İlginç ve sıra dışı bir millet olduğumuzu bir kez daha anladım. Nereden mi çıktı? Terör saldırısının gerçekleştiği gün meteoroloji uyarı yaptı: Sağanak yağış var, dikkat! Peki mekan işletmecileri ve müşteri ne yaptı? Yine kendi bildiğini tabii ki. Mekan işletmecileri, gökyüzüne bakarak 'Yok yağmaz, sıkıntı yok! Açık havadaki masa düzenimiz aynı dursun' derken, karabulutların geldiğini görünce hemen 'Toplayın etrafı! Kapalı alana geçiyoruz, eşyalar ıslanmamalı' demeye başladı. Yahu, uyarmış işte meteoroloji; daha neden hâlâ gözünüz gökyüzünde! İlla ki o yağmur sizi zamansız yakalayacak, o zamana kadar mevcut havadan faydalanma düşüncesiyle hareket edeceksiniz. Ne acayip! O uyarıya en başından kulak vermelisiniz. Tıpkı terör meselesi gibi... Zaten istihbarat birimlerimiz Atatürk Havalimanı'na karşı muhtemel terör saldırısı olabileceği konusunda bizi uyarmış; iddialara göre belli bir ölçüde bir önlem alınmış; madem öyle söylenmeyi, vırvırlanmayı keseceğiz. Neden mi? Milletimizde de şöyle bir kafa var, tecrübeyle sabit olarak söylüyorum: Ne zaman havaalanında yolcu yoğunluğu olsa ve güvenlik sırasında birkaç dakikanın üstünde beklense; görevini yapan memurla kavga etmeye bayılıyoruz. 'Uçağım var acele eder misiniz?', 'Bomba mı olacaktı üstümde?', 'Saç tokası işte, kolumdaki bilezik ve saatten öttüm; ne gerek var beni durduruyorsunuz?', 'Çantamdaki bilgisayarı çıkarmasam?' Bu sözler havalarda uçuşuyor. Anlayacağınız; millet olarak ne uyarılara kulak vermeyi seviyoruz, ne de alınan önlemler nedeniyle sıkboğaz edilmeyi... Yani hatayı önce kendimizde arayalım, sonra etrafa atıp tutup sallayalım.