Küresel piyasalarda geçen hafta gündemin merkezinde yine merkez bankaları vardı. ABD Merkez Bankası'nın (Fed) parasal genişleme politikalarını sürdüreceğini açıklaması, ardından Avrupa Merkez Bankası'nın (ECB) faiz indirimine gitmesi tahvil ve hisse senedi piyasalarında coşku havasının korunmasını sağladı. Dünya ekonomisi, merkez bankalarının para basmaktan geri adım atamayacakları bir durumda. Son dört yılda G7 ülkeleri merkez bankalarının yaptıkları parasal genişleme 8 trilyon doları aştı ve yılsonuna kadar 10 trilyon dolara ulaşması bekleniyor. Ancak bu kadar para basılması, ekonomilerin hızlı büyümesini sağlamıyor, bundan sonra da sağlayacak gözükmüyor. Avrupa ekonomisi her geçen gün biraz daha deflasyona sürükleniyor. ABD ve Çin'den gelen ekonomik veriler ekonomilerin yavaşladığını ortaya koyuyor. Dünya ekonomisi genel anlamda bir yavaşlama içine girmiş durumda. Ekonomi literatüründe para basmanın ekonomiyi canlandırmayacağı, geçici bir rahatlama yaratsa bile felaketle sonuçlanacağı biliniyor. ABD ve Japonya merkez bankalarının saldırgan biçimde para basmalarının nedeni, tüketimde ve kredilerdeki daralmayı telafi etmek yani deflasyonu engellemekti. Şimdi aynı nedenle ECB de daha da genişlemeci olabilir. Euro Bölgesi'nde ekonomi zaten küçülüyor, bir de buna fiyat düşüşleri eklenirse ekonomiyi yeniden rayına sokmak, Japonya'da olduğu gibi onlarca yıl alabilir. Para basma politikalarının, ekonomiye dönüş sağlamadığı için zengini daha zengin kılmaktan öteye bir faydası olmuyor. Merkez bankalarının bastığı para banka kasalarında duruyor ya da spekülatif işlemlere yöneliyor. Fed Başkanı Ben Bernanke 2010 yılında hedeflerinin varlık fiyatlarını şişirmek olduğunu açıklamıştı. Varlık fiyatları şişti ama bu hisse senedine, emtiaya yatırım yapanları daha zenginleştirdi. Genel anlamda, ekonominin tümünde refahı yükseltmedi. Örneğin ABD'de işsizlik oranı düştü ama toplam istihdamın nüfusa oranı da rekor seviyede düştü; yani işsiz kalanlar, iş aramayı bıraktığı, istihdam piyasasından çekildiği için, bazı işsizler de çaresizlikten yarı zamanlı işlere yöneldikleri için işsizlik azalmış gözüküyor. Gerçekte 2008 krizinden sonra işsiz kalanların çoğu hala işsiz. Buna karşın geçen ay ABD'de rekor düzeyde Porsche satıldı. Varlık fiyatları şişip zengin daha zengin olunca lüks tüketim talebi artıyor ancak bu tüketim marjinal kaldığı için ekonominin geneline etkisi olmuyor.
BİST VE FAİZ Merkez bankalarının saçtığı para dünyaya yayılırken Türkiye piyasalarını da etkiliyor. BİST-100 Endeksi yeni bir rekor kırarken iki yıl vadeli tahvil faizi yüzde 5'in de altına geriledi. Türkiye ekonomisi birçok gelişmiş ekonomiden iyi gidiyor ama büyüme yavaş, hedeflenen düzeyde değil. PMI Endeksi (satınalma yöneticileri endeksi) nisan ayında ekonominin, dünyadaki gibi yavaşladığını ortaya koyuyor. Bununla birlikte borsanın çok yükselmesi ya da tahvil faizlerinin çok fazla düşmesi birçok ülkedeki durumla karşılaştırıldığında şaşırtıcı değil. Örneğin 2011 kasım ayında İtalya'nın 10 yıl vadeli tahvillerinin faizi yüzde 7'in üzerine çıkmıştı. Aradan geçen sürede İtalya'nın borç stokunun GSYH'ya oranı yüzde 130'a dayandı, ekonomi küçülüyor, işsizlik tırmanıyor, bankalarda geri ödenmeyen kredilerin oranı artıyor ama faiz yüzde 3.73'e kadar indi. İspanya'da durum çok daha kötü ama faiz yüzde 4'e düştü. Merkez bankaları frene basamayacaklarına göre küresel piyasalardaki mantıksızlık da devam edecek. Gelişmiş ülke merkez bankaları krizden çıkmak için daha büyük bir krizi inşa ediyor.