlu'nun işi zor... Ya yeni atadığı MYK Üyesi Altok ya da Milletvekili Nazlıaka 'yalan' söylüyor. Bunun ortaya çıkmasının da bir bedeli olacak. Ama şu gerçek ne yazık ki hiç değişmeyecek: Siyaset üretmeyen CHP, daha çok böyle parti içi tartışmalarla gündemi meşgul edecek. Ülkeye de CHP'ye de yazık. GÜLEN İLE AYNI ÇİZGİYE GELDİKTEN SONRA HDP'LİLER DE AĞLAMAYA BAŞLADI! Osman Baydemir, meclis kürsüsünde ağlayarak teröristler için aman dilemiş. Hiç mi Allah'tan korkmuyorsunuz onları öldürürken, demiş bir de. Market sahibi bir dostum anlatmıştı. Bir müşteri markete gelmiş. Aramış, taramış fakat bir türlü aradığını bulamamış. Sonra da var gücüyle bağırmış: Hiç mi Allah'tan korkmuyorsunuz kardeşim, bu kadar güzel markete bir içki koymamışsınız! Market sahibi dostum gülmüş, beyefendi, demiş, zaten Allah'tan korktuğumuz için içki koymadık.. Gülen'le tanış olduktan ve aynı çizgiyi bulduktan sonra bu HDP'lilere de bir hal oldu. Daha önce yerli yersiz Selahaddin Demirtaş da ağlamıştı hatırladığım kadarıyla. Şimdi de Baydemir aynı seremoniyi oynadı. Üst akıl birlikteliği işte bu: Döverken ağlama, yani Yahudi taktiği. Ya da üzüm üzüme baka baka kararır, körle yatan şaşı kalkar gibi özdeyişlerin hayat ironisi. Paralel yapının Nur cemaatinden bir gruba yaptıkları alçak saldırı; onlarca masum insanın özgürlüklerine konulan kalleş hacir, aynı insanların itibarlarını yok etme adına yapılan kahpelikler, yargı ve emniyette elde edilen gücü, bütün suçu Gülen'in bazı düşünce ve eylemlerini doğru bulmadığını ifadeden ibaret bu kişilere her türlü hukuk dışılığı, gayr-i ahlakiliği, gayr-i insaniliği mubah gören bir zalimlikle kullanış; kendilerine senelerce kol kanat germiş, kendilerine yurt içinde ve yurt dışında bunca süre alan açmış hükümete, iktidara ve devlete hiç olmaması gereken zamanda, hiç olmaması gereken yerde yine aynı kalleşlik ve kahpelikleri kullanarak darbe girişiminde bulunuş; devlete ait bütün birimleri teker teker ele geçirdikten sonra, bütün bu gücü, sırf dünyevi hırs uğruna yabancılara peşkeş çekiş, devlete ait sırları iç ve dış ihanet odaklarına servis ediş; devletin ve milletin Paralel yapıyla mücadelesini farz kılarken, Gülen'in bu mücadele karşısında yalnız bırakıldığından şikayetle davranışlarını tasvip etmeyen herkesi dilsiz şeytana benzetişi bir hayat ironisi değil de nedir? PKK, kırk yıldır haklarını savunduğunu iddia ettiği yöre halkına her türlü ahlaksız zulmü reva gördüğü; çözüm süreci vesilesiyle devletin uzattığı şefkat elini sırf bu süreci sabote uğruna karşılıksız bıraktığı; son altı aylık zaman diliminde, yüzlerce insanı, yaşlı, genç, çocuk, bebek ayırımı yapmadan katlettiği, camileri, okulları, hastaneleri, iş yerlerini kundakladığı, yakıp yıktığı, binlerce insanın evini, köyünü, beldesini terk etmeye zorladığı ortada iken; ve devletin bunlarla mücadelesi farz haline gelmişken, Osman Baydemir'in hiç utanmadan, hiç sıkılmadan sahte göz yaşlarıyla ağlayıp dini bir kavram olan Allah korkusunun arkasına sığınması ve bu kavramla devleti kendisi için beka mücadelesi olan bir mücadeleden vaz geçirmeye çalışması ya da vaz geçireceğini umması yine böylesi bir ironinin görüntüsü değil de nedir? Her iki yapı da, devletin sabır cidarlarını çok zorladılar; ve sonun da başarılı da oldular. Şimdi onlarla devlet konuşuyor, iyi de konuşuyor. Efendimiz, Allah bir kulu hakkında kötülük murat ettiğinde onu gözlerine malik kılar, o istediği zaman ağlar, buyurur. Bizler, Baydemir cinsi ağlayanlara çok zaman öncesinden aşinayız.. TÜRKİYE FETÖ İLE MÜCADELEDE CUMHURBAŞKANI'NA BÜYÜK TEŞEKKÜR BORÇLU Her gün biraz daha görüyoruz, anlıyoruz ki, taviz vermeyen, kararlı, yüzyılda bir çıkacak bir lider Tayyip Erdoğan olmasaydı bugün Türkiyemiz Paralel Yapı tarafından idare edilecekti. Çok büyük bir tehlikenin, uçurumun yanından kurtuluşumuzu FETÖ ile mücadeleyi prensip edinen Cumhurbaşkanımıza borçluyuz. Bir an düşünelim, 100 yıl önce, İngiliz-Fransız-Masonların kontrolündeki İttihat-Terakki, Sultan Abdülhamit'i deviremeseydi, Osmanlı İmparatorluğu parçalanır mıydı? Birinci Dünya Savaşı'na Enver ve adamlarının akıl almaz, mantık kabul etmez rezaletleri sonucu katılmasaydık, Türk-Osmanlı İmparatorluğu paramparça edilebilir miydi? 100 yıl sonra, çok büyük bir tehlikenin eşiğinden döndüğümüzü bir an olsun, unutmayalım. Eğer 17-25 Aralık darbesinde başarılı olsalardı, devletimizin direksiyonunda bulunacak FETÖ'cülerle beraber hareket edecek statükocular, acaba Anadolu'nun bağrına dayanan hançeri çıkarabilir miydi? FETÖ darbe teşebbüsünün üzerinden 2 yıl geçti. Mücadelede durum nasıl? Devlet kararlı. Topyekün mücadele kararları uygulamaya sokuluyor. HSYK yargı içindeki FETÖ mensuplarını temizlemek hususunda son derece kararlı hareket ediyor. Son olarak,KOZMİK ODAYA girilişin kılcal damarlarını aydınlatacak, o dönemin halim savcılarına karşı, soruşturma izni verilmesi çok önemli adımlardan birisidir. Aynı ataklığı, kararlılığı üniversitelerde görmek istiyoruz. Rektör seçimleri parantezinde, kararlı öğretim üyelerinin birer birer, korkmadan ortaya çıkmaları sevindirici gelişmelerdir. Nitekim Türkiyemiz'in son derece önemli üniversitelerinden birisi olan Akdeniz Üniversitesi rektörlüğüne aday olan Prof. Dr. İbrahim Demir'in, 'PARALEL YAPIYLA İLGİLİ ADIMLARI ATACAĞIM' demesi dikkat çekti. Hatırlarsak, 14 Haziran 2012'de Akdeniz Üniversitesi'nde yapılan seçimde ikinci çıkan Demir, YÖK tarafından Cumhurbaşkanlığı'na gönderilen listede birinci sırada yer almıştı. Ancak İbrahim Demir yerine YÖK'ün listesinde ikinci sıraya düşen öğretim üyesi atanmıştı. Daha sonra, AÜ Rektörüğü YÖK tarafından görevden alındı. Paralel Yapı'yla ilişkili olduğu iddia edilen kişilerle doldurulduğu konusu üzerine soruşturma başlatıldı. PKK'YA DOKUNAN YANIYOR. İŞTE SON ÖRNEK! Kürt sanatçı Çiyager (Mehmet Karakuş), belki de olmayacak bir şey yaptı; HDP ve PKK'yı eleştirme gücünü gösterdi. Star'dan Kemal Gümüş'e konuşan Çiyager, hendek terörünü gördükten sonra HDP'ye oy verdiğine pişman olduğunu açıkladı ve ekledi: 'Kandırıldık, uyanın ey Kürtler.' Çiyager, cesaretinin bedelini ise dün evinden çıkarken öldüresiye dövülerek ödedi. PKK'lı bir grubun linç girişimi sonucu sanatçı, ağır yaralı olarak hastaneye kaldırıldı. Hasta yatağında çekilen fotoğraflar ise korkunçtu; basit bir eleştiri yaptığı için sanatçı neredeyse canından oluyordu. Sadece darp edilse neyse; sanatçı hakkında PKK ve PKK yanlısı medyada büyük bir karalama kampanyası başlatıldı. Sanatçının önce kişiliği, sonra da kendisi linç edilmeye çalışıldı. Örgüt kaynaklı şiddet olayları elbette şaşırtıcı değil; PKK ve HDP'yi az buçuk eleştirmeye kalkanlar, böyle benzer saldırılara maruz kaldı. 6-7 Ekim olayları sırasında PKK ve HDP'nin, kendisinden olmayan sıradan insanları dahi nasıl hunharca katlettiğine şahit olduk. Ancak buna rağmen entelektüel camia hâlâ PKK ve HDP'yi himaye etmeyi sürdürüyor. 'KILIÇDAROĞLU VE SELO'YA BİR HABERİM VAR! 2027 SEÇİMLERİNİ DE AK PARTİ KAZANACAK' Lenin 'Mustafa Kemal Paşa'yı takdirle izliyorum, bir burjuva devrimi yapıyor' demiş ve Ankara'yı desteklemişti.Çok kötü yanılıyordu... Yapılan bir burjuva devrimi değil bir bürokrat devrimiydi. Daha doğrusu, bürokrat sopasıyla bir 'uygarlık değişimi' programı... Aslında, 1839 yılında Tanzimat Fermanı'yla başlayan hareketin 'radikal' bir çehreye bürünmesi. O kadar. Bu, gene gençliğimizin çok gözde bir lafıyla, bir 'üstyapı' devrimiydi. Bürokratlar, bir yandan gayrımüslim burjuvanın belini kırarken bir yandan da Türk burjuvası 'yetiştirmeye' çalıştılar ama bu çok sınırlı kaldı. (Aslında buna İttihatçılar '10'lu yıllarda' başlamışlardı, İaşe Nazırı Kara Kemal eliyle.) Bu yetiştirilenler, bürokrasinin elindeki devlet tarafından çeşitli şekillerde korumaya alındılar (gümrük duvarları, ithal ikamesi, kambiyo rejimi, vb.) Ortaya, ürkek ve bürokratlara göbeğinden bağımlı bir 'zenginler zümresi' çıktı, burjuva değil. Bu 'oligarşiye' aydınlar da (çoğu farkına bile varmadan) katıldılar. Burjuva, asıl şimdi şimdi oluşuyor. Bürokrasiyle çatır çatır çatışarak. Bu burjuva elbette operaya giden, tablo koleksiyonu yapan Fransız tipi burjuva değildir. Bu gibi alafranga marifetler 'Kemalist İstanbul zenginlerine' bırakılmıştır. Bu burjuva, Müslüman Anadolu burjuvasıdır. İstanbullu besleme zenginden bir farkı da, oluşturduğu refahtan halka da pay vermesidir! Halk da, onu aç bırakmış olan bürokrasiye ve bunun kanatları altındaki İstanbul zenginlerine karşı, yeni burjuva sınıfını can-ü gönülden destekliyor. Ne idüğü belirsiz cumhuriyet ekonomisini sevmemişti, şimdi 'kapitalizm gibi kapitalizmi' sevdi. Çünkü burjuva sınıfına eklenme, yani sınıf atlama yolu da işini bilene henüz açıktır. (Marksist tahlil işte böyle yapılır bre ahmak Marksistler.) İşte bu yüzden 2002, 2007, 2011 ve 2015 seçimlerini AKP kazanmıştır, 2019, 2023 ve 2027 seçimlerini de AKP kazanacaktır. Kemalist bürokratik oligarşi, yirmi birinci yüzyılın başında iktidardan düşmüştür ve bir daha geri gelmeyecektir. Müzesini ziyaret etmek isteyen CHP Genel Merkezi'ne çay içmeye gidebilir. 'Kemalist kedi' Şero'ya ciğer götürmeyi de unutmayın TÜRKİYE'YE SIFIR NOKTASINDAKİ SON KÖYÜ YAMADİ DÜŞÜYOR FARKINDA MISINIZ? Türkmen Dağı'nın Türkiye sıfır noktasındaki son köyü Yamadi'ye doğru yüzlerce askerle saldırıya geçti. Elimizden geleni yapıyoruz ama durum gittikçe kötüleşiyor. Sınır hattına doğru savunma hattımızı yararak 3 kilometre mesafe aldılar. Üzerimize doğru geliyorlar. Şu anda Yamadi köyüne yakın Kızıldağ eteklerindeki çadır kentlerde bulunan ailelerimiz kuşatma riski altında kaldı. Yamadi ve sınıra yakın köylerdeki ve çadırlardaki sivil halkımız eşyalarını toplamaya ve bölgeyi terk etmeye başladı. Önümdeki metne bakakaldım. 'Ne yapabilirim' sorusunu sordum kendime. Uzun uzun cevabı düşündüm. Duadan başka elimden gelen bir şey yoktu. Çaresizlikten başka yapacak hiçbir şey.' Yukarıda okuduğunuz bu metin, perşembe akşam saatlerinde telefonuma düştü. Suriye'nin Yamadi ve Kelez yerleşimlerindeki Türkmen mücahitlerin çağrısı idi. Belki siz bu satırları okurken Yamadi, 45. Tepe, Kelez; tamamı düşmüş olacak. Binlerce kilometre öteden gelip Suriye'yi vuran Rusya için ağzından tek bir cümle, tek bir sözcük çıkmasın. Mezhep gayretiyle insanları kıtır kıtır doğrayan Hizbullatçılara, İran askerlerine karşı lâl kesil. Fakat hadi durma. 'Türkiye'nin Suriye'de ne işi var' diye böğür o bet sesinle. İki silah verince, iki battaniye gönderince memleketi şikâyete koş. 'Türkiye teröre destek veriyor. Bu Recep Tayyip Erdoğan da zaten diktatör' diyerek yaltaklan efendilerine. Sakın okulları ateşe verenlere, beşiğe, Kur'an'a bomba bağlayanlara, 1 ton patlayıcı ile sivilleri havaya uçuranlara 'terörist' deme a gebeş. Terörist olan biz olalım, memleket olsun, Türkiye olsun. Hatta bununla da yetinme. Bir haber yap mesela. 'Rus pilotu ben öldürdüm' diyen vatandaşını Rus makamlarına ispiyonla. Putin'e konum at hatta. Durma sakın. Rusya'ya 'öldüreceksiniz bu AKP'lileri öldürün' de ve insanları kurtarma sektöründe çalıştığını düşünmemizi sağla. Düşsün her yer. Düşsün insanlığımız. Türkmenler zaten ölsün. Ölsünler zaten. Kimi kimsesi yok, denklemde yeri yok ki Türkmenlerin. Nusayri olsalar İran koşar gelir, Kürt olsalar Amerika koşar gelir, rejim yanlısı olsalar Rusya koşar gelir. Hadi durma. 'Tamam işte. Türkmenlerin imdadına da Türkiye yetişsin' de. Türkiye'nin Suriye konusunda elini ayağını bağlamak için elinden gelen her şeyi yaptığını da unuttur bize. Eline geçen her fırsatta Türkiye'yi zor durumda bırakacak bin türlü pisliği yaptığını da unuttur. Bu arada düşsün her yer. Düşsün insanlığımız.