Zarrab'ı tanımam. Ona yönelik müspet veya menfi kuvvetli bir duygum da yok. Çok varlıklı bir aileden geldiğini, yani İran ile ticarete aracılık etmesinden önce de zengin olduğunu biliyorum. İnsan ticaret yapan bir canlı. Ticaretin insanın bekası ve refahı yanına özgürlüğüne katkısı da açık bir gerçek. Bazı liberal yazarların hayal ettiği gibi serbest ticaret tek başına savaşı önlemenin, barışı tesis etmenin ve korumanın aracı olamaz, ama ticaretin barışa da kültürlerin karşılıklı etkileşimine de katkıları olduğu sabit.
Ticaret bir şahsın, dinin, ülkenin değil insanlığın ürünü. Dolayısıyla, anormal olan ticaretin olması değil önlenmesi. Ticareti engellemeye kalkarsanız insanlar ticaret yapmanın yeni yollarını arar ve bulur. Ayrıca, ticarete engel olmanın çoğu zaman hedefe ulaşmaya yetmediğini de görüyoruz. Ülkelere konan ticarî ambargo iktidar sahiplerine değil sıradan halka zarar veriyor. Meselâ ABD yıllarca Irak'a ambargo uyguladı ve Saddam keyif çatmaya devam ederken Irak'ta çocuk ölümleri tavan yaptı. Rusya'ya uygulanan ambargo Rusya'yı diz getiremediği gibi halkın Putin arkasında kenetlemesine de yol açıyor. Japonların Pearl Harbour baskınının sebebi ABD'nin Japonya'ya uyguladığı ambargoydu. Bu yüzden, ticareti engellemenin uluslararası ilişkilerde araç hâline getirilmesi yanlış. Liberal filozoflar buna daha önce birçok kere işaret etti. Meselâ Bastiat "sınırlardan mallar geçmezse ordular geçer" demişti.
Bu çerçevede ABD'nin İran ile ticareti suç ilân etmesinin insanî hayatın akışına ve doğasına aykırı olduğu kanaatindeyim. ABD'nin bunu yapmaya hakkı olmadığını düşünüyorum. Üstelik ABD'nin bu bakımdan çifte standartlı olduğunu, başka ülkelere yasakladığı şeyleri büyük ABD şirketlerinin yaptığını biliyoruz. Benim derdim Zarrab'a ne olduğu değil, 'ben güçlüyüm, istersem ticarete keyfî sınır getiririm' tavrı.
Atilla Yayla/Yeni Yüzyıl