Trabzonspor cephesinde yaşanan her olay hem Türk futboluna, hem Trabzonspor'a, hem Trabzonlulara hem de ülkeye zarar veriyor.
Bugün ceza alır takım, yarın maçları başka şehirde oynatılmaya başlanır, futbolcular takımda kalmak istemez, hiçbir takım Trabzon'a gitmek istemez.
O zaman ne Laz böreği, ne mıhlama, ne Sümela ne de Ayder yaylası nasiplenemez futbolun katma değerinden.
O nedenle, tabiatları Karadeniz'in hırçın dalgaları gibi olan Trabzonspor taraftarlarının artık yaptıklarının kime, neye mal olduğunu bilerek duyarlı davranmaları gerekir.
Türkiye sporu futbol cephesinde bunları yaşarken tenis ve basketbolda yüzümüz güldü, gururlandık.
WTA turnuvalarında ilk kez bir bayan tenisçimiz Çağla Büyükakçay şampiyon oldu.
Bir başka gururu da Galatasaray Odeabank Basketbol Takımı'nın Eurocup'ı kazanan ilk Türk takımı olmasıyla yaşadık. Darısı Fenerbahçe Ülker'in Turkish Airlines Euroleague şampiyonluğuna.
Gülümsemek için sebep aradığımız bir dönemde bize bu büyük sevinci yaşatan hem Çağla Büyükakçay'a hem de Galatasaray'a sonsuz teşekkürler.
Kilis'i kim sokoor?
Kilis'in 1995 yılında Gaziantep'ten ayrılarak il olmasının, Gaziantep'in ikinci kurtuluşu olduğuna dair espriler vardır buralarda.
Kilislilerle Anteplilerin birbirlerini sevmediklerine dair en yaygın hikâye ise şudur:
Yılanla Kilisliyi aynı çuvala koymuşlar, yılan can havliyle bağırmış:
'Kilisli beni sokoor!' diye. Kilisliler
de Antepliyi
yılanla aynı çuvala koyar.
Elbette bunlar iki dost şehrin birbirlerine olan sevgilerini ifade şekli sadece, ne bir düşmanlık ne de kurtuluş.
Nüfusundan fazla Suriyeli ile birlikte yaşama mücadelesi veren Kilis halkı şimdi ise roketlerle yaşamaya çalışıyor.
Şimdi hepimizin merak ettiği şey,
"Kilis'i kim sokoor?"
"Eğer, yarım asırlık hayat bana bir şey öğretmişse şunu öğretmiştir, huzuru size kendinizden başka kimse sağlayamaz."
Dale Carnegie