Dünyada 189 ülkenin 36'sı gelişmiş, 153'ü gelişmekte olan ülke olarak tanımlanıyor
. Bu gelişmiş 36 ekonomi toplam nüfusun yüzde 15'ine sahip ve dünya GSYH'sının yüzde 43,6'sını alıyor. Toplam nüfusun yüzde 85'ine sahip 153 gelişmekte olan ekonomi ise dünya gelirinden yüzde 56,4 pay alıyor. İlginç değil mi..
ABD, dünya nüfusunda yüzde 4,5'luk paya sahip ama dünya gelirinden yüzde 16,4 pay alıyor. Dünyanın en yüksek nüfusa sahip ekonomisi Çin, nüfusun yüzde 19,4'ünü oluşturuyor ve gelirden yüzde 15,8 oranında pay alıyor.
Bir diğer taraftan Hindistan, nüfusun yüzde 17,7'sine sahip ama gelirden sadece yüzde 6,6 pay alabiliyor. Adaletsiz bir dağılım mı var? Eğer bu durumun adaletsiz olduğunu düşünüyorsanız Türkiye'nin bu adaletsizliğe dahil olmadığını söyleyebiliriz. Çünkü Türkiye'nin nüfustaki payı 1,1 gelirdeki payı 1,4.
Ben küresel sistemdeki bu dağılımı adaletsiz bulmuyorum. Çünkü buradaki kritik nokta nicelik-nitelik meselesi... Bakın uzmanlar sanayinin bir hayat eğrisi olduğunu söylüyorlar. Bu eğri dört kademeden oluşuyor:
1-Maliyet-Fiyat rekabeti (Vietnam- Bangladeş) 2-Kalite -Fiyat rekabeti (Malezya- Brezilya-Meksika-Türkiye-Polonya- Çin 3-Teknoloji rekabeti (İspanya- Kore-Singapur-Tayvan) 4-Bilgi rekabeti (İngiltere-Almanya- Japonya-ABD) Türkiye henüz ikinci kademede yani kalite-fiyat rekabetinde. Çin de bu kademede ancak bir üst kademeye atlama sınırında.
Yani gelirden büyük pay alıyorsa bir ekonomi bu ektiklerini biçtikleri anlamına geliyor. Yani kazana ne koyarsan kepçene o geliyor anlamına geliyor.. Doğru stratejilerle hareket ederek, çalışarak, demokrasi ile ekonomiyi siyasetin gölgesinde bırakmayarak ve Sivil toplum kuruluşlarını doğru kullanarak başarıyorlar. Elbette ki gelirden yüksek pay alan ülkelerde bakılması gereken çok çok önemli noktalardan biri de yaşam kalitesi. Bu noktada Çin'i ayrı tutmak gerekiyor. Birçok insanın Amerikan rüyası var iken, Avrupa rüyası var iken kim yükselen ekonomi Çin'e gitmek istiyor, orada çalışmak, yaşamak istiyor? O nedenle büyümek ama nitelikli büyümek önemli...
Peki Türkiye bunu nasıl başaracak? Kalitefiyat rekabetinden nasıl kurtulacak? Yerli üreticiler inovasyon-tasarımbilgi rekabetine nasıl ulaşacak? Zenginleşirken vatandaşlarının yaşam kalitesini nasıl yükseltecek? Yeni bir ekonomi hikâyesine ihtiyacımız olduğu artık hem ekonomi yönetimi hem de uzmanlar tarafından sıklıkla dile getirilmeye başladı. Ama bu hikaye nasıl olacak?
Bu hikayede mutlaka "ekonomi üst kurulu" oluşturulmalı. Ekonomideki tasarruf açığını sıcak para ile değil yatırımlarla kapatacak bir model oluşturmak mecburiyetindeyiz.. Enerji maliyetlerinin yarattığı yük ortada. Alternatif enerji kaynaklarına ağırlık vermeli, "daha az enerji harcayan" üretimlere desteklemeli ve dış ticaret politikamızı"enerji güvenliği" odaklı olarak tasarlamalıyız.
KOBİ'leri yerel rekabetten küresel rekabete taşımalıyız. Yani,değer yaratarak küresel rekabet etmeyi öğrenmeliyiz. Bütün bunların yanı sıra da mutlaka ama mutlaka üretici haklarını da koruyan uygulamaları devreye sokmalıyız. Yaratıcı gücü itekleyip katma değeri artıracak uzun vadeli vizyon çizmeliyiz..
Sonuç itibarıyla; bilgi toplumu tüketimini hedef alan yüksek teknolojili sanayi faaliyetlerine dayalı bir model oluşturarak ülke potansiyellerimizi yeteneğe çevirecek yeni bir hikayeye ihtiyacımız var..