- 28 Şubat bitmez. Çünkü 28 Şubat, Habil ve Kabil ile başlayan bir süreçtir. Hak ve Batıl hep var olmuştur. Her dönem zamanın işleyişine göre yeni isimler tezahür eder. 28 Şubat, kıyamete kadar bitmez.
28 ŞUBAT POST-MODERN DARBESİNE GİDEN SÜREÇ
28 Şubat'ta yaşadıklarınızla ilgili kırgın mısınız, pişman mı?
- Kırgınlıklarımız oldu elbette. Asla pişmanlık duymadım, duymamda.
O günkü Türk gladyosu ile İran gladyosu arasında bir ittifak var mıydı? Derin devlet anlamında...
- Öyle bir ittifak olduğunu düşünmüyorum. Tamamen dünyaya şekil vermek isteyen, inisiyatifin kendinde olduğunu düşünen ekonomik güç sahiplerinin, faiz lobisinin devreye koyduğu kripto ile içerdeki işbirlikçilerinin planıydı. Bunu da asker, medya, hukuk mekanizmasıyla irtica paranoyası oluşturarak sonlandırmak istediler. O gün için bin yıllık bir hedef koyarak başardılar. Bin yıllık hedef, 5 yıl sonra bitti. Çünkü suyu yokuşa akıtmaya çalıştılar. Sincan'da tank yürütenler, tank yürüdükten tam 10 yıl sonra Sincan Cezaevi'nde tutuklu kalmaya başladılar. Her işin sonuna bakmak lazım.
AYM'nin Can Dündar kararını bugün alkışlarla karşılayan muhteris kararcılar, 367 ve Sabih Kanadoğlu zihniyetini alkışlamış olmuyor mu? O vesayet de bu vesayet değil mi?
- En üzüldüğüm konu hâlâ adalete olmayan güvensizlik. Şu adaletin kestiği parmak ne zaman acımayacak. Bana 1997'de o kadar lazımdı ki çok aradım, bulamadım. Eski Türkiye'de AYM bu tür davalar için hak arama yeri değildi. Bu yeni Türkiye'nin anayasa değişikliği ile bireysel başvuruların değerlendirilmesine dayanıyor. Biz o zaman böyle bir kapıya sahip değildik. Anayasa Mahkemesi beraat ettirmedi. Tutukluluk halleriyle ilgili karar verdi. Dava casusluk davası olduğu için verilen karar çok tartışılır haldedir. Çünkü ortada milli bir durum söz konusu. Kararı milli bulmuyorum. Bekleyip görelim.
Tarih bir bir yazıyor, aynı dün olduğu gibi
'Türkiye İran olmayacak' diyen plastik solcu ve Kemalist takımın hepsi özellikle Suriye konusunda İran hayranı oldular, ne diyorsunuz bu duruma?
- Tam anlamıyla omurgasızlık. Omurgasız et yığını. İşin kötü tarafı yenmeyen cinsinden. İç siyasette ve dış siyasette ne zaman iktidara karşı tutum alan bir grup veya davranış biçimi varsa hemen oraya atlıyorlar. Yıllarca savaştıklarını söyleyen cemaatler için de geçerli bu durum. Denize düşmüşler ya çırpınıyorlar fark etmez yılan arıyorlar. Ya insan çaresiz olabilir. Çaresizlik izzetsizlik olmamalı, milli duruşa en fazla ihtiyaç duyduğumuz bugünlerde tarafını belli edemeyenlere omurgasızlık bile az gelir. Tarih bir bir yazıyor. Tarih affetmez. Dün affetmediği gibi.
Paralel Yapı dışında herkes zarar gördü
Paralelle mücadelede 28 Şubat'ta olanlar meşrulaştırıldı mı? Mesela o muhtıralar yalan mıymış?
- 28 Şubat'ta yapılanlarla, Paralel Yapı'yla mücadeleyi aynı kefeye koymak haksızlık olur. 28 Şubat postmodern darbe, irtica paranoyası oluşturularak İslami hassasiyeti olan herkesi pasifize ederek, tahkir ederek yola çıkıldı. 28 Şubat bir tarafı ekonomik savaş diğer tarafı ise din savaşı idi. Asla 28 Şubat'ın meşrulaştırılması gibi hain yaklaşımı doğru bulmam. Çok farklı.
Siz Paralel tehlikeyi o zaman görmüş müydünüz?
- Göremedik. Yaklaşımlarını yadırgardık. Yine de iyi niyetle bakalım dedik. Müesseselerinin zarar görmesi adına böyle tutum sergileniyor olabilir diye acımasız olmayalım demeyi tercih ettik. 28 Şubat sonrası herkes zarar görürken bu yapı zarar görmedi. Hatta zaman onlara alternatif kapı olmayı araladı. İmam hatip liseleri kapatılırken, 8 yıllık kesintisiz eğitim getirilirken neden dershanelerin kapatılmasındaki tepkilerin yüzde 1'ini ortaya koymadılar. Direnenlerin yanında olmak isteyen mensupları da engellediler. Şükür ki şu an imam hatip liselerinin önü açıldı.
28 Şubat'ta kadınlar ve başörtüsü konuşuluyor, erkekler neden konuşulmuyor?
- Erkeklerin iktidarının yıkılma sürecinde kadınlara da zulmettiler. Fakat erkeğiyle kadınıyla, erkek cumhurbaşkanı, başbakanı, kadın-erkek bakanlarla, başörtülü bakanlarla, başörtülü cumhurbaşkanı eşi ve başörtülü başbakan eşinin olduğu bir Türkiye'de yaşıyoruz. Mesele başörtüsü, mesele kadın-erkek değil. Mesele herkesin insanca yaşadığı, kendi inanç ve düşüncelerini yaşama ve ifade etme özgürlüğünün olup olmama meselesidir.
5 ay cezaevinde kaldı
BEKİR Yıldız'ın 31 Ocak 1997'de Sincan Belediye Başkanı'yken düzenlediği Kudüs Gecesi, zaten gergin olan ipleri kopardı. Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı ve DGM Başsavcılığı, RP'li Belediye Başkanı Bekir Yıldız hakkında 2 Şubat 1997'de ayrı ayrı soruşturma açtı. 4 Şubat'ta da tanklar Sincan sokaklarında geçti yaptı. Yıldız, 5 Şubat'ta 9 kişiyle birlikte yasa dışı silahlı çeteye yardım ve halkı kin ve düşmanlığa tahrik iddiasıyla tutuklandı. 5 ay cezaevinde yattıktan sonra afla çıktı. Evli ve 5 çocuk babası. Şu anda Ankara Büyükşehir Belediyesi AK Parti Grup Başkan Vekilliği görevini yürütüyor.
'Sayende ekmek yiyoruz' sözü beni ürkütüyor
En sevdiğiniz Kemal Sunal filmi?
- Davaro.
Hangi liderle hangi çizgi filmi seyretmek isterdiniz?
- Kılıçdaroğlu ile Pinokyo.
En zeki düşmanınız?
- Görünmeyen.
Babanıza aldığınız en son hediye?
- Yüzük, rozet, kalem.
Tahammül edemediğiniz ses?
- Borazan sesi.
Sık kullandığınız argo?
- Vay Vay Vay...
Çorabınız delik de olsa evine gitmekten çekinmeyeceğiniz dostunuz?
- Ayıp değil.
En son kimin gıybetini yaptınız?
- Gıybet yapmam. Gerçekten en nefret ettiğim şey.
En sevdiğiniz Sezen Aksu şarkısı?
- Belalım.
Tahammül edemediğiniz iltifat cümlesi?
- 'Sayende ekmek yiyoruz'... Çok ürkütüyor beni. Çünkü ekmeğin ve mülkün sahibi Allah'tır, insan sadece vesiledir.
Saçma da olsa bırakamadığınız alışkanlığınız?
- Sigara idi. Bitti şükür.
En büyük zaferiniz?
- Zafer Akıncı.
En radikal kararınız?
- Bende kalsın.
YENİ YÜZYIL GAZETESİ