Erdoğan'ın konuşmasından satır başları:
Türkiye'nin yokluk ve yoksulluk günlerini sizlerle birlikte yaşadık.
Biz bu milleti, bu ülke topraklarını seviyoruz ama sevmeyenlerin olduğunu görüyoruz.
BAZI MUHTARLAR TEHDİT EDİLDİKLERİ İÇİN GELEMEDİ
Bugünkü toplantıya pek çok muhtarımız tehdit edildiği için gelemedi. Birçok muhtarımız buraya gelmek istedikleri halde tehdit edildiklerini biliyorum.
BUNLAR NE İSTİYOR?
Biz göreve gelirken, OHAL var mıydı? Vardı. Bir ay içerisinde kaldırmadık mı? O zaman güneydoğuyu, doğuyu dolaşırken vatandaşlarım bize şunu söylüyordu. OHAL'i kaldırın yeter… E kaldırdık. Peki yetti mi kardeşlerim? Ondan sonra neleri konuştuk. Televizyon dediler, 24 saat yayın, başlattık. Kendi dilimizde propaganda, başlattık. Üniversitelerde enstitüler kuruldu. Bütün bunların yanında Bu ülkede Türk Kürt Laz Çerkez vesaire bu ayrımlar ortadan kaldırıldı mı? Kaldırıldı. Alt yapı üst yapı yatırımları yapılıyor. Bütün bu ayrımlar kalkmasına rağmen, hala bu ülkede, bu fidanlarımızın öldürülmesinin şehit edilmesinin sebebi nedir?
Her şey yapıldığı halde bunlar ne istiyor? Söyleyeyim. Bunlar ülkemizi bölmenin gayreti içindeler.
Ekonomik yıkımların ardı ardına geldiği güven ve istikrar ortamının yerle yeksan olduğu Türkiye günleri bugün yok. Ama bunu hazmedemiyorlar. Biz işte böyle bir dönemin ardından, ülkeyi yönetme sorumluluğunu üstlendik. Kolları sıvadık. Çok köklü reform politikalarını hayata geçirmeye başladık.
Bütün bu ayrımlar kalkmasına rağmen hala bu ülkede bu fidanlarımızın şehit edilmesinin sebebi nedir? Her şey yapıldığı halde bunlar ne istiyor? Söyleyeyim, bunlar ülkemizi bölmenin gayreti içindeler.
BİZ EMRİ 'HAK'TAN VE HALKTAN ALDIK
Biz emri dağdan almadık, biz emri 'hak'tan ve halktan aldık. Son 12 yılda Doğu ve Güneydoğu'da 260 katrilyon yatırım yapıldı. Bölgenin kalkınması için çok ciddi yatırımları hayata geçirdik. Bölgenin çehresini değiştirdik. Depremden sonra Van'ı yeniden inşa ettik.
Ret, inkar ve asimilasyon politikalarını ortadan kaldıran adımlar attık. Bölgede devletin değil örgütün zulmü, baskısı ve şiddeti var.
Bölgede yaşayan vatandaşlarımıza görev düşüyor. Vatandaşlarımız güvenlik güçlerinin yanında yer almak durumundadır.
ÖLECEKSEK BİR KERE ÖLELİM
Bir tercih var, 'Ben devletimin yanındayım' veya 'terör örgütünün yanındayım'. Bu tercihi yapacağız. Öleceksek bir kere ölelim ama adam gibi ölelim. Bir köyde, bir kasabada, bir ilçede eğer teröristler halkın arasına karışarak rahatça hareket edebiliyorsa burada bölge insanı da üzerine düşeni yapmıyor demektir.
Muhtar kendi mahallesinde kim oturuyor bunu bilecek. Gerekirse en yakın güvenlik gücüne bildirecek.
HDP BU GÜZEL İKLİMİ ZEHİRLEMİŞTİR
Bu süreçte devlet de hükümet de huzur ve kardeşlik ikliminin tesisi için üzerine düşenleri ziyadesiyle yerine getirmiştir. Sabırla metanetle ve umutla bu sürece gerekli desteği vermiştir ancak örgüt ve güdümündeki parti, ortaya çıkan bu güzel iklimi yalanla kurnazlıkla şımarıklıkla zehirlemiş, tercihini şiddetten ve baskıdan yana kullanmıştır.
ÇATIŞMALARI BÖLÜCÜ ÖRGÜT BAŞLATMIŞTIR
Devlet ve hükümet sonuna kadar tercihini bilesiniz ki kardeşlikten ve huzurdan yana kullanmıştır. Çatışmaları başlatan devlet değil, 11 Temmuz'da yaptığı açıklamayla bölücü örgüt olmuştur. Bu süreçte, siyasetin imkanları ve diliyle hareket etmesi gerekenler ise maalesef örgütün şiddetten ve kandan yana olan tavrına teslim olmuşlardır. Aksini iddia eden yalan söylemektedir.
SİLAHLARI BETONLARA GÖMECEKSİNİZ
Öyle sadece silahları bırakmak yok. Silahları bırakıp betona gömeceksiniz.
SÖZDE YAZARLARIN KALEMİNDEN KAN AKIYOR
Devletin ve hükümetin, ne bölücü örgüte ne onun güdümündeki partiye ne de sözde aydın güruhuna karşı herhangi bir yükümlülüğü, herhangi bir borcu yoktur. Bunu o köşe yazarlarına, o aydın geçinenlere söylüyorum. Kariyeriniz ne olursa olsun, önünde birçok kariyeri olanlara da söylüyorum. Sizin kariyeriniz, sizin kalemlerinizden akan mürekkep kandır, benim için önemli olan şehidimin o ulaştığı makamdır.
BU BİR DEMOKRASİ MESELESİDİR
Milli Birlik ve Kardeşlik Projesiyle yolumuza şu anda devam ediyoruz. Bu mesele kesinlikle bir al-ver meselesi, bir taviz meselesi değildir. Bu bir demokrasi meselesidir, hak ve özgürlük meselesidir hatta hak ve batıl meselesidir, kalkınma meselesidir.
"BİLAL'İ VER İKTİDARI AL' DİYEN ŞAHSIN EVLADI OLMADIĞI İÇİN BÖYLE BİR SAYGISIZLIK YAPMASI DOĞAL
Siyaset işi gücü bırakıp Recep Tayyip Erdoğan'ın şahsıyla, ailesiyle uğraşmak değildir. Kalkıp benim evladıma, ismiyle 'Bilal'i ver, iktidarı al'. Bu ne çirkin yaklaşımdır, sen ne biçim siyasetçisin? Eğer oğlumun yaptığı bir yanlış, yolsuzluk varsa buna hesabı soracak olan yargıdır, sen kimsin? Sen benim evladımla ilgili iktidar bağlantısını nasıl kurarsın, nasıl böyle bir hakareti, saygısızlığı yaparsın? Ama evladı olmayanların böyle bir saygısızlığı yapmasından daha başka bir şey de olmaz. Bunlar aile, evlat nedir bilmez.
BEŞTEPE'NİN ADRESİNİ BİLMEYENLERLE VAKİT GEÇİRECEK ZAMANIM YOK
Ufukları Beştepe ile uğraşmanın ötesine geçemeyenlerin milletimize, derdine derman olma ümidi verebilmesi mümkün değildir. Zaten Beştepe'nin adresini bilmeyenlerle de bizim vakit geçirecek bir zamanımız yok.