Ölümden sonraki hayat tarih boyunca her insanın merak konusu olmuştur. Bu konuda sayısız kitaplar yazılmış ve birçok insan bu konuda farklı teoriler geliştirilmiştir. Ölümden sonra dönüş olmadığına göre bu konuda yazılanlar ve söylenilenler tamamen spekülasyonlardan ibaret. Peki bu konuda en doğru kaynak nedir? Allah'ın insanlığa indirdiği son ilahi mesaj olan Kur'an-ı Kerim ölümden sonraki hayat hakkında bize en doğru bilgiyi vermektedir. İşte Kuran ayetleri ışığında ölümden sonraki hayat… Her nefis ölümü tadıcıdır. Biz sizi, şerle de, hayırla da deneyerek imtihan ediyoruz ve siz bize döndürüleceksiniz. (Enbiya Suresi,35) 'ALLAH BİLENDİR' Allah sizi yarattı, sonra sizi öldürüyor, sizden kimi de, bildikten sonra bir şey bilmesin diye, ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilir. Şüphesiz, Allah bilendir, her şeye güç yetirendir. (Nahl Suresi, 70) Senden önce hiç bir beşere ölümsüzlüğü vermedik; şimdi sen ölürsen onlar ölümsüz mü kalacaklar? (Enbiya Suresi,34) Allah'ın izni olmaksızın hiç bir nefis için ölmek yoktur. O, süresi belirtilmiş bir yazıdır. Kim dünyanın yararını (sevabını) isterse ona ondan veririz, kim ahiret sevabını isterse ona da ondan veririz. Biz şükredenleri pek yakında ödüllendireceğiz. (Al-i İmran Suresi,145) Gerçek şu ki, göklerin ve yerin mülkü Allah'ındır; diriltir ve öldürür. Sizin Allah'tan başka veliniz ve yardımcınız yoktur. (Tevbe Suresi, 116) O'ndan başka ilah yoktur; diriltir ve öldürür. Sizin de Rabbinizdir, geçmiş atalarınızın da Rabbidir. (Duhan Suresi, 8) De ki: 'Eğer ölümden veya öldürülmekten kaçıyorsanız, kaçış size kesin olarak bir yarar sağlamaz; böyle olsa bile, pek az (bir zaman) dışında metalanıp-yararlandırılmazsınız.' (Ahzab Suresi, 16) 'ALLAH HABERDARDIR' Kıyamet saatinin bilgisi, şüphesiz Allah'ın katındadır. Yağmuru yağdırır; rahimlerde olanı bilir. Hiç kimse, yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç kimse de, hangi yerde öleceğini bilmez. Hiç şüphesiz Allah bilendir, haberdârdır. (Lokman Suresi, 34) Her nerede olursanız, ölüm sizi bulur; yüksekçe yerlerde tahkim edilmiş şatolarda olsanız bile.1 Onlara bir iyilik dokunsa: 'Bu, Allah'tandır' derler; onlara bir kötülük dokunsa: 'Bu sendendir' derler. De ki: 'Tümü Allah'tandır.' Fakat, ne oluyor ki bu topluluğa, hiç bir sözü anlamaya çalışmıyorlar? (Nisa Suresi, 78) De ki: 'Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp-buluşacaktır. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de bilen (Allah)a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir.' (Cum'a Suresi, 8) 'ALLAH, İNSANLARA KARŞI FAZL SAHİBİDİR' Binlerce kişinin ölüm korkusuyla yurtlarından çıktıklarını görmedin mi? Allah onlara: 'Ölün' dedi, sonra da onları diriltti. Şüphesiz Allah, insanlara karşı fazl sahibidir. Ancak, insanların çoğunluğu şükretmez. (Bakara Suresi, 243) 'Rabbim, Sen bana mülkten (bir pay ve onu yönetme imkanını) verdin, sözlerin yorumundan (bir bilgi) öğrettin. Göklerin ve yerin yaratıcısı, dünyada ve ahirette benim velim Sensin. Müslüman olarak benim hayatıma son ver ve beni salihlerin arasına kat.' (Yusuf Suresi, 101) De ki: 'Şüphesiz benim namazım, ibadetlerim, dirimim ve ölümüm alemlerin Rabbi olan Allah'ındır.' (En'am Suresi, 162) O ölüden diriyi çıkarır ve diriden ölüyü çıkarır, ölümünden sonra da yeri diriltir. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız. (Rum Suresi, 19) Ve derlerdi ki: 'Biz öldüğümüz, toprak ve kemik olduğumuzda mı, gerçekten biz mi diriltilecekmişiz?' 'Önceden gelip-geçmiş atalarımız da mı?' De ki: 'Şüphesiz, öncekiler de ve sonrakiler de.' 'Bilinen bir günün belli vaktinde mutlaka toplanacaklardır.' (Vakıa Suresi, 47-50) O ölüden diriyi çıkarır ve diriden ölüyü çıkarır, ölümünden sonra da yeri diriltir. İşte siz de böyle çıkarılacaksınız. (Rum Suresi, 19) Allah, rüzgarları gönderir, onlar da bulutu kaldırır, böylece biz onu ölü bir beldeye sürükleriz, onunla, yeri ölümünden sonra diriltiriz. İşte (ölümden sonra) dirilip- yayılma da böyledir. (Fatır Suresi, 9) Taneyi ve çekirdeği yaran şüphesiz Allah'tır. O, diriyi ölüden çıkarır, ölüyü de diriden çıkarır. İşte Allah budur. Öyleyse nasıl oluyor da çevriliyorsunuz? (En'am Suresi, 95) Ölü toprak kendileri için bir ayettir; biz onu dirilttik, ondan taneler çıkarttık, böylelikle ondan yemektedirler. (Yasin Suresi, 33) Ey insanlar, eğer dirilişten yana bir kuşku içindeyseniz, gerçek şu ki, biz sizi topraktan yarattık, sonra bir damla sudan, sonra bir alak'tan (embriyo), sonra yaratılış biçimi belli belirsiz bir çiğnem et parçasından; size (kudretimizi) açıkca göstermek için. Dilediğimizi, adı konulmuş bir süreye kadar rahimlerde tutuyoruz. Sonra sizi bebek olarak çıkarıyoruz, sonra da erginlik çağına erişmeniz için (sizi büyütüyoruz). Sizden kiminizin hayatına son verilmekte, kiminiz de, bildikten sonra hiç bir şey bilmeme durumuna gelmesi için ömrün en aşağı ucuna (yaşlılığa) geri çevrilmektedir. Yeryüzünü kupkuru ölü gibi görürsün, fakat biz onun üzerine suyu indirdiğimiz zaman titreşir, kabarır ve her güzel çiftten (ürünler) bitirir. (Hac Suresi , 5) Şimdi Allah'ın rahmetinin eserlerine bak; ölümünden sonra yeryüzünü nasıl diriltmektedir? Şüphesiz O, ölüleri de gerçekten diriltecektir. O, her şeye güç yetirendir. (Rum Suresi, 50) Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ard arda gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (Bakara Suresi, 164) Gece ile gündüzün ardarda gelişinde (veya aykırılığında), Allah'ın gökten rızık indirip ölümünden sonra yeryüzünü diriltmesinde ve rüzgarları (belli bir düzen içinde) yönetmesinde aklını kullanan bir kavim için ayetler vardır. (Casiye Suresi, 5) 'KIYAMET SAATİNİN İLMİ O'NA DÖNDÜRÜLÜR' Kıyamet-saatinin ilmi O'na döndürülür. O'nun ilmi olmaksızın, hiç bir meyve tomurcuğundan çıkmaz, hiç bir dişi gebe kalmaz ve doğurmaz da. Onlara: 'Benim ortaklarım nerede' diye sesleneceği gün, dediler ki: 'Sana arzettik ki, bizden hiç bir şahid yok.' (Fussilet Suresi, 47) Saatin (kıyametin) ne zaman demir atacağını (gerçekleşeceğini) sorarlar. De ki: 'Onun ilmi yalnızca Rabbimin katındadır. Onun süresini O'ndan başkası açıklayamaz. O, göklerde ve yerde ağırlaştı. O, size apansız bir gelişten başkası değildir.' Sanki sen, ondan tümüyle haberdarmışsın gibi sana sorarlar. De ki: 'Onun ilmi yalnızca Allah'ın katındadır. Ancak insanların çoğu bilmezler.' (A'raf Suresi, 187) 'ALLAH HER ŞEYE GÜÇ YETİRENDİR' Göklerin ve yerin gaybı Allah'a aittir. (Kıyamet) Saatin(in) emri de yalnızca (süratli) göz açıp kapama gibidir veya daha yakındır. Şüphesiz, Allah her şeye güç yetirendir. (Nahl Suresi, 77) Kıyamet saatinin bilgisi, şüphesiz Allah'ın Katındadır. Yağmuru yağdırır; rahimlerde olanı bilir. Hiç kimse, yarın ne kazanacağını bilmez. Hiç kimse de, hangi yerde öleceğini bilmez. Hiç şüphesiz Allah bilendir, haberdârdır. (Lokman Suresi, 34) İnsanlar, sana kıyamet-saatini sorarlar; de ki: 'Onun bilgisi yalnızca Allah'ın Katındadır.' Ne bilirsin; belki kıyamet-saati pek yakın da olabilir. (Ahzab Suresi, 63) Onlar: 'Eğer doğru sözlü iseniz, bu va'd(ettiğiniz azab) ne zamanmış?' derler. De ki: 'Sizin için belirlenmiş bir gün vardır ki, ondan ne bir an ertelenebilirsiniz, ne de (bir an) öne alınabilirsiniz. (Sebe Suresi, 29-30) Göklerin, yerin ve ikisi arasında bulunanların mülkü kendisinin olan (Allah) ne yücedir. Kıyamet-saatinin ilmi O'nun Katındadır ve O'na döndürüleceksiniz. (Zuhruf Suresi, 85) 'O ne zaman demir atacak?' diye, sana kıyamet-saatini soruyorlar. Onunla ilgili bilgi vermekten yana, sende ne var ki... En sonunda o (ve onunla ilgili bilgi), Rabbine aittir. (Nazi'at Suresi, 42-44) Derler ki: 'Eğer doğru söylüyorsanız, şu tehdit (ettiğiniz azab) ne zamanmış?' De ki: '(Bununla ilgili) Bilgi ancak Allah'ın Katındadır. Ben ancak apaçık bir uyarıcıyım.' (Mülk Suresi, 25-26) O yaklaşmakta olan yaklaştı. Onu Allah'ın dışında ortaya çıkaracak başka (hiç bir güç yoktur). (Necm Suresi, 57-58) Bizim, göğü kitabın sahifelerini katlar gibi katlayacağımız gün, ilk yaratmaya başladığımız gibi, yine onu (eski durumuna) iade edeceğiz. Bu, bizim üzerimizde bir vaiddir. Elbette, biz yapıcılarız. (Enbiya Suresi,104) De ki: 'Allah sizi diriltiyor, sonra sizi öldürüyor, sonra kendisinde hiç bir kuşku olmayan kıyamet günü O sizi bir araya getirip-toplayacaktır. Ancak insanların çoğu bilmezler.' (Casiye Suresi, 26) Suçlu-günahkarlar ateşi görmüşlerdir, artık içine kendilerinin gireceklerini de anlamışlardır; ancak ondan bir kaçış yolu bulamamışlardır. (Kehf Suresi, 53) Onlar, hiç şuurunda değilken kendilerine apansız geliverecek olan kıyamet-saatinden başkasını mı gözlüyorlar? (Zuhruf Suresi, 66) Artık onlar, kıyamet-saatinin kendilerine apansız gelmesinden başkasını mı gözlüyorlar? İşte onun işaretleri gelmiştir. Fakat kendilerine geldikten sonra öğüt alıp-düşünmeleri onlara neyi sağlar? (Muhammed Suresi, 18) Hayır, onlara apansız gelecek de, böylece onları şaşkına çevirecek; artık ne onu geri çevirmeye güçleri yetecek ve ne onlara süre tanınacak. (Enbiya Suresi,40) Onlar, yalnızca tek bir çığlıktan başkasını gözetmezler, onlar birbirleriyle çekişip-dururken o kendilerini yakalayıverir. Artık ne bir tavsiyede bulunmağa güç yetirebilirler, ne ailelerine dönebilirler. (Yasin Suresi, 49-50) İşte o, yalnızca bir tek çığlıktan ibarettir; artık kendileri (diriltilmiş olarak) bakıp duruyorlar. (Saffat Suresi, 19) Onlar, yalnızca tek bir çığlıktan başkasını gözetmezler, onlar birbirleriyle çekişip-dururken o kendilerini yakalayıverir. (Yasin Suresi, 49) O gün, o çığlığı bir gerçek (hak) olarak işitirler. İşte bu, (dirilip kabirlerden) çıkış günüdür. (Kaf Suresi, 42) Öyleyse sen onlardan yüz çevir. O çağırıcının 'ne tanınmış, ne görülmüş' bir şeye çağıracağı gün... (Kamer Suresi, 6) Bizim, göğü kitabın sahifelerini katlar gibi katlayacağımız gün, ilk yaratmaya başladığımız gibi, yine onu (eski durumuna) iade edeceğiz. Bu, bizim üzerimizde bir vaiddir. Elbette, biz yapıcılarız. (Enbiya Suresi,104) Artık sur'a tek bir üfürülüşle üfürüleceği. Yeryüzü ve dağlar yerlerinden oynatılıp kaldırılacağı, ardından tek bir çarpma ile birbirlerine çarpılıp parça parça olacağı zaman. İşte o gün, vakıa (bir gerçek olan kıyamet) artık vukubulmuş (gerçekleşmiş)tur. Gök yarılıp-çatlamıştır; artık o gün, 'sarkmış-za'fa uğramıştır.' (Hakka Suresi, 13-16) Yıldızlar 'örtülüp (ışıkları) silindiği' zaman, Gök yarıldığı zaman Dağlar, kökünden sökülüp savurulduğu zaman, Ve resuller de (şahitlik için) belli bir vakitte getirildiği zaman (Mürselat Suresi, 8-11) Sur'a üfürüleceği gün, artık siz dalga dalga geleceksiniz. O sırada gök açılmış ve kapı kapı olmuştur. Dağlar yürütülmüş, artık bir serab oluvermiştir. (Nebe Suresi, 18-20) Ve dağlar darmadağın olup ufalandığı, erken toz duman halinde dağılıp-savrulduğu, (Vakıa Suresi, 5-6) Gökyüzünün erimiş maden gibi olacağı gün; Dağlar da (etrafa uçuşmuş) rengarenk yün gibi olacak. (Mearic Suresi, 8-9) Sana dağlar hakkında soruyorlar. De ki: 'Benim Rabbim, onları darmadağın edip savuracak' 'Yerlerini bomboş, çırçıplak bırakacaktır.' 'Orada ne bir eğrilik göreceksin, ne de bir tümsek.' (Taha Suresi, 105-107) Yer, o şiddetli sarsıntısıyla sarsıldığı, Yer, ağırlıklarını dışa atıp-çıkardığı, Ve insan: 'Buna ne oluyor?' dediği zaman; O gün (yer), haberlerini anlatacaktır. Çünkü senin Rabbin, ona vahyetmiştir. (Zelzele Suresi, 1-5) Sur'a üfürülmüştür; böylece onlar kabirlerinden (diriltilip) Rablerine doğru (dalgalar halinde) süzülüp-giderler. (Yasin Suresi, 51) ZORLU BİR GÜN Gözleri 'zillet ve dehşetten düşmüş olarak', sanki 'yayılan' çekirgeler gibi kabirlerinden çıkarlar. Boyunlarını çağırana doğru uzatmış olarak koşarlarken, kafirler derler ki: 'Bu, zorlu bir gün.' (Kamer Suresi, 7-8) Onların tümünü toplayacağımız gün; sonra şirk koşanlara diyeceğiz ki: 'Nerede (o bir şey) sanıp da ortak koştuklarınız?' (En'am Suresi, 22) O gün, onların tümünü bir arada toplayacağız, sonra şirk katanlara: 'Yerinizden ayrılmayınız; siz de, şirk koştuklarınız da' diyeceğiz. Artık onların arasını açmışızdır. Şirk koştukları derler ki: 'Siz bize ibadet ediyor değildiniz.' (Yunus Suresi, 28) Sur'a üfürüleceği gün, artık siz dalga dalga geleceksiniz. (Nebe Suresi, 18) Dağları yürüteceğimiz gün, yeri çırılçıplak (dümdüz olmuş) görürsün; onları bir arada toplamışız da, içlerinden hiç birini dışarda bırakmamışızdır. Onlar senin Rabbine sıra sıra sunulmuşlardır. Andolsun, siz ilk defa yarattığımız gibi bize gelmiş oldunuz. Hayır, bizim size bir kavuşma-zamanı tesbit etmediğimizi sanmıştınız değil mi? (Kehf Suresi, 47-48) Biz o gün, bir kısmını bir kısmı içinde dalgalanırcasına bırakıvermişiz. Sur'a da üfürülmüştür, artık onların tümünü bir arada toparlamışız. (Kehf Suresi, 99) Sur'a üfürüleceği gün, Allah'ın dilediği kimseler dışında, göklerde ve yerde olan herkes artık korkuya kapılmıştır ve her biri 'boyun bükmüş' olarak O'na gelmişlerdir. (Neml Suresi, 87) Kıyamet günü, Allah'a karşı yalan söyleyenlerin yüzlerinin kapkara olduğunu görürsün. Büyüklenenler için cehennemde bir konaklama yeri mi yok? (Zümer Suresi, 60) (Ey Muhammed,) Allah'ı sakın zulmedenlerin yapmakta olduklarından habersiz sanma, onları yalnızca gözlerin dehşetle belireceği bir güne ertelemektedir. Başlarını dikerek koşarlar, gözleri kendilerine dönüp-çevrilmez. Kalbleri (sanki) bomboştur. (İbrahim Suresi, 42-43) İŞTE BÜYÜK KURTULUŞ VE MUTLULUK O gün, mü'min erkekler ile mü'min kadınları, nurları önlerinde ve sağlarında koşarken görürsün. 'Bugün sizin müjdeniz, içinde ebedi kalıcılar (olduğunuz), altından ırmaklar akan cennetlerdir.' İşte 'büyük kurtuluş ve mutluluk' budur. O gün, münafık erkekler ile münafık kadınlar, iman edenlere derler ki: '(Ne olur) Bize bir bakın, sizin nurunuzdan birazcık alıp-yararlanalım.' Onlara: 'Arkanıza (dünyaya) dönün de bir nur arayıp-bulmaya çalışın' denilir. Derken aralarında kapısı olan bir sur çekilmiştir; onun iç yanında rahmet, dış yanında o yönden azab vardır. (Hadid Suresi, 12-13) Ey iman edenler, Allah'a kesin (nasuh) bir tevbe ile tevbe edin. Olabilir ki, Allah sizin kötülüklerinizi örter ve altından ırmaklar akan cennetlere sokar. O gün Allah, Peygamberi ve onunla birlikte iman edenleri küçük düşürmeyecektir. Nurları, önlerinde ve sağ yanlarında koşar-parıldar. Derler ki: 'Rabbimiz nurumuzu tamamla, bizi bağışla. Şüphesiz Sen, her şeye güç yetirensin.' (Tahrim Suresi, 8) (Kıyametin) Geleceği günde, O'nun izni olmaksızın, hiç kimse söz söyleyemez. Artık onlardan kimi 'bedbaht ve mutsuz', (kimi de) mutlu ve bahtiyardır. (Hud Suresi, 105) Kişi o gün, kendi kardeşinden kaçar; Annesinden ve babasından, (Abese Suresi, 34-35) O gün, onlardan her birisinin kendine yetecek bir işi vardır. (Abese Suresi, 37) 'Siz, O'nun dışında dilediklerinize ibadet edin.' De ki: 'Gerçekten hüsrana uğrayanlar, kıyamet günü hem kendilerini, hem yakınlarını hüsrana uğratanlardır. Haberiniz olsun; bu apaçık olan hüsranın kendisidir.' (Zümer Suresi, 15) Onların tümünü toplayacağımız gün; sonra şirk koşanlara diyeceğiz ki: 'Nerede (o bir şey) sanıp da ortak koştuklarınız?' (Bundan) Sonra onların: 'Rabbimiz olan Allah'a and olsun ki, biz müşriklerden değildik' demelerinden başka bir fitneleri olmadı (kalmadı.) Bak, kendilerine karşı nasıl yalan söylediler ve düzmekte oldukları da kendilerinden kaybolup-uzaklaştı. (En'am Suresi, 22-24) Rablerinin karşısında durdurulduklarında onları bir görsen: (Allah:) 'Bu, gerçek değil mi?' dedi. Onlar: 'Evet, Rabbimiz hakkı için' dediler. (Allah:) 'Öyleyse inkâr edegeldikleriniz nedeniyle azabı tadın' dedi. (En'am Suresi, 30) O gün, onların tümünü bir arada toplayacağız, sonra şirk katanlara: 'Yerinizden ayrılmayınız; siz de, şirk koştuklarınız da' diyeceğiz. Artık onların arasını açmışızdır. Şirk koştukları derler ki: 'Siz bize ibadet ediyor değildiniz.' 'Bizim ile sizin aranızda şahid olarak Allah yeter. Gerçekten biz, sizin ibadetinizden habersizdik.' İşte orada, her nefis önceden yaptıklarıyla imtihana çekilmiş olacak ve onlar asıl-gerçek mevlaları olan Allah'a döndürülecekler. Yalan yere uydurdukları da, kendilerinden kaybolup uzaklaşacaklar. (Yunus Suresi, 28-30) 'O GÜN (ARTIK) ALLAH'A TESLİM OLMUŞLARDIR' O şirk koşanlar, şirk koştuklarını gördükleri zaman: 'Rabbimiz, seni bırakıp bizim taptığımız ortaklarımız bunlardır' diyecekler. (Onlar da bunlara:) 'Siz gerçekten yalan söyleyenlersiniz' diye sözü (geri çevirip) fırlatacaklar. O gün (artık) Allah'a teslim olmuşlardır ve uydurdukları (yalancı ilahlar) da onlardan çekilip-uzaklaşmıştır. (Nahl Suresi, 86-87) O gün (Allah) onlara seslenerek: 'Bana ortak olarak öne sürdükleriniz nerede?' der. Üzerlerine (azab) sözü hak olanlar derler ki: 'Rabbimiz, işte bizim azdırıp-saptırdıklarımız bunlar; kendimiz azıp saptığımız gibi, onları da azdırıp saptırdık. (Şimdiyse) Sana (gelip onlardan) uzaklaşmış bulunmaktayız. Onlar bize tapıyor da değillerdi. Denir ki: 'Ortaklarınızı çağırın.' Böylelikle çağırırlar, ama kendilerine cevap vermezler ve azabı görürler. Hidayet bulmuş olsalardı ne olurdu. O gün (Allah) onlara seslenerek: 'Gönderilen (elçilere) ne cevab verdiniz?' der. (Kasas Suresi, 62-65) Artık kitabı sağ-eline verilen kişi, der ki: 'Alın, kitabımı okuyun.' 'Çünkü ben, gerçekten hesabıma kavuşacağımı sanmış (anlamış)tım.' Artık o, hoşnut bir yaşama içindedir. Yüksek bir cennette. (Hakka Suresi, 19-22) Kitabı sol eline verilen ise; o da, der ki: 'Bana keşke kitabım verilmeseydi.' 'Hesabımı hiç bilmeseydim.' 'Keşke o (ölüm her şeyi) kesip bitirseydi. (Hakka Suresi, 25-27) Bu ayırma gününü sana ne bildirdi? O gün, yalanlayanların vay haline. Biz, öncekileri helak etmedik mi? Sonra arkadan gelenleri onların izinde yürüteceğiz. İşte biz, suçlu-günahkarlara böyle yapıyoruz. O gün, yalanlayanların vay haline. (Mürselat Suresi, 14-19) O gün, yalanlayanların vay haline. Kendisini yalanladığınız (azab)a gidin. Üç dala ayrılmış bir gölgeye gidin. (Mürselat Suresi, 28-30) Hayır, onlar kıyamet-saatini yalanladılar; biz kıyamet saatini yalan sayanlara çılgınca yanan bir ateş hazırladık. (Ateş,) Onları uzak bir yerden gördüğünde, onlar bunun gazablı öfkesini ve uğultusunu işitirler. Elleri boyunlarına bağlı olarak, sıkışık bir yerine atıldıkları zaman, orada yok oluşu isteyip-çağırırlar. (Furkan Suresi, 11-13) Allah'a kavuşmayı yalan sayanlar, doğrusu hüsrana uğramışlardır. Öyle ki, saat (kıyamet günü) apansız onlara geliverince, günahlarını sırtlarına yüklenerek: 'Onda (dünyada) sorumsuzca yaptıklarımızdan dolayı yazıklar olsun bize...' derler. Dikkat edin, o işleyip-yüklendikleri ne kötüdür. (En'am Suresi, 31) Demişlerdir ki: 'Eyvahlar bize, uykuya-bırakıldığımız yerden bizi kim diriltip-kaldırdı? Bu, Rahman (olan Allah)ın va'dettiğidir, (demek ki) gönderilen (elçi)ler doğru söylemiş'. (Yasin Suresi, 52) Andolsun Rabbine, biz onları da, şeytanları da mutlaka haşredeceğiz, sonra onları cehennemin çevresinde diz üstü çökmüş olarak hazır bulunduracağız. (Meryem Suresi, 68) 'ŞEYTAN DA İNSANI YAPAYALNIZ VE YARDIMSIZ BIRAKANLARDIR.' 'Çünkü o, gerçekten bana geldikten sonra beni zikirden (Kur'an'dan) saptırmış oldu. Şeytan da insanı 'yapayalnız ve yardımsız' bırakandır.' (Furkan Suresi, 29) Biz ise, kıyamet gününe ait duyarlı teraziler koyarız da artık, hiç bir nefis hiç bir şeyle haksızlığa uğramaz. Bir hardal tanesi bile olsa ona (teraziye) getiririz. Hesap görücüler olarak Biz yeteriz. (Enbiya Suresi, 47)