Mart ayında ABD'nin Boston kentinde, hostesin "bakışlarını beğenmediği" iki Müslüman kadın uçaktan indirildi. 3 Nisan'da Müslüman bir aile, ABD'li havayolu şirketi United Airlines'a ait uçaktan "uçuş güvenliği" gerekçe gösterilerek indirildi. Yine nisan ayında California Üniversitesi son sınıf öğrencisi olanKhairuldeen Makhzoomi uçuş esnasında amcasıyla telefonla konuşurken "İnşallah" dediği için kabin memurunun dikkatini çekti. Genç kadın uçaktan indirildi, arandı ve hiç sebep olmaksızın uçağa geri dönmesi engellendi.Amerikan İslam İlişkileri Konseyi, "Müslüman yolcuların en dayanaksız gerekçelerle uçaklardan indirilmesinden bıktık" diye açıklama yapıyor, ama işe yaramıyor.
Batı basınında İslam'a, Hz. Muhammed'e, Müslümanlara ve Müslüman topluluklara liderlik edebileceğinden kuşku duyulanlara hakaret etmek hobi haline geldi. İngiltere'de Erdoğan'a hakaret içerikli şiir yarışması düzenlendi. Sadece Ortadoğu'daki Müslümanlar değil, uluslararası sisteme entegre Müslümanlar da Batı'nın tahrik ve meydan okumasıyla karşı karşıya. Ayrımcılık yoluyla saf tutmaya zorlanıyorlar. "Ya radikalleş ve düşmanım ol. Ya itaat et, kölem ol." Zorlandığımız tercih bu.
Bireylere yapılan dayatma bu ve elbette bunun devlet versiyonu da var: "Ya uluslararası mekanizmalardan, evrensel normlardan, bizim tarif ettiğimiz hukuk, demokrasi normlarından koparak etrafınıza duvar örün, kapalı sistem haline gelin ve düşman devlet safına geçin ya da Batılı değerler sistemine biat edin, Batılının siyasi, kültürel ve ekonomik hükümranlığına boyun eğin" deniliyor.
Bu ikisinden birini tercih etmemek, hayati önem taşıyor. Nitekim Türkiye "Hayır, bu ikisinden birini seçmeyeceğiz" diyor. "Tam burada duracağız ve kendimiz olmaya devam ederek sizi eleştirmeye devam edeceğiz." Türkiye bu yüzden kötü oluyor.Bu yüzden Erdoğan'a edilen hakaretler ve onu aşağılamak için çizilen karikatürlerin sayısı bütün devlet başkanları, hatta gerçek diktatörler için yapılanlardan fazla.
Nihal Bengisu Karaca/Habertürk