Fetullahçılarla yakınlığıyla da tanınan Fehmi Koru, biraz da güncelden faydalanma güdüsüyle olacak, 17-25 Aralık olaylarından hareketle hazırlanmış bir kitap yayımladı: 'Ben Böyle Gördüm' ismiyle.
Koru; her ne kadar objektif bir gazeteci olarak meseleye bakıyormuş gibi davransa da ya da öyle algılanılması için özel bir yöntem uygulamaya çalışsa da, kitap satır aralarıyla beraber okunduğunda, yapılmak istenenin son tahlilde Fetullah Gülen'in bu meseleden yırtma ihtimaline dair kapıları açık tutmaya yönelik çabalar olduğu dikkatlerden kaçmıyor. Mesela; "Tayyip Erdoğan, 25 Aralık öğleden sonra buluştuğumuzda, haklı olarak, 'Mektubun samimiyetine inanalım mı?' sorusunu bana yönelttiğinde ne diyeceğimi bilemedim. Olana hâlâ akıl erdiremediğimi itiraf ederim. Fetullah Gülen'in Cumhurbaşkanı Gül'e hitaben mektupta yazdıkları ile onun yerine hareket ettiği düşünülen kişilerin yaptıkları arasında dağlar kadar fark var. Tayyip Bey'e ABD'den getirdiğim izlenimleri aktardığım o gün, 'aranızın hep açık kalmasını isteyen, savaş başlatmak amacıyla kenarda bekleyen birilerinin işi olabilir' yorumunu getirdiğimi hatırlıyorum. Gülen değil de onun gücünü kullanan başkaları. 'Peki ya tapeler, kasetler?' Onları da iki tarafı birbirine kırdırmak isteyen bir güç devreye sokmuş olabilir. Bir yabancı güç." (önemine binaen bazı satırların altını ben çizdim) Görüldüğü gibi Fehmi Koru olup bitenlerle Fetullah Gülen'i ayrıştırmak istediği gibi, dinlemelerinde Fetullahçı elemanlar tarafından yapıldığına inanmıyor. Kitaptan daha fazla alıntı yapmak bir gazete köşe yazısının sınırlarını aştığı için bu bağlamda küçük bir anekdotla yetineceğiz. Ayrı bir başlık olarak yazdığı 'efsunlu, gizemli kişilik' bölümüne ve tamamına baktığımızda kitabın, Koru'nun bugün de aynı kanaatlerini koruduğunu görmekteyiz. O kadar ki; sadece birey olarak Gülen'i değil, Gülen'in yakın çevresini de koruma çemberine alabilmek için Sayın Koru; paralel içinde bir 'paralel'den söz etmekte. Bu istek ve arzusunu gerçekleştirmek içinse bazı müşahhas önerilerde bulunmakta.
Koru'ya göre davalar münhasıran devlet memurları için açılmalı, (nasıl olsa onların sayısı çok, özgül ağırlıkları düşük) bu davalara siviller dâhil edilmemeli. Cemaatin varlıklarına (okullar, medya organları, bankalar, şirketler vs.) el konulmamalı, kayyum atanmamalı. Hele hele yurtdışındaki okullarına zinhar dokunulmamalı. Paralelci temizliği adı altında kıyım yapmaktan bir an önce vazgeçilmeli vs.
Şimdi, sorulması gereken şu; "Sizce de, birileri Fetullahçı Terör Örgütü davalarını sulandırmak ve anlamsızlaştırmak için özel bir gayret sarf etmiyor mu?"
Hüseyin Besli/Akşam