Avrupa Birliği'nde (AB) son dönemde genişlemeye ilişkin yürütülen tartışmalar ve bazı Avrupalı siyasetçilerin konuya ilişkin söylemleri, genişlemenin değerinin göz ardı edildiğini gösteriyor. Ancak bu durum, genişleme politikasının AB tarihinin en önemli dış politika araçlarından biri olduğu gerçeğini değiştirmez. Avrupa kıtasında istikrar ve barış ortamının sağlanmasında genişleme politikası belirleyici bir rol oynamıştır. Özellikle son dönemde Ukrayna ve Ortadoğu'da yaşanan gelişmeler dikkate alındığında, AB'nin genişleme politikasını bir kenara bırakma lüksü olmadığı açıkça görülmektedir. Genişleme politikasının sürdürülmesi, daha güçlü ve etki alanı geniş bir Avrupa için vazgeçilmezdir. Genişlemeye ilişkin tartışmalarda belki de en çok bahsi geçen konulardan birisi Türkiye'nin AB üyeliğidir. Türkiye dinamik iş dünyası, genç ve nitelikli işgücü ve aktif dış politikası ile Avrupa'yı birçok açıdan daha güçlü, daha müreffeh ve daha güvenli hale getirme potansiyeline sahiptir. Diğer yandan, Türkiye özellikle AB'ye uyum sürecinin kazandırdığı ivme ile daha demokratik, çağdaş, istikrarlı ve güçlü bir ülke haline gelmiştir. Bu anlamda, Türkiye'nin AB üyeliği her iki taraf için de kuşkusuz bir kazan-kazan durumu oluşturmaktadır. Bizler bu farkındalıkla, AB standartlarına ulaşmak için reform çalışmalarını aynı hız ve kararlılıkla sürdürmekteyiz. Başbakanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan'ın 2014'ü "AB Yılı" ilan etmesiyle yeni demokratikleşme reformlarının hız kazanmış olması bu süreçteki kararlılığımızın en açık göstergesidir. Son zamanlarda TBMM tarafından kabul edilen Beşinci ve Altıncı Yargı Reformu Paketleri ve Demokratikleşme Paketi ile Bakanlar Kurulu tarafından kabul edilen "Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi İhlallerinin Önlenmesine İlişkin Eylem Planı" Hükumetimizin siyasi reformlar konusunda kesintisiz olarak sürdürdüğü kararlı duruşun en somut örnekleridir. Ayrıca, Türk vatandaşlarının Schengen ülkelerine vizesiz seyahat edebilmesine imkân verecek Vize Muafiyeti Diyaloğunun resmen başlatılmış olması katılım sürecinde kaydedilen önemli bir gelişme olmuştur. Ancak Türkiye'de yaşanan değişim ve dönüşüm maalesef müzakere sürecine yansımamaktadır. Türkiye bugün sadece AB müktesebatının gereklerini yerine getirmekle meşgul olmamakta, aynı zamanda daha önce hiçbir ülkenin karşılaşmadığı uygulamalarla ve önyargılarla da mücadele etmek zorunda kalmaktadır. Bazı üye devletlerin siyasi engellemeleri nedeniyle katılım müzakerelerinde sadece 14 fasıl açılabilmiştir. 17 fasıl hala bloke edilmektedir. Ayrıca Türk dış politikasının en haklı davalarından biri olan Kıbrıs sorunu 1 Mayıs 2004'ten sonra AB katılım sürecimizin de bir parçası olmuştur. Adadaki çözümsüzlük AB sürecimizin önünde ciddi bir engel olmaya devam etmektedir. Halen 14 fasıl Kıbrıs sorunu nedeniyle Konsey veya Güney Kıbrıs Rum Yönetimi tarafından bloke edilmektedir. Müzakere sürecindeki tüm bu olumsuzluklara rağmen, blokajlı olsun olmasın bütün fasıllarda çalışmalarımız aralıksız devam etmekte olduğundan, siyasi engeller kalktığı takdirde hızlı bir şekilde ilerleme kaydetmeye hazır durumdayız. Biz AB yolunda kararlılıkla yürürken, AB'den tek beklentimiz diğer adaylara olduğu gibi Türkiye'ye de önyargılardan arınmış, adil, sonucu somut takvime bağlanmış bir müzakere sürecidir.