Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Star gazetesi tarafından düzenlenen 2'nci Necip Fazıl Ödülleri törenine katıldı. Haliç Kongre Merkezi'nde dün akşam gerçekleştirilen törende, Erdoğan'ın sesinden, Necip Fazıl Kısakürek'in "Zindandan Mehmet'e Mektup" şiiri dinletildi. Necip Fazıl Saygı Ödülü'nün sahibi olan Rasim Özdenören'e teşekkür eden Erdoğan, "Kendisi sadece bizim neslimizin değil, nesillerin abisidir" dedi. Temelinde sevgi, ilim, irfan, merhamet olmayan bir devletin, fiziki gücü ne kadar büyük olursa olsun, büyük devlet olamayacağını vurgulayan Erdoğan, özetle şunları söyledi:
İŞGAL DEĞİL İHYA: Tarih, belli bir dönem zulümle, kanla, savaşla, geniş topraklar işgal etmiş ancak, kısa zaman sonra saman alevi gibi sönmüş bir devletler kabristanıdır. Çünkü zulüm payidar olmaz. Bizi tarihteki diğer devletlerden, diğer medeniyetlerden ayıran asıl fark işte budur. Bizim farkımız işgal değil ihya, yağma değil fetihtir. Farkımız budur. Bizim farkımız, göçmen kuşlara dahi sığınacak bir yuva kuran inceliktir.
GERÇEK BİR CENGAVER: Üstat, her şeyden önce, en zor zamanda, şanlı bir geçmişin, daha önemlisi bir medeniyet tasavvurunun çiğnenmesine tek başına karşı çıkmış gerçek bir cengâverdir. O, Tanzimat sonrasında şahit olduğumuz fenninden ziyade kültürüyle Batı'ya bilinçsiz, körü körüne yönelişlerin karşısında kale gibi duran, kök ve cevherin müdafaasını yapan bir şahsiyettir.
ÇAPULCULARIN EGEMENLİĞİ: Türkiye'deki düşünce ortamının, kendi ifadesiyle, "İlim ve fikir yoksunu çapulcuların egemenliği" altına girişinden duyduğu rahatsızlığı, çetin bir mücadeleye dönüştürmüştür. O, sadece belli düşüncelere, belli ideolojilere hayat hakkı tanındığı bir dönemde sesini yükseltmesi, "Ben de varım" demesi, nasıl bir sağlam yürek taşıdığının en açık göstergesidir.
BİR İHTİLAL, BİR DİRENİŞ: Necip Fazıl, ihtilal içinde bir ihtilal, bir direniş olarak ortaya çıkar. "Ben söylemezsem kimse söylemez, ben yazmazsam kimse yazmaz, ben yapmazsam kimse yapmaz" düşüncesiyle, edebiyatın, kültürün, sanatın her alanında eserler vermiştir. Üstad, onuru, saygıyı, güzeli ve estetiği sadece dışarıda arayanlara, vatan coğrafyasını, "tohum halinde bir çekirdek" olarak gördüğü Anadolu'yu ve tarihimizi işaret etmiştir.