Erdoğan, bir soru üzerine, çocukluğunda sakin değil hareketli olduğunu, mahalle komşuluğu yaşadığını, annesi ve babasının nahiyesindeki her insanı tanıdığını, Kasımpaşa'da sokaklardaki herkesi tanıdıklarını ifade etti. Erdoğan, sokaklarda çelik çomak, uzun eşek ve yakantop, evde ise dama, dokuz taş gibi oyunlar oynadıklarını, kandillerde ise kule oluşturup ateş yaktıklarını anlattı. Erdoğan, bisikleti olup olmadığına ilişkin bir soruyu ise "Maalesef bisiklet alacak durumda değildik" diye yanıtladı.
Yatılı okuduğu zaman babasının kendisine haftada 2,5 lira verdiğini onunla kartpostal alarak sattığını, bunun yanında simit ve su satarak para kazandığını ve bu paralarla kitap almaya başladığını belirtti. Erdoğan, kitaplara olan ilgisini fark eden babasının kendisine ihtiyaçlarına uygun bir kütüphane yaptırdığını söyledi.
"İlkokul 5. sınıfta namaz kılmayı bilen olmayınca kendisi "Ben kılarım" deyip çıkınca "Hoca" lakabı taktılar. Yani ilkokulda benim lakabım Hoca idi. Ben bu lakabı yadırgamadım. Biz çünkü hocaya da hoca derdik. Öğretmene de. İmam Hatip süresince ise Tayyip adı ile anıldım."
"Annem rahmetli çok maharetliydi. Hamuru ince açar onu kuzinede hazırlar, sarması çok meşhurdu. Rize'de mıhlama Trabzon'da kuymak deriz onu yeme imkanımız oldu. Pilavımız hep güzeldi. Ev misafirsiz kalmazdı. Babam memleketten misafirimiz gelince alır gelirdi. Bizde sini derler, orda yemeğimizi yerdik. O da gelen giden arasındaki muhabbet için çok önemli bir köprü. Babam çok güvenilir biriydi. Bizim yetişmemizde onun yapısının çok çok büyük etkisi olmuştur."
"İmam hatibe gidince "ölü mü yıkayacaksanız? Burdan rahat rahat her üniversiteye gidemezsiniz. Fark dersleri verdikten sonra normal üniversiteye gidecekseniz." dediler. Gittim altı dersi eyüp Lisesi'nde bitirdim gittim ordan üniversiteye girdim. Dışarıdan lise bitirdik oradan gidip üniversiteyi bitirdik. 28 şubatla birlikte tekrar imam hatiplerin önü kapandı. bizim dönemlerde diğer liseler 6 seneyken biz 7 sene okuyorduk. Böyle haksızlıklar karyışında buralara gelindi. Benim 4 çocuğunum dördünü de biz imam hatipe gönderdik. Üniversiteyi okumada erkeklere katsayı kızlara başörtü engeli. E şimdi inanç ayrımı yapmıyoruz derken başörtüsü kullanan çocuğa eğitim iş imkanı vermeyeceksiniz. Türkiye laik, laiklik ne demek, bütün inanç gruplarına eşit mesafede olmak demek . Burda bir ayrıma gidemezsin. Şimdi bu aşılıyor. Biz şimdi hepsi aynı haklara sahip olsun bu toplum birbirini kucaklasın dedim. O şartları gerçekleştirdiler, gittiler yurtdışına okudular geldiler."
"Milli Türk Talebe Birliği ile olan süreç orta öğretim faaliyetleri ile başladı. Milli Türk Birliği'nde iki görev üstlendim. Milli Türk Birliği o zaman çok aktifdi, çok faaldi. Milli Türk talebe birliğinde çalıştığım sürade o zamanki Milli Selamet Partisi'nden bir teklif gelmişti. Beyoğlu'da ilçe gençlik koluna seçildim. Daha sonra İstanbul il gençlik koluna seçildim. O zaman terör yoktu ama anarşi vardı. Şiddet eylemlerinden teşkilatımızı uzak tuttuk. 12 Eylül 1980, bu zamanda hem okuyor, hem futbol oynuyor ve siyasetle okul devam ediyordu. 12 Eylül bizim üniversiteyi bitirmemize katkısı oldu. Gittik Tuzla'da kura çektik. Hasdal çıktı. Ben o zaman Hasdal'ın nerede olduğunu bilmiyordum. Evime yarım saat. Sabah servis arabasıyla gidip akşam aynı araçla evimize dönüyoruz. Kantin subaylığını üstlendim. 77'nci piyade alayında bu görevimi sürdürdüm."
Belgeselin en dikkat çekici bölümlerinden biri de ünlülerin Başbakan Erdoğan'ı anlattığı sahneler oldu. Acun Ilıcalı'dan Ajda Pekkan'a, Kenan Işık'tan Fatih Terim'e kadar pek çok ünlü isim Başbakan Erdoğan hakkındaki düşüncelerini ve Erdoğan'la olan anılarını anlattı. Programda görüşlerini paylaşan ünlüler ve Erdoğan'a ilişkin sözleri şöyle:
"Yurtdışında benim en gurur duyduğum olay. Bundan yaklaşık 2 yıl önce Yunanistan'daki krizin yeni başladığı dönemde taksiye bindik ve taksici 'Nereden geliyorsunuz' diye sordu. "Türkiye 'den geliyoruz" dedik. Taksici "Erdoğan" dedi. Ben de "Evet bizim Başbakanımız" dedim. Hiç unutmuyorum ve şu anda gururla söylüyorum. Taksici döndü ve bize "Buradan adaylığını koysa seçilir" dedi. Türkiye'nin dünyadaki sorunlarını bilen biri olarak bu noktaya gelmiş olmamız, Başbakanımızın bir Yunanlı tarafından takdir edilmesi, benin için her zaman bir gurur kaynağı oldu."
"Sayın Başbakanla bir gün kız istemeye gittik. Giderken hatta takıldık; 'Kızı vermezlerse ne yaparız' diye. Kaçırırız falan gibi şakalaştık. Sohbetten sonra kızı isteme faslı geldi. Ben kendisine "Buyurun siz isteyin" dedim. "Hayır, ben isteyemem sen iste" dedi. "Rica ederim" dedim. Bana "Sen benim büyüğümsün, ağabeyimsin" karşılığını verdi. Bana vermişti bu görevi. Ben de "Allah'ın emri Peygamberin kavliyle kızınızı verir misiniz" dedim. Neyse, kızı verdiler rahat ettik."
"Brüksel seyahati o da bir çıkartmaydı. Bizim Türk kadınlarını Avrupa'da gösterebilmek, onların nasıl durduklarını görmelerini çok istedik. Başta ben olmak üzere sadece bayanlar gidildi. İçlerinde çok da önemli isimler vardı. Bir öğlen yemeği dönüşünde özellikle Hanımefendi ve kızları benimle olmak istediler. O samimiyet içinde şöyle dendi: "Ajda Hanım merak ediyoruz sizin yalın sesinizi. Bizi bir şarkı söyler misiniz." Ben de "seve seve" dedim. O samimiyeti ve sinerjiyi yaşamak o kadar keyifliydik ki o anda. Devamını diledim tabi ama hep protokollerde bu durumlar söz konusu oluyor. İnşallah yakında yeniden karşılaşırız."
"Meşhur Dolmabahçe kahvaltıları vardı, sanatçıların katıldığı ve Başbakan'ın da teşrif ettiği. Onlarında birine bana da davet geldi. Kendimce birkaç bir şey buldum. Bana şöyle derse böyle derim, şöyle yaparsa böyle ederim. Gün geldi, çattı gittik. Büyük bir salon büyük de bir masa var. Sayın Başbakan içeriye girdi ve tek tek tokalaşarak geldi. Tam karşı karşıya geldik "Tombişim nasılsın" dedi. Bir ara durakladım "İyiyim, sağolun. Siz nasılsınız Başbakan 'ım?" dedim. "İyiyim, hala erimedin mi" dedi. Yok, daha eriyemedim derken yan tarafa geçti. Sonra kahvaltılar dağıtıldı. Karnım da aç, tombiş lafını da yedikten sonra yemek yemeyeyim dedim. Ata da var orada. O üç kaşık yiyorsa ben tek kaşık yiyeyim. Kendimi zor tuttum. Tam servisler toplanırken masada kalan salamı ağzımı atarken bir baktım konuşurken göz göze geldik. Çatalı geri bıraktım. Aç kalmıştım o kahvaltıda."
"Şöyle bir şey söyledi: "Ben dedi biraz önce Bakırköy 'de seçimler var, oraya aday arkadaşa yardım etmek için gitmiştim. O kalabalıkta bir ihtiyar amca bastonuna dayanarak ilerde duran kısa etekli bir kadını göstererek 'Bak sen belediye başkanı oldun bunlar hala böyle giyiniyorlar' dedi. Bende 'Ya amca boşver dedim, onlar öyle giyinsin sen de böyle giyin, ne sakıncası var' dedim"
"Bana göre Sayın Başbakanımızın dünya çapındaki imajı, kendine olan güveni bir lider sıfatı olması. Sanırım bütün dünya çapında herkes tarafından bence gözlemlenmiş bir şey. Sayın Başbakanımız kendine çok güvenen bir insan. Nitekim de yaptığı işleri de herkes görüyor ve bu yönünü takdir ediyor."
"Bugün savaşların yerine spor var. Herkes sporun her dalını kendi ülkesinin propagandası ya da iyiliği için kullanıyor. Bizim de ülkemizi özellikle sporu seven bir başbakanımız olduğu için, yaklaşımı, düşüncesi, sağladığı imkanlar bir şanstır. Herkes bu şansı iyi kullanmalı."