Müthiş heyecanlı, genç, dinamik, düşüp düşüp ayağa kalkmasını bilen bir takımınız var. Takım koşmak istiyor, oynamak istiyor, kazanmak istiyor.
Ama bir türlü finale ulaşamıyor. Çünkü forması olsa kramponu olmuyor, hocası olsa doktora olmuyor, maaşı olsa primi olmuyor. Hele sahası deseniz çakıl, taş, çamur…
Bu durumda kimdir suçlu, oyuncular mı yoksa yöneticiler mi?
İşte size basitçe Türk iş dünyasının fotoğrafı…
Bugüne kadar
"Gelişmiş ekonomilerin seviyesine çıkmak istiyorsak önümüzü açın" diyen,
"İç siyasetin de dış siyasetin de yolu ekonomiden geçer, bizi küstürmeyin" diyen,
"Katma değer yaratmak istiyoruz işimizi kolaylaştırın" diyen,
"Kanunları kuralları koyarken bize, yani işin mutfağındakilere ihtiyacınız ne diye sorun" diyen,
Dünyada işler iyi gitmezken, jeopolitik riskler artarken, komşularla küsken, içerisi gerginken bile
"Durmak yok" diyen,
Ve neredeyse havlu atacak olan, ama hükümetin
"Durun önünüze turkuaz halı sereceğiz" dediği iş dünyası için son dönemde heyecan verici gelişmeler yaşanıyor. Ankara'nın gündemine ekonomiyi alması ciddi anlamda umutları tazeledi.
Rusya ve İsrail ile aramızdaki buzları eritme hamleleri ve Başbakan
Binali Yıldırım'ın açıkladığı yeni teşvik paketi hem ekonomiye hem de topluma moral verdi.
Küresel ekonomide şu an gelişmekte olan ekonomiler ligindeyiz, hedef gelişmiş ekonomiler ligine çıkmak. Bunun için önümüzde almamız gereken çok maç var. Turkuaz halı sürekli temizlenmeli, yenilenmeli, büyütülmeli…
Dilerim açıklanan paketler Türkiye'nin ihtiyacı olan yeni bir büyüme ve kalkınma politikasının habercisidir. Zira bu zorlu maçı kazanmak için ihtiyacımız olan da tam olarak budur.