Başbakan Tayyip Erdoğan, dün partisinin grup toplantısında, 29 Ekim Cuma günü kutlanacak Cumhuriyet'in 87. yıldönümünü değerlendirirken, "Cumhuriyet asla ve asla belli bir zümrenin, belli bir kitlenin, belli bir grubun rejimi değil, bu milletin rejimidir. Sahibi de bu aziz millettir" dedi. Erdoğan, "Pompalanan korkuların ne kadar boş olduğunu milletçe hep beraber gördük. Bu Cumhuriyet, çıtkırıldım bir cumhuriyet değildir" diye konuştu.
Erdoğan, başörtüsü konusunda CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu'nun vaadinin altında ezildiğini savunurken, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Abdurrahman Yalçınkaya'yı da, "Kendisine millet, yasama ve yürütme üzerinde muhafızlık görevi ihdas ediyor. Allah aşkına; siz bu yetkiyi kimden alıyorsunuz? Yoksa siz millete patronluk mu yapmak istiyorsunuz?" diye eleştirdi.
Erdoğan'ın verdiği mesajlar şöyle:
SÖZDE ELİTLER: Cumhuriyetin kuruluşundan nice zaman sonra ortaya çıkan, tarihine ve coğrafyasına yabancılaşmış zümrenin tamamen aksine Cumhuriyet, sözde elitler tarafından, yani seçkinlikleri kendilerinden menkul belli bir zümre tarafından değil bizzat bu millet tarafından, bu milletin tüm unsurları tarafından kurulmuştur. Dolayısıyla, Cumhuriyet asla ve asla belli bir zümrenin, belli bir kitlenin, belli bir grubun rejimi değil, bu milletin rejimidir. Sahibi de bu aziz millettir.
DURUMDAN VAZİFE ÇIKARANLAR: Cumhuriyeti zayıf bir varlık olarak görüp, kendisine durumdan vazife çıkarıp, demokrasiye müdahale edenler, tarihimiz boyunca her zaman Cumhuriyetimize en büyük zararı verenler oldular. Ülkenin birliğinin ve bütünlüğünün tehdit altında olduğu bahanesiyle demokrasiye gölge düşürenler, siyaseti ve siyasetçiyi devre dışı bırakmaya çalışanlar ekonomiye de dış politikaya da iç politikaya da en büyük kötülüğü yaptılar.
KORKU CUMHURİYETİ: Cumhuriyeti korumak adına aslında onlar bir korku cumhuriyeti oluşturdular. Tehlikede olan Cumhuriyet rejimi değil bu korkulardan nemalanan çevrelerin imtiyazları oldu. Cumhuriyetin sahibi olmak noktasında hiç kimsenin hiç kimseye üstünlüğü yoktur ve olamaz.
SOKAKTAKİ VATANDAŞ: Bu ülkenin bürokratı, hakimi, savcısı, askeri, polisi ne kadar bu Cumhuriyetin sahibi ise bu ülkenin işçisi, köylüsü, esnafı, sanatkarı, sokaktaki vatandaşı da bu Cumhuriyetin en az o kadar sahibidir ve sevdalısıdır.
ÜZERİNE KOYAMAZ: Hiç kimse şahsi veya zümrevi hırslarını, beklentilerini, makam ve ikbal heveslerini bu milletin çıkarlarının, bu milletin bekasının üzerine koyamaz. Böyle bir tavır içinde olamaz. Cumhura rağmen, cumhurun düşünce ve hissiyatına rağmen cumhuriyetçilik yapılamaz. Halka rağmen, halkın iradesine rağmen halkçılık yapılamaz.
HİSSEDEMEZLER: Türkiye Cumhuriyeti geçmişle kıyaslanmayacak şekilde ilerledi, kalkındı, dünya genelinde takdir edilen, övülen, örnek gösterilen, saygı duyulan ve itibar edilen bir konuma ulaştı. Ankara'dan çıkamayanlar bunu hissedemezler. Sadece bedenen değil, zihnen çıkamayanlar da bunu hissedemezler.
VESAYET KURAMAZ: Hiç kimse demokrasi üzerinde, Cumhuriyet üzerinde kendince vesayet kuramaz. Hukuk dışı operasyonlara girişemez. Biz bir kabile devleti değiliz. Biz, köksüz bir devlet değiliz. Biz, binlerce yıl içinde oluşmuş bir devlet geleneğini tebarüz etmiş, anayasası, yasası, kuralları, gelenekleri olan bir ülkeyiz. Bir devletiz ve bir milletiz.
ÜZÜLELİM: 1940'lı yıllarda Ankara'nın Ulus semtine 'kılık kıyafeti uygun değil' diye kasketli gariban köylüleri, yani ulusun, milletin girmesi yasaklandı. (Dinleyicilerin bu sözleri alkışlaması üzerine) Bunu alkışlamayalım, buna üzülelim.
KÜÇÜLTTÜLER: Cumhuriyeti korumak, rejime sahip çıkma bahanesinin arkasına sığınarak onlar aslında Cumhuriyeti küçülttüler. Halka yabancılaştılar. Bugün Cumhuriyet cumhurla kucaklaşmaktadır. Farkımız budur.
İÇERİ DE ÖCÜ DIŞARIDA MİHRAK: Eskiden başımıza gelen her musibetin ardında hep bir dış mihrak arardık. Hep öyle adresler verirdik. İçeride öcüyle, dışarıda dış mihrak ile hep korkutulurduk. Anlayış buydu. Çaresiz ve iktidarsız koalisyon hükümetleri bu korku dili ile hareketsiz bırakılırdı. Artık biliyoruz ve öğrendik ki o savunmacı anlayış bizi içimize kapalı hale getiren, bizi sürekli savunma hattında tutan ve özgüvenimizi yaralayan sakat bir anlayıştı.
ELİNİ VİCDANINA KOYSUN: Şimdi soruyorum; lütfen herkes elini vicdanına koysun ve bu soruyu öyle yanıtlasın; Cumhuriyetimiz, bugün 8 yıl öncesine göre daha mı zayıftır, yoksa tam tersine daha mı güçlüdür? Bütün siyasi anlayışlardan, mantıklardan soyutlanarak başını iki elinin arasına alsın, nasıl olsa benim yanımda değil, şöyle bir düşünsün. 'Ya gerçekten 8 yıl önce neydik, bugün neyiz?' diye bir sorsun kendine. Türkiye Cumhuriyeti, 8 yıl öncesine göre bugün dünya nazarında daha itibarlı mıdır, yoksa itibar mı kaybetmiştir?
Bunu da kendine sorsun.
ÇITKIRILDIM CUMHURİYET: Pompalanan korkuların ne kadar boş olduğunu milletçe hep beraber gördük. Bu Cumhuriyet, çıtkırıldım bir Cumhuriyet değildir. Bu Cumhuriyet, kökü mazide olan bir atidir. Bu Cumhuriyet kökü derinlerde olan, büyük ve güçlü bir milletin kurduğu ve yaşattığı bir Cumhuriyet'tir. Statükoyu muhafaza etmek, değişime direnmek, yasaklarda ısrar etmek, Cumhuriyetimize de bu aziz milletimize de yapılabilecek en büyük haksızlıktır.
BAŞSAVCI YALÇINKAYA'YA: Kendisine millet, yasama ve yürütme üzerinde muhafızlık görevi ihdas ediyor. Allah aşkına; siz bu yetkiyi kimden alıyorsunuz? Hangi Anayasal ve yasal yetkiyle TBMM'ye hiza vermeye kalkışıyorsunuz? Kendi iradenizi milli iradenin üstünde ne zamandan beri görmeye başladınız? Yoksa siz millete patronluk mu yapmak istiyorsunuz? Sizin gibi zümrelerin mevkilikleri, milli iradeyi baskı altına almasın diye Cumhuriyetimiz ilan edildi, şimdi de cumhur Cumhuriyetine sahip çıkıyor.
YARSAV'A: 12 Eylül öncesinde millete korku yayanlar, milleti ikna edemedikleri gibi yargı camiasını da ikna edebilmiş değiller. HSYK seçimlerinde aday oldular. Ama kendi camialarında kabul görmeyince, farklı ithamlarla seçimleri karalamaya başladılar. Sesi çok çıkan bir zümrenin, yargı camiası içinde neye tekabül ettiği ortaya çıktı. Bir avuç insanın, nasıl binlerce insanın iradesine ipotek koyduğu anlaşıldı. Türkiye'ye demokrasi, Cumhuriyet geldi ama birilerinin hala haberi yok.
GİZLİ GÜNDEM İDDİASI: Bizim hiç bir gizli gündemimiz yok. Bizim, birilerinin iddia ettiği gibi gizli bir ajandamız, gizli niyetlerimiz yok. Biz bu Cumhuriyetin nasıl, hangi idealler üzerine kurulduğunu biliyoruz. Bu Cumhuriyeti o ideallere ulaştırmanın samimi mücadelesini veriyoruz. Bizim Cumhuriyeti korumak, kollamak, ideallerini artırmak, itibarını yaşatmak.
MİLLET GÖTÜRÜR: Kimse bu makamların sürekli sahibi değildir. Millet getirir, millet götürür. Kim milletin takdirini kazanırsa o göreve gelir, kime milletin de tepkisini çekerse, desteğini kaybederse görevi bırakır. Bizim için en büyük makam; ne iktidar olmaktır ne bakanlıktır ne de başbakanlıktır. Bizim için en büyük makam, milletimizin gönlündeki yerdir.
BAŞÖRTÜSÜ VE CHP: Biz, ayıbı ortadan kaldırmak için çaba sarf ettik ama çabalarımız CHP'nin ve onunla birlikte statükonun engeline takıldı. Sayın Kılıçdaroğlu, eğer başörtüsünü siyasi istismar aracı olarak kullandıysa millet nezdinde bunun bedelini ödeyecektir. Ama hayır bu konuda samimi ise işte o zaman meydanlarda böyle bir vaatte bulunurken CHP zihniyetini, CHP geleneklerini, kodlarını dikkati almadığı açıktır.
EN BÜYÜK ENGEL CHP: Türkiye'de başörtüsü meselesinin çözümü önündeki en büyük engel, CHP'nin bugüne kadar ortaya koyduğu statükocu ve özgürlük karşıtı anlayıştır. CHP Genel Başkanı, 'bu meseleyi biz çözeriz' derken her şeyden önce CHP'nin bu sorunun derinleşmesine yaptığı katkıyı göz ardı etmiştir.
27 NİSAN BİLDİRİSİ: CHP, 27 Nisan'da AK Parti'nin gösterdiği dik duruşu gösterememiş, Başsavcının Meclise, demokrasiye millet iradesine yönelik o bildirisi karşısında geri adım atmayı, sinmeyi içine sindirmiştir. O gün demokratik dik duruşu sergilemeyenler, bugün de aynı ezik, aynı çanak tutan, aynı alkış tutan anlayışı devam ettirmektedir.
VAADİN ALTINDA EZİLDİ: CHP lideri hiçbir hazırlık, hiçbir istişare yapmadan CHP'nin kadim geleneklerini, ideolojik kodlarını hiç hesaba katmadan vaatte bulunmuştur. Bugün o vaadin altında ezilmiştir. Süreç, CHP tarafından başörtülü genç kızların umudunun istismar edildiği aynı zamanda provokasyona açık bir süreç haline getirilmiştir.
NEFES ALMAK KADAR: Nefes alıp vermek ne kadar tabii ise ne kadar tabii bir insan hakkıysa inancına göre giyinmek de eğitim olanaklarına sahip olmak da o kadar tabiidir, o kadar temel bir insan hakkıdır. Bu sorunun CHP ile çözülemeyeceği, CHP'nin bu konuda samimi olmadığı ve böyle bir iradesinin de bulunmadığı artık netlik kazanmıştır.
RESEPSİYON: Sayın Cumhurbaşkanımızın resepsiyonunu boykot edip etmemeyi tartışan CHP 1940'lardan bugüne gelememiş bir CHP'dir.
ÖZGÜRLÜKLER VE MHP: Özgürlükler konusunda MHP'nin de güven vermediğini gördük. 2008'de 411 oyla kabul edilen değişikliğin iptali karşısında MHP gereken tavrı gösterememiştir. MHP, referandumda da vargücüyle değişimin karşısında durmuş 2008'deki kararını iptal etmiştir. MHP bir kez daha statükonun yanında yer almış, ülkücü camiayı ve kamuoyunu hayal kırıklığına uğratmıştır.
BAŞÖRTÜSÜ 2011'E: AK Parti, yasaklarla mücadelede bir kez daha yalnız kalmıştır. Ama milletle başbaşa kalmıştır. Biz bu yolda milletimizle yürümeye kararlılıkla yürümeye devam edeceğiz. Sadece başörtüsü konusunda değil, farklı inanç etnik gruplarının dertlerini dert ediniyoruz 2011 seçimleri ve ardından başlatacağımız yeni anayasa çalışmaları işte bu özgürlüklerin temel alınacağı bir süreç olacaktır. Önümüze engel çıkarıldığında her zaman millete gideceğiz.