Pasifik'te Çin ve Japonya, ABD için yalnız ekonomik dengeleri değiştirecek adımları atmıyorlar, siyasi olarak da, 2. Dünya Savaşı sonrası oluşan dengeleri de değiştirecek yeni bir siyaseti devreye sokuyorlar. Böyle olunca Kafkasya-Ortadoğu-Akdeniz hatta Doğu Avrupa coğrafyası, ABD için, yalnız Türkiye-Mısır-Suudi Arabistan-İsrail gibi "eski" müttefiklerle "idare" edilecek bir coğrafya olmaktan çıkıyor.
Daha doğrusu, eski müttefikler -stratejik ortaklar- artık eskisi gibi değil. Örneğin Türkiye, yetmişli, seksenli hatta doksanlı yıllardaki Türkiye'den çok farklı. Güçlü bir Türkiye, hiç şüphesiz, Pasifik'te oluşan yeni durum kadar, yeni bir gelişme.
Bugün Suriye meselesinde ve buna bağlı olarak, bölgesel terörle mücadelede Türkiye ile ABD arasında ortaya çıkan farklılıklar, örneğin ABD'nin PKK'nın doğrudan bir kolu olan YPG'yi terör örgütü olarak görmemesi politik taktik bir pürüz değildir, doğrudan, yukarıda bahsettiğimiz kararsız denge hali stratejisinin bir sonucudur.
Aynı şekilde ABD, Rusya ve İran ile de bu belirsizlik dengesini koruyor. Örneğin, yakında Hizbullah hakkında İsrail'le ABD'nin bakışı çok farklı olabilir. Bu açıdan, tam şu sıralar gerçekleşen bazı temas ve açıklamalar kimseyi şaşırtmasın. Türkiye, çıkarları gereği, bölgede ABD'den çok farklı davranabilir, bu hiç şüphesiz niteliksel olarak, yeni bir denge haline ve köklü bir krize tekabül etmez ama eskiye göre de hayli farklı bir durumdur.
Bu açıdan Türkiye'nin, ekonomiden dış politikaya kadar olan bütün yönelimlerini, tam şu sıralar, eskisi gibi ABD'ye endeksleyerek tartmak ve buna bağlı olarak yorumlamak(-kriz var ya da yok demek-) hayli yanıltıcı olabilir.
Bu bağlamda Türkiye-AB ve Türkiye-ABD ilişkilerinde ve denklemlerinde AB'nin ve ABD'nin, şimdiye değin, görülen belirleyici hali de artık yoktur. Türkiye, hem iç siyasetini hem de bölgesel siyasi duruşunu doğrudan uzun vadeli çıkarları çerçevesinde belirlemeye başlamıştır. Böyle olunca Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın dün ABD'ye dönük eleştirisi, bu yeni durumun olağan günlük politik gelişmelerindendir sadece.
Aynı şekilde, Türkiye-İsrail ilişkilerinde gözlemlenen düzelme ve yeni bir dönem işareti de Türkiye'nin çok yönlü, yapıcı bölgesel politikasının bir sonucudur. Ve burada çok önemli gelişmelere hazır olalım. Almanya Başbakanı Merkel'in ziyareti Türkiye-AB ilişkilerinde, yeni bir dönemi -mülteci sorunu dolayısıyla da olsa- umarız başlatır. Daha doğrusu, umuyoruz ki Almanya Türkiye'yi anlamaya başlamıştır. Türkiye'yi anlamaya başlamak hem AB hem de ABD için, aynı zamanda, kendi krizlerini anlamaya başlamanın da adımıdır.
Cemil Ertem/Milliyet