Hangi kalem yazabilir ya da hangi dil ifade edebilir ki böyle bir acıyı, benim de kalemim yazsın, ya da dilim ifade edebilsin… Günler değil, aylar değil, yıllar geçse de o acıyla yanan yüreğin sesi, ancak duyanların kulaklarında yankılanır, sinelerine saplanır bir mızrak gibi... Kahramanmaraş Afşinli...
Turabi Kılınç. Yaşadığı
Londra'dan 2011 yılında yaz tatili için geldiği Türkiye'de bir kamyonun altında, sevgili eşi
Elif'i, ilk göz ağrısı olan kızı
Direnç'i,
Yağmur'unu ve
Eylül'ünü kaybetti. Tüm umutlarını; hayallerini bir daha bulmamak üzere yitirdi. Tutunacağı bir tek dalı kalmadı.
"Tek varlığım" dediklerini yan yana verdi, o yüzü soğuk, kara toprağa. Yapayalnız kaldı. Kendi yalan ama acıları çok gerçek olan bu dünyada. Bu büyük acılar altında yapayalnız. Hangi kalbe sığınır ki, bir yağmur seli gibi gözlerden akan yaşları teselli edecek nasıl bir liman bulur ki kendine… Hangi söz, hangi merhem azaltır ki Turabi'nin kavrulan yüreğindeki yaranın acısını. İsterse bu türkü dizelerindeki '
Mektubu pullayıp, postaya salsa, çok özledim sizleri gel diye yazsa, dizlerine vurup vurup ağlasa' artık yapılacak bir şeyi yok Turabi'nin… Bugün 14 Şubat Sevgililer Günü… Dün bir görev dönüşü Turabi'nin
'Dört Meleğim' deyip, onlar için yaptırdığı, Kahramanmaraş'ta ya da Türkiye'de değil, iddia ediyorum dünyada ilk ve tek olan mezarlarına uğradım. Turabi'ye sözüm var,
"Oradan ne zaman geçsem, meleklerine selamını söyleyeceğim" diye, öyle de yaptım. Bugün 14 Şubat Sevgililer Günü… Turabi'nin Eşi Elif'in mezarının başında "
Bu kalp hala seni çok seviyor" yazan bir demet çiçek vardı. Pazara ya da mezara kadar değil, yaşadıkça yaşayan sevgiler için tüm sevenlerin Sevgililer Günü kutlu olsun…