DOKUNULMAZLIK TABU OLMAMALI. SAVAŞ ÇAĞRISI CEZASIZ KALMAMALI
Burada bir şey itiraf etmem gerek: HDP ile ilgili bu güne kadarki öngörülerimde yanıldım. 7 Haziran'dan önce de, 1 Kasım akşamı da bu partinin Meclis'e girmesinin Türkiye demokrasisini güçlendireceğini, temsil açısından HDP'li bir Meclis'in çok daha sağlıklı olacağını ve Meclis'te olmadıkları takdirde tansiyonun artacağını söyledim. Ancak HDP Meclis'e girince bunların hiçbiri olmadı...
Siyaset yapmadı. Onun yerine şiddet üretme mekanizmasının parçası oldu.
Tansiyon düşmedi. Aksine 7 Haziran'ın hemen ertesinde PKK'nın başlattığı savaş giderek arttı.
Ona siyaset yapsın, sorunlarını Meclis'te çözsün diye oy verenleri dinlemedi. Onun yerine seçmenini PKK terörünün cephanesi olarak kullanmayı tercih etti. Evlerin boşalmasına, hendeklerin kazılmasına, çocukların ölmesine 'direniş' dedi.
Bütün bunlar gözümüzün önünde yaşanmışken Selahattin Demirtaş ve Figen Yüksekdağ'ın şiddeti ve terörü öven, kışkırtan ve savaşmayı teşvik eden sözleriyle ilgili artık sessiz kalınmaması gerektiğini düşünüyorum.
Size perşembe günü Gülay Göktürk'ün AKŞAM'daki köşesinde yayımlanan 'Dokunulsun mu dokunulmasın mı?' başlıklı yazısını okumanızı tavsiye ederim. Gülay Hanım'ın da dediği gibi açıkça şiddet övgüsü içeren, hatta terör kışkırtıcılığı yapan açıklamaların görmezden gelinmesi esasen çözüm sürecinin hatırına siyaset-yargı ve toplum arasındaki sessiz bir anlaşmanın, barış umudunun bir sonucuydu. Hukuk önünde eşitlik ilkesi işlese durum çok farklı olurdu...