Arap Baharı'nın başlamasından sonra Libya, Mısır ve Suriye'de başlayan belirsizlik ve karmaşa nedeniyle Avrupa'ya iltica etmeye çalışan insanlara Akdeniz sularının mezar olması, Avrupa Birliği ve üye ülkelerin bu konuda yetersizliğini de gün ışığına çıkardı. Akdeniz'in savaş ve ölümden kaçanlara mezar olması, AB'nin imajını da ağır biçimde yaralıyor.
İTALYA VE MALTA SAVAŞ AÇTI
İtalya dışında göç dalgası ile karşı karşıya kalan Malta Başbakanı Joseph Muscat, Brüksel'i parayı her şeyin üstünde tutmak ve insan hayatına değer vermemekle suçladı. Konu, önümüzdeki AB zirvesinde (24-25 Ekim) gündemin birinci maddesi olarak görüşülecek. Son dönemde kaçak göç konusunda yaşanan trajedi ve güçlüklere yüz yüze gelen Malta ve İtalya, özellikle son dönemde Libya kıyılarından gelmekte olan göçmen akımı karşısında daha aktif hale geldi. Önceleri konuya kendi kıyılarının güvenlikleri açısından bakan bu ülkeler ilk kez "ölüm yolculuğunu" göze alan mültecilerin can güvenliğini ön plana koydular. İtalya Başbakanı Enrico Letta, sayıları neredeyse 400'e ulaşan son trajedinin kurbanlarının tabutları karşısında diz çöküp özür dilerken, Lampedusa trajedisinden sonra hiçbir şeyin eskisi gibi olmayacağını söyledi. Bossi-Fini yasası ile kaçak göçün nedenine bakmaksızın suç haline getiren İtalya, bu fenomene neredeyse savaş açtı. Göçün kaynağı olan Libya, Tunus gibi ülkelerde yerel otoriteye maddi destek vererek kamplar kurduran, Lager gibi bu kamplarda toplanan insanlara karşı yapılan her tür eziyete göz yuman, kendi topraklarına gelen göçmenlere de suçlu muamelesi yapıp, 10 bin euro ceza talep eden ve bu insanları hapiste tutan İtalya, şimdilerde bu tavrını değiştirmek durumunda kaldı. İtalya, geçtiğimiz günlerde harekete geçirdiği "Mare nostrum" "Bizim Deniz" adlı operasyonla geniş bir devriye ve kurtarma operasyonu başlattı.
ALMANYA KARŞI
Bu operasyona zaman zaman Malta'da katıldı. İtalya bu operasyonu Libya sularına kadar genişletti. İtalya bu misyonu takiben, Avrupa zirvesinde diğer üyelerin de gemi, uçak, helikopter ve personeli ile bu kurtarma çalışmalarına katılmasını isteyecek. Kaçak göçü teşvik eden suç örgütleri için daha ağır cezalar, üçüncü ülkelerle işbirliği anlaşmalarının yenilenmesi, sıhhi yardım ve yerel halka desteğin yeniden gözden geçirilmesi ise gündemde. Kongo asıllı Entegrasyon Bakanı Cecile Kyenge geçen hafta Avrupa Parlamentosu'na "Alternatif stratejilerin zamanı geldi, 1988'den bugüne ölenlerin sayısı neredeyse 20 bin" dedi. Kyenge, Bossi-Fini yasasının günümüz ihtiyaçlarını karşılamadığını da açıkça söyledi. Gerek Letta, gerek Kyenge kâğıt üzerinde Avrupa'nın sınırı sayılması gereken Lampedusa'yı pratikte kabul ettirmeyi şimdiye kadar başaramadı. Avrupa Parlamentosu'nun sosyal demokrat başkanı Martin Schultz'un "Almanya daha çok göçmen almalı" şeklindeki açıklamaları, Alman İçişleri Bakanlığı tarafından hiç de hoş karşılanmadı. Almanya daha fazla yük almak istemiyor. İçişlerinden sorumlu AB komiseri Cecilia Malmström, göç fenomeni için 30 milyon euroyu masanın üstüne koysa da metod üzerinde henüz ortak bir politika ortada yok. Avrupa'nın Fransa gibi nüfuzlu ülkelerinde ise aşırı sağcı Marie Le Pen gibi liderler sınırların tamamen kapatılmasından yana.